Hollywood hiç 80’lerdeki kadar eğlenceli olmadı! Yetenekli yönetmenlerin, büyük stüdyo bütçesi ile yıldız oyuncu kadroları kurdular. Sektörde seyircinin neye güleceğini bilen yetenekli senaristler vardı ve görsel efekt teknolojileri devrimci bir yola girmişti. Bu işbirlikleri ortaya pek çok klasik çıkardı. Ghostbusters (Hayalet Avcıları) da bu filmlerden biri.
Kafası gidik birkaç parapsikoloji uzmanının temizlik servisi kurar gibi kurup New York’taki hayaletleri avladıkları ilk film gişede müthiş bir başarı kazandı ve haliyle devamı geldi ancak ilk o kadar eğlenceliydi ki devam filmi sönük kaldı ve bu film efsanesi 2016’daki kadınlardan kurulu Hayalet Avcıları macerasına kadar tozlandı. Birkaç liberal eleştirmen dışında hiç kimse 2016’daki filmi hatırlamak istemiyor. Mesele, ekibin yükselen Me Too akımlarıyla kadınlardan oluşturulması değildi. Film gerçekten kötüydü!
2021’de Hayalet Avcıları geri dönüyor ama bu kez karşımızda şehri hayaletlerden temizlemek için şirket kuran deli parapsikolojistler yok. Biraz daha zoraki kahramanlıklar söz konusu ve avcıların yaşı hayli küçülmüş. Seriyi Z kuşağı seyircisi ile buluşturmak için iyi bir yöntem denenebilir. Zirvede Tom Cruise, Keanu Reeves, Dwayne Johnson gibi yaşı başı almış isimler olsa da aksiyon sinemasında giderek daha genç kahramanlara rastlıyoruz ama sanki karakterler biraz fazla küçülmüşler.
Efsanenin yaratıcısı olan Ivan Reitman’ın oğlu Jason Reitman’ın da bu konuda kafası karışık gibi. Hem ilk filmin senaryosunu tekrarlamaya çalışmış ve o filmdeki ikonları bu filme taşımış hem de daha önce hiç Hayalet Avcıları filmi izlememiş bir nesle yeni bir şeyler vermek istemiş. İnsanlar 80’lerde New York’un hayaletler tarafından istila edildiğini ve bir gurup deli-dahi tarafından kurtarıldığını çoktan unutmuşlar. Aslında sadece Hayalet Avcıları değil 80’lerdeki pek çok şey gömülmüş gibi. Z kuşağı yaşadığı dönemden gerisiyle ilgilenmiyor. Sınıfta çocuklara VHS kasetten Cujo izleten öğretmen bu sitemin işaretleyicisi ama o kuşağın bizi kurtaracağına dair epey bir ümidi var oğul Reitman’ın. Fakat filmi yazan sinemacılar Z kuşağını pek tanımıyor olsa gerek yoksa garajdaki külüstür arabayı tamir eden bir Z karakter yazmazlardı.
Hayalet Avcıları: Öteki Dünya, babadan oğula bir saygı gösterisi olarak izlenebilir. Filmi çocukken izleyip bağlananlar için finalde oldukça duygulu anlar da var ama Jason Reitman’ın atladığı büyük bir şey var. Orijinal macerada olan bir sürü şey burada da var; Sümerlerin şeytan tanrsı Gozerianlı Gozer, onun cehennem köpekleri, kapı bekçisi Zuul ve Anahtarcı Vinz Clortho ve hatta devasa boyutlarda olmasa bile ortalığı karıştırmayı başarabilen Mr. Stay-Puft (Marshmallow adam). Peki, niye bu film komik değil!
Hayalet Avcıları: Öteki Dünya, bazı anlarda seyirciyi güldürecek malzemeye sahip ancak filmin geneli sıkıcı sayılır. Bunun bir sebebi de, Ivan Reitman’ın, Ertem Eğilmez’in topladığı efsane Arzu Film kadrosu gibi bir kadro toplaması ve onların uyumlu ama rekabetçi oyunculuklarla senaryoyu iyice köpürtmüş olmaları.
Bu kez öyle bir durum yok. Bill Murray’ı, Dan Aykroyd’u, Harol Ramis’i, Rick Moranis’i geçtim bir Sigourney Weaver bile yok. Egon’un kızını oynayan Carrie Con’un karizması yetmiyor. Gozer’ın etkisine girdiğindeki histerik halinde bile Sigourney’in seksapelitesinin kırıntısı yok.
Filmin kadrodaki tek artısı Egon’un, ona şaşırtıcı bir şekilde benzeyen torununu oynayan Mckenna Grace… Bütün filmi sürükleyen karakter o. Destekleyici ağabey, tuhaf kanka karakterleri yine onu öne çıkarmak için yazılmış gibi. Biraz da bu yüzden, Stranger Things yıldızı Finn Wolfhard’ın hikayesi çalışmıyor. Yaşadığı flört havada kalıyor vs. Aslına bakarsanız sıkıcı giriş ve gelişme bölümlerinde finale hizmet etmeyen bir sürü dakika var ve bunlar filmin finalde sunacağı dehşet sekansını zayıflatıyor. Gozer bu kez asla tehdit değil. Bir moda defilesinde yolunu şaşırıp Amerikan kırsalına düşmüş gibi takılıyor.
Uzun lafın kısası; Hayalet Avcıları, tıpkı Tosun Paşa gibi bir kadro filmi ve o kadro ile bile yeniden çekilemeyecek, eğlencesi tekrarlanamayacak bir iş. 2021 yılı macerasının verdiği en yoğun his bu, yine de eski dostlarla ve onların torunlarıyla tekrar karşılaşmak keyifliydi. Babadan oğula sinemacılık, dededen toruna hayalet avcılığı… New York’ta geçen maceranın Amerikan kırsalına taşınması nasıl olur diye merak ederseniz… Aslında, çok bir şey beklemeden izlerseniz daha çok seversiniz.