Stüdyo yeşil ışık yaktı-yakmadı, Bill Murray onay verdi-vermedi derken yapım süreci ufaktan yılan hikâyesine dönen Hayalet Avcıları filminin fragmanı yüzünden kıyametler koptuğunda pek ilgilenmedim. “Nostalji gözlüğü” diye bir şey hakikaten var çünkü. Buna karşın yeniden çevrimlerin çoğunun orijinal materyali mundar ettiğini düşündüğüm için fazla bir beklentim de yoktu. Dahası, filmin temel pazarlama cümlesi olan “kahramanları pipili yerine kukulu yaptık” ibaresi bende “hmmm, sinematik nirvanaya ulaşmışsınızdır o zaman”dan çok “eee?” tepkisini doğuruyordu. Tüm bunlara rağmen 2016 model Hayalet Avcıları’nın 2016 model Hollywood’da yanlış olan her şeyin vücuda gelmiş hali olacağını tahmin edemezdim.
Hayalet Avcıları’nın çekildiği 1984 yılında Akademi’nin ilk nesil mezunlarının etkisi hâlâ sürüyordu. Hollywood’un sözde altın çağındaki gibi set amiri olmayı kabul etmeyen bu yönetmenler büyük mücadelelerle önemli haklar elde ettiler. Artan gişe gelirleri sayesinde stüdyolar bu “isyankâr” gençlere müsamaha gösterdi ama onlar da ilelebet genç kalacak değildi tabii. 90’ların ortasından itibaren sinemadaki etkinlikleri azalmaya başladı. Yerlerine gelen yeni nesil içerisinde Christopher Nolan, David Fincher, Bryan Singer gibi hikâye konusunda idealist isimler vardı elbette, fakat set amirliğiyle hiçbir alıp veremediği olmayan, hikâyeyi umursamayan, “salla başı al maaşı” söylemini düstur edinmiş yönetmenimsiler, formülize filmlerle yüksek miktarda gişe geliri elde etmeyi başardı. Başarı geldikçe bu tür filmler de çoğaldı. Sonuçta Hollywood filmlerinin bir kısmı bütünlüklü bir hikâye anlatmakla uğraşmayıp tıpkı kısacık bir sürede sizi filmi izlemeye ikna etmeye çalışan fragmanlar gibi duygusal tepkilerle yetinen, “hap yap para kazan” işlere, başka bir deyişle iki saatlik fragmanlara dönüştü.
Bir yeniden çevrimin daha böyle bir film çıkması şaşırtmadı ama o filmin Hayalet Avcıları adını taşıması üzdü. Katie Dippold ve aynı zamanda filmin yönetmeni olan Paul Feig, filmin adını ve kadronun tüm potansiyelini harcayan berbat bir senaryo yazmış. Konu yine akıl almayacak bir alanda haklı ve başarılı olduklarını kanıtlamak isteyen dört kişinin üzerine kurulu. Ve fakat film bittiğinde bunun nasıl olduğunu anlamıyorsunuz çünkü sahneler kopuk kopuk olduğundan neredeyse hiçbir sebep sonuç ilişkisi kurulmuyor. Recep İvedik gibi, skeçlerden oluşuyor film. Ortada ne bir hikâye, ne de bir konu olması oyuncuların da harcanmasına sebep oluyor.
Saturday Night Live’dan mezun olan Leslie Jones, zenci olmaktan başka bir şey yapmıyor. Her nevi ırkçı espriyi itinayla yapıyor. Aptal sarışın tiplemelerinin erkek versiyonu olarak eğlendirdiğini zanneden Chris Hemsworth “Thor 3’le toparlarız kariyeri” diye düşünüyor olmalı. Eksantrik mucit Jillian Holtzmann rolündeki Kate McKinnon başarılı ama karakter tam da bir sonraki sahnede gerekecek cihazı icat eden bir “ex-machina makinesi” olmaktan öteye gidemiyor. “Keşke böyle abuk komedilerden ziyade karakter rollerinde oynasa” dediğim ve oyun gücünün bu filmde gösterdiğinden yüksek olduğuna inandığım Melissa McCarthy, karakteri hakkında “kahramanın eski arkadaşı” olmasından öte bir şey bilmediğimiz için filmin etkisiz elemanına dönüşüyor. Neyse ki filmin tek karakteri Erin Gilbert biraz daha bütünlüklü de Kristen Wiig kendini biraz gösterme fırsatı buluyor. Ve fakat filmin bir kötüsü var ki evlere şenlik. “Kötü nerd” tiplemeleri 80’lerde kalmadı mı yahu?
Peki film boyunca ne oluyor? Komiklik sahneleri, efekt ağırlıklı sahnelere hazırlık sahneleri ve efekt ağırlıklı sahneler birbirini kovalıyor. Komikliğin komik olmadığını yukarıda söyledim. Efekt ağırlıklı sahnelerle bir hayranlık duygusu uyandırmak istenmiş, fakat iki arada bir derede kalmışlar. Bir yanda görkemli olmak üzere tasarlanmış sahneler (özellikle final), diğer yanda komedi filmi çektiklerini zannettikleri için karikatürize tasarlanan hayaletler. Anlayacağınız bu sahneler de amacına ulaşmıyor ama filmin duygularınızı rahat bırakmaya niyeti yok. Eski Hayalet Avcıları kadrosunun hayatta kalan üyeleri, filmlere yapılan göndermeler ve Slimer, ilk iki saldırıdan sağ kurtulan seyircilerde nostalji duygusu uyandırmak için bekliyor. Her ne kadar bu işi en doğru yapan film hâlâ nostaljiyi konunun içine yediren Jurassic World olsa da, Hayalet Avcıları’nın en çok işleyen kısmı bu.
Son tahlilde, şaşıracaksınız belki ama, Hayalet Avcıları’nı izlemenizi öneririm. İzleyin ki bir filmin nasıl çekilmemesi gerektiğine dair bir fikriniz olsun. İzleyin ki koskoca bir endüstrinin tüm hatalarını tek bir yerde toplanmış olarak görün. İzleyin ki bir daha Katie Dippold ve Paul Feig gördüğünüz yerden koşarak kaçmanız gerektiğine dair en ufak bir şüpheniz kalmasın.