Her izleyicinin sinema tarihine kişisel yolculuklarında özel bir önem atfettiği, kendisi için bir başka anlam ihtiva ettiğini düşündüğü isimler vardır. Bu isimlerin çok meşhur olması, öyle herkes tarafından bilinmesi, sevilmesi, ödüllere boğulmuş olması falan gerekmez. O aktör önemlidir. Hepsi o. Başlangıçta, Gian Maria Volontè de -sadece iki filmiyle- kişisel dokunulmazlığımı kazanmış öyle isimlerden biriydi.
Gian Maria Volontè’nin filmlerinin çoğu ülkemizde gösterime girmedi. Hatta televizyonda bile onun sadece birkaç filmini seyredebildik. Ben son 10 yıldır, onun daha önce izleme fırsatı yakalayamadığım yirmiye yakın filmini izledim. Ve şimdi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Gian Maria Volontè, sadece Leone westernlerindeki sıradışı performansları nedeniyle hayranı olunacak bir oyuncu değil, o, tüm zamanların en iyi, en güçlü, en büyük aktörlerinden biri. En büyük derken, samimiyetimle söylüyorum, Jack Nicholson’ların, Dustin Hoffman’ların ayarında bir oyunculuğu kastediyorum. Karşımızda sadece 1960’larda değil, 70’ler ve 80’ler boyunca da muhteşem performanslar sergilemiş, görev aldığı projelerin çıtasını yükseltmiş, birinci sınıf bir oyuncu var.
1933 yılında Milan’da doğan Gian Maria Volontè’nin tiyatroyla başlayan oyunculuk serüveni, pek de kaliteli olmayan filmlerin yan rolleriyle ivme kazanmış. Onu çok sonraları Edgar G. Ulmer’in “Siren of Atlantis”inde (Queen of Atlantis, 1961) görünce küçük çaplı bir şok yaşadığımı itiraf etmeliyim. Ya da “Hercules and the Captive Women”de (1961). Oyunculuk akademisi mezunu Volontè’nin aynı yıllarda, tiyatroda, Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”indeki başrolle sahnelerin tozunu attırmakla meşgul olduğunu öğrendiğimde bu rollerde ne aradığına dair hayretim ikiye katlanmıştı.
Televizyonda ve sinemada birkaç önemsiz rolün ardından, çok geçmeden, iki filmdeki iki rolüyle parlar bu genç ve yetenekli aktör. Taviani Kardeşlerin ilk uzun metrajı “Un uomo da bruciare” (1962) ve De Bosio’nun “Il terrorista”sı (1963). Sonra ise adını sinema tarihine altın harflerle kazıdığı ilk büyük şaheser gelir. Sergio Leone’nin “Per un pugno di dollari”si (Bir Avuç Dolar, 1964). Volontè, Leone gibi bir ustanın elinde adeta Rodin’in kusursuz heykellerinden birine dönüşür. “Bir Avuç Dolar”da canlandırdığı, Ramón Rojo adlı kötü adam tiplemesi bugün bile bir klasiktir ve tüm zamanların en iyi 100 kötü adamı içinde her daim kendine bir yer bulur. Volontè; bakışı, duruşu, yürüyüşü ve tedirgin edici oyunculuğuyla adeta parmak ısırtır. Ardından jest ve mimikleriyle tarihe geçen “El Indio” karakterine can verir büyük usta. “Per qualche dollaro in più”da (Birkaç Dolar İçin, 1965); yine Sergio Leone ustanın maharetli ellerinde, unutulmaz bir iş çıkarır. Volontè hırpani kılıklı “El Indio”yu; silahı, eğik duruşu, delici bakışları ve Shakespearyen oyunculuğuyla sinema tarihinin en etkileyici kötü adamlarından birine dönüştürür. Gian Maria Volontè efsanesi başlamıştır.
“DON’T FORGET THE HEART, RAMON!…”
Sergio Leone filmlerinin uluslararası arenadaki başarısı Volontè’yi dünya çapında merak edilen bir aktör haline getirir. Ama o uluslararası şöhretin tehlikeli sularında yüzmeyi reddeder. Amerika’dan gelen teklifleri elinin tersiyle iter, kendine sadece inandığı projelerle yürüdüğü, toplumsal faydayı gözettiği bir yol, bir istikamet çizer ve ölene kadar da çizgisini hiç bozmaz. Politik duruşunu korumayı ve kendi ülkesindeki popülaritesiyle yetinmeyi yeğler.
Leone’nin İtalyan usülü westernlerinin ardından Volontè; Mario Monicelli’nin “L’armata Brancaleone”si (1966), Damiano Damiani’nin “Quién sabe?”si (A Bullet for the General, 1966), Sergio Sollima’nın “Faccia a faccia”sı (Face to Face, 1967), Elio Petri’nin “A ciascuno il suo”su (We Still Kill the Old Way, 1967) ve Gianni Puccini’nin “I sette fratelli Cervi”si (The Seven Cervi Brothers, 1968) gibi politik göndermeleri olan, farklı türlerdeki sağlam filmlerde yer alır. Aynı zamanda Komünist Parti üyesi olan Gian Maria Volontè yavaş yavaş sinemada da bir siyasi figür haline gelir.
Gian Maria Volontè o dönem oynayacağı filmleri büyük bir ustalıkla seçer. Politik anlamda sert ve sarsıcı filmlerinin arasına, apolitik bir Carlo Lizzani filmi ya da klasik bir Jean Pierre Melville polisiyesi sokuşturup, karşı-konulmaz bir filmografi inşa eder. Amma da güzel bir soygun filmi çekmiş, dur bakayım ondan sonra neyde oynamış diyenler, bir de bakar ki, bir “Dziga Vertov”! Volontè Avrupanın politik anlamda en civcivli zamanlarında peşpeşe çektiği birbirinden güzel ve kıymetli filmlerle ödül koleksiyonuna başlar. O artık İtalyan sinemasının eril yüzüdür. Bu dönem öne çıkan filmleri; “Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto” (Her Türlü Kuşkunun Ötesinde Bir Vatandaş Üstüne Soruşturma, 1970), “Uomini contro” (1970), “Le cercle rouge” (1970), ”Sacco e Vanzetti” (1971), “La classe operaia va in paradiso” (1971), “Sbatti il mostro in prima pagina” (1972) ve “Il caso Mattei” (1972) olur. Şahsi kanaatimce; Gian Maria Volontè sadece 8 yıl içinde (1964-1972) o kadar önemli filmlerde yer almış, o kadar muazzam performanslar ortaya koymuştur ki, eğer 1972 yılının sonlarında elim bir trafik kazasında hayatını kaybetseydi, yine de gelmiş geçmiş en önemli aktörlerden biri olurdu.
Ama efsane bununla da yetinmez. Son derece seçici olmayı asla ihmal etmeden; bir yandan macera filmleri çekip, bir yandan da her türlü faşizme (General Franco, Roma Kilisesi, İtalyan Devleti vb.) karşı çıkan, politik bilince sahip, sağlam filmlerde boy göstermeye devam eder. Bu dönemde öne çıkan başlıca filmleri; “Giordano Bruno” (1973), “Todo modo” (1976), “Cristo si è fermato a Eboli” (İsa Eboli’de Durdu, 1979) ve “Ogro” (1979) olur.
1970’lerin son çeyreğinde, Gian Maria Volontè’yi sarstığını düşündüğüm iki olay meydana gelir. Bunlardan ilki öz kardeşi Claudio Camaso’nun başına gelenlerdir (Claudio’nun gerçek soyadı pek tabii ki, Volontè). Yapımcılar; kendisinden 1 yaş büyük olan abisinin başarısından sonra küçük kardeş Claudio’yu da oyuncu olmaya ikna ederler. Abisine olan inanılmaz benzerliği nedeniyle, abisini taklit etmek durumunda kaldığı birkaç filmde oynar. Abisi kadar olmasa da, yeteneklidir. Özellikle İtalyan usülü westernlerde harikulade işler çıkarır. Mesela “Vengeance” (1968) filminde. Camisso hakkında ayrıca bir yazı kaleme almayı düşündüğüm için burayı şimdilik hızlıca geçiyorum. Neyse trajedi şöyle başlar, Gian Maria Volontè’nin kardeşi Claudio Camaso 26 Temmuz 1977’de kavgaya dönüşen bir tartışma esnasında Vincenzo Mazza isimli birini bıçaklayarak öldürür. Ve hemen ortadan kaybolur. 10 gün saklanır. Sonra polise teslim olur. Cezaevine konur. Mahkemeye çıkacağı günü beklerken, 19 Eylül 1977’de hücresinde asılı olarak bulunur. Resmi makamlarca intihar ettiği açıklanır. Öldüğünde sadece 43 yaşındadır.
Gian Maria Volontè’yi sarstığını düşündüğüm ikinci trajik olay ise şudur (tabii bu, benim görüşüm). Volontè ve yakın arkadaşı Elio Petri, zamanın ceberrut başbakanı, Hristiyan demokrat lider Aldo Moro’yu hicveden Leonardo Sciascia romanını sinemaya uyarlarlar. Sosyalistlikten gelme bu sağcı liderin ülkeyi sürüklediği yer onları biraz kızdırmışa benziyordur. 1963-1968 ile 1974-1976 tarihlerinde Başbakan olan İtalyan politikacıyı acımasız bir şekilde eleştiren bu benzersiz film, “Todo modo” (1976), çok ses getirir. Komünist sanatçılar, batıl itikadlere düşkünlüğüne dair efsaneleri dilden dile dolaşan Katolik Başbakanı alenen küçük düşürmüş ve hedef göstermiş gibidirler. Film, 1977 yılında Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde gösterime girer. Ve trajedi bir sonraki sene başgösterir. 16 Mart 1978’de; Marksist-Leninist şehir gerillası yapılanması Kızıl Tugaylar, 5 yakın korumasını öldürüp, eski Başbakan Aldo Moro’yu kaçırır. Olay dünya çapında ses getirir. Koskoca Papa, Aldo Moro yerine kendisinin rehin alınmasını teklif eder, değiş-tokuş bile önerir yani. Kızıl Tugaylar’ın şartları kabul edilmez. 55 günlük tutsaklığın ardından, Aldo Moro, kurşunlanarak infaz edilir. Olayın birçok yönü karanlıkta kalır.
Gördüğüm kadarıyla bu infazdan sonra, Gian Maria Volontè’nin siyasi duruşunda bir değişim ortaya çıkar. 80’lerin başında Komünist Parti üyeliğinden istifa eder. Daha da önemlisi, bugün geriye dönüp olayı tarihsel bağlamı içinde değerlendirdiğimde bir tür günah çıkarma olarak okuduğum, 2 mühim politik film çeker. Bunlardan ilki, Volontè’nin bizzat Aldo Moro’yu canlandırdığı “Il caso Moro”dur (1986). Bu rolüyle Berlin’den En İyi Aktör ödülüyle döner. “Il caso Moro”nun akabinde Marquez uyarlaması “Cronaca di una morte annunciata”da (Kırmızı Pazartesi, 1987) oynar. İki film her türlü cinayete karşı olduğuna dair bir mesaj gibidir.
Engizisyon eleştirisi yapan ve inanç özgürlüğü yanında saf tutan “L’oeuvre au noir” (1988) ve idam karşıtı “Porte aperte” (1990) ile de son ödüllü performanslarından ikisini verir. Gian Maria Volontè; Theo Angelopoulos’un başyapıtı “To vlemma tou Odyssea” (Ulis’in Bakışı, 1995) filminin Yunanistan’daki çekimleri sırasında kalp krizi geçirip hayatını kaybettiğinde 61 yaşındadır. Volontè’nin “Ulis’in Bakışı”ndaki rolü, “Io ho paura”da (I Am Afraid, 1977) beraber döktürdükleri Erland Josephson’a gider. Böylelikle Erland Josephson; ‘Anılar ve Rüyalar Sineması’nı inşa eden üç büyük yönetmenin üçünün de (Tarkovsky, Bergman ve Angelopoulos’un) şaheserlerinde başrol oynama fırsatı yakalayan tek aktör olur.
Gian Maria Volontè belki uluslararası arenada adı çok anılan bir oyuncu olamadı ama kendi ülkesinde her zaman iyi bir oyuncu olarak tanındı, bilindi. Ülkesinde Vittorio Gassman ve Marcello Mastroianni kadar popülerdi. Hiçbir zaman derdi dünya çapında popüler olmak değildi. Yoksa “For Your Eyes Only” (1981) gibi bir James Bond filminde başkötü rolünü herkes reddedemez. O reddetti. Politik duruşuyla uyum içinde olan, sağlam bir kariyer inşa etti. Bir yüreği olduğunu ve o yüreğin insanlık için attığını hiç hatırdan çıkarmadı. Bugün belki eskisi kadar tanınmıyor, bilinmiyor ama yine de her filminden ayrı bir keyif aldığım, gerçekten çok güzel filmler ve unutulmaz performanslar miras bırakmış, çok çok iyi bir aktör.
Şimdi Gian Maria Volontè’nin filmografisinden sizler için birkaç film seçeceğim. Ben Volontè’nin 20’yi aşkın filmini izledim (bu yazıda adını andığım 4 filmi henüz izleyemediğimi belirteyim, geri kalanları izledim). İzlediklerim arasında en az 15 filmini çok beğeniyor olmama rağmen, fazla abartmayacağım, kendimce elemeler yapacağım. Dileyen herhangi bir oyunculuk ödülüne aday olduğu herhangi bir filmini bulup izleyebilir. Gian Maria Volontè, 1963 sonrası uzun metraj filmlerinin hepsinde yüreğiyle oynamıştır, inanarak oynamıştır, emin olun. O, İtalyan sinemasının vicdanıdır.
İşte, naçizane seçimlerim:
BİR AVUÇ DOLAR (PER UN PUGNO DI DOLLARI, 1964)
Makine gibi tıkır tıkır işleyen, tek bir anında tek bir sarkma yaşamayan, tepeden tırnağa bir western başyapıtı. Yurtdışında yaptığı gişe nedeniyle İtalyan usülü western (biraz da hafiften küçümsemek için spagetti western derler) furyasını tetikleyen film. İşin ilginci, bence en iyi 3 Sergio Leone westerninden biri bile değil. Bu filmin Gian Maria Volontè açısından önemi şu. Bu filmde canlandırdığı destansı Ramón karakteri sayesinde ünü tüm dünyaya yayılıyor. Ben de onu ilk kez bu rolde görmüştüm.
BİRKAÇ DOLAR İÇİN (PER QUALCHE DOLLARO IN PIÙ, 1965)
Evet yine bir Sergio Leone başyapıtı. Napıyim, adam en sevdiğim yönetmen. Damiano Damiani’nin “Quién sabe?”si (A Bullet for the General, 1966) ve Sergio Sollima’nın “Faccia a faccia”sı (Face to Face, 1967) da çok güzel Volontè westernleridir. Kabul. Ama ikisi toplansa bir “Birkaç Dolar İçin” etmez. Edemez. Filmi Volontè açısından unutulmaz yapan şey, özellikle Morricone’nin olağanüstü müziği çalarken gördüğümüz eşi menendi olmayan Shakespearyen performansı. Müzik çalıyor. Indio dalıp gidiyor. Ve kendine has jestleri ve mimikleriyle kusursuz bir duruş inşa ediyor. Müzik hiç susmasın istiyorsunuz. Her izlediğimde bir fena olurum.
HER TÜRLÜ KUŞKUNUN ÖTESİNDE BİR VATANDAŞ ÜSTÜNE SORUŞTURMA
(INDAGINE SU UN CITTADINO AL DI SOPRA DI OGNI SOSPETTO, 1970)
Filmin ismi biraz tuhaf, kabul ediyorum. İsmine takılmayın. Bu filmin anormal derecede iyi ve özgün bir senaryosu vardır, İtalyan sinemasının yüzakı sayılabilecek işlerden biridir ve Volontè bu filmde çok zor bir rolün altından başarıyla kalkar. Politik sinema tarihine adını altın harflerle yazmış olan bol ödüllü filmin “En İyi Yabancı Film Oscarı” aldığını da ekleyelim. Ve Petri-Volontè ikilisinin politik bilinçlenme şaheseri “La classe operaia va in paradiso”sunu (1971) da bu vesileyle tavsiye edeyim.
ATEŞ ÇEMBERİ (LE CERCLE ROUGE, 1970)
Bu listedeki en şahsi seçimim. Niye? Çünkü benim hayatta en çok sevdiğim iki Fransız yönetmenden biri Henri-Georges Clouzot diğeri de Jean-Pierre Melville. Bu ikisini gördüm mü, dayanamıyorum. “Ateş Çemberi” (1970) de bir Melville şaheseri. Filmde Gian Maria Volontè’yi Alain Delon ve Yves Montand ile beraber izlemenin keyfine diyecek yok. Aslında Volontè biraz arka planda ama ne önemi var? Bir Melville filminde başrol, Melville’in anlatım tarzıdır.
“IL CASO MATTEI” (1972)
Defalarca yazdım. Francesco Rosi en sevdiğim İtalyan yönetmenlerden biri. 10 küsur tanecik filmi var. Ama “Il caso Mattei” (1972) onun en sevdiğim üç filminden biri bile değil. Lakin tam bir başyapıt! Neden başyapıt, sadece döneminin çok çok ilerisinde görüşler taşıdığı için mi? Hayır. Volontè’nin olağanüstü performansı yüzünden mi? Hayır. Bu ikisini yaparken, aynı zamanda sinema sanatının anlatı tarzlarına bir yenisini ekleyebildiği, taze bir soluk getirebildiği için. Şimdi, ülkemizde ben film çekiyorum diye gezen herkesin bir defa bu filmi izlemesi lazım. Yenilikçi, yaratıcı, klasik sinemayı değiştiren, dönüştüren ona metamorfoz geçirten büyüleyici bir film.
“TODO MODO” (1976)
“Todo modo”nun (1976) açılışını seyredin. Eğer filmin geri kalanını merak etmezseniz, kapatın gitsin. İmkansız. Bu film, korkunç bir trajediye giden yolda, belki bir nebze olsun katkıda bulunduğu için tarihsel bir değer taşıyor. Ama herşeyden önce hipnotik bir film. İtalyan sinemasının iki dev ismi Gian Maria Volontè ve Marcello Mastroianni aynı filmde. M. karakterini silik bir tip olarak resmetmek istedikleri için Volontè biraz geri planda kalıyor ve Mastroianni sazı eline alıyor. Gerçekten bambaşka bir film.
oh be, iyi oldu, Tanrı bizi de gördü…