Gökhan Kaya: ‘Ön jüriler filmleri sakıncalı ya da sakıncasız diye ayırıyor’

10 Ekim 2016

9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sinema eğitimi alan Gökhan Kaya ile son filmi Haşa minvalinde politikaların insan hayatına ve sinemaya etkisine dair söyleştik… Bu genç yönetmen 10 Ekim’de yazmaya başladığı filminde eyleme ve işe giderken devlet politikaları yüzünden ölmek zorunda kalan insanlara karşı yine devletin tutumunu anlatıyor.. 

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Haşa filminiz tam da bugünlerde anmasını yaptığımız, Ankara garı patlamasında yitirdiğimiz onlarca güzel insanın anısını yaşatmaya aday bir film. Filmi bu şekilde anlatmanın nedeni.

Filmi tasarlarken sadece belli bir zümrenin algılayabileceği alegorik ya da sembolik dilden ziyade, amacını radikal olarak belli eden bir anlatımı tercih ettim. Filmin söylemine hizmet edebilmek adına toplumun her kesimine ulaşmayı hedefleyen bir üslup takınmalıydım. Bu bağlamda filmin temeli “avam  anlamalı, havas beğenmeli” anlayışı üzerine kuruludur. Seçkin izleyici için “Haşa” ana öykü ile birlikte teolojik bir alt öykü de içerir. Üst metinde toplumsal travmalara değinirken alt metinde katliamın failini Yusuf ve Yakup’un hikayesi üzerinden açığa çıkartır.

Ülkenin politik gündemi son yıllarda çok çalkantılı ama seni bu filmi yapmaya iten tek neden 10 Ekim patlaması oldu desem, sana haksızlık etmiş olur muyum?

Senaryoyu 10 Ekim gecesi yazmaya başladım lakin bu film, Türkiye’de “kendi irademizle ölme hakkımızın” elimizden alındığı tüm katliamlar için çekilmiş bir film. Politik gündemin dinamizmi ne yazık ki Orta Doğu ülkelerinin kaderi. Yalnız bu mesele politik gündemin üzerinde olması gereken bir mesele. İnsanların okula giderken, işe giderken, “eyleme” giderken öldürülmesi politika değildir ama şunu da belirtmek gerekir ki o  insanları politika öldürmüştür. Filmde bu konuya da değinmeye çalıştım.

unnamed-1

21 yaşındasın, çok gençsin ama bakış açın ve bunu filme yansıtma gayet olgun ve başarılı. Altyapını nasıl kurdun, geliştirdin?

 Edebiyat bu konuda bulunmaz bir nimet. Sinemanın yapamayacağı pek çok şeyi yapabilir ve yapmıştır. Edebiyatla daha fazla haşır neşir olmalıyız.

Bu filmi nasıl çektin, destek aldığın kişi ve kurumlar oldu mu? Festivallerin tavrı nasıl bu filme. Gösteriyorlar mı?

Filmi Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi stüdyosunda kendi ekipmanlarımla çektim. Maddi herhangi bir destek almadım. Oyuncular dahil tüm ekip gönüllü çalıştı. Hepsine minnettarım. Festival yolculuğu devam ediyor. Şimdilik film, 2. Uluslararası Marmaris Kısa Film Festivalinde finalist oldu ve 17. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivalinde gösterim hakkı kazandı. Birkaç film festivaline kabul edilmedi, ön jüriye sormak lazım nasıl bir tavır takındıklarını. Kimi festivallerde ön jüri, filmleri iyi ya da kötü diye değil sakıncalı ya da sakıncasız diye ayırmaya başladı. Bu kaygı verici.

Politik filmler bir yandan da ilginç bir vicdan çizgisindedirler. Devleti eleştirirsin ama bir yandan Devlet bu filmlere sahip çıkar. (Bkz: Kürt filmleri) biraz o günler geride kaldı ama ne dersin bu konuda sen?

Orhan Pamuk, Kar’da şöyle diyor: “Şairi önce asacaksın sonra darağacının altında ağlayacaksın.” Devlet tuhaf bir mekanizma. Humeyni mesela, İran İslam “Devrimi” gerçekleştikten sonraki ilk açıklamasında “Sinema kalacak rejimi koruyacak” minvalinde bir şeyler söyler. Rejim karşıtı filmler ile dış pazarda itibar edinmeye çalışır. Muhalif yönetmenler devlet desteği ile İran sinemasını dünya markası haline getirirler. Bizim devletimiz de bu tarz bir strateji izliyor olabilir. Rol modelimiz Humeyni galiba.

Politik kısa film çekmeye devam mı, ülkenin her yanından acı içinde ve duyarlı yüreklere çok iş düşüyor. Ne dersin?

Bir sonraki proje de politik tabanlı fakat şunu da belirtmek istiyorum: bir türden ziyade bir derdin peşindeyim. Her sinemacının bir derdi olmalıdır, yoksa edinsin. Amaç sadece bir derde derman bulmak olmalı. O yüzden türü pek önemli değil. Ben derdimi sizlere anlatmaya devam edeceğim.

unnamed

Diğer kısan filmcilerle iletişimin nasıl, onlarla konuşup, tartışabildiğiniz bir platform var mı?

İletişim konusunda sıkıntılarımız var. Ben böyle bir platform bilmiyorum. Gerçekten bizi bir araya getirebilecek platformlara ihtiyacımız var. Festivaller bu konuda yetersiz kalıyor. Sosyal ağlardan ise bir yere kadar…

Uzun metraj hazırlıkları var mı, kısa filmden sonra uzun metraja geçmek gibi bir istek? Olursa onun konusu ne olur?

Kısa filme ihanet edip onu bir basamak gibi kullanmak istemem ama uzun metraj çekmek istiyorum. Aklımda birkaç proje var. Eğer finansal olarak bir destek bulunursa hayata geçirilebilir. Bu projelerin buluştuğu ortak nokta ise “aydınlanma ihtiyacı”.

Haşa ve diğer kısa filmlerin izleyici ve jüriden nasıl bir etkileşim yakaladı, doğru yer ve zamanlarda seyirciyle buluşabildiğine inanıyor musun?

Haşa ilk iki filmden biçimsel ve estetik olarak çok farklı bir film oldu. Sevildi ve çok kıymetli eleştiriler aldı. Şimdilik sadece Marmaris’de gösterildi. Mükemmel bir festival düzenlediler. O yüzden doğru yer ve zaman konusunda kafamda hiçbir soru işareti yok.

Son olarak neler söylersin 

Kanıksamayacağız, sevgiler.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Nehir Tuna: “Altı saniyede ne kadar çok şey anlatılabiliyor”

Türkiye ve New York arasında mekik dokuyan, farklı duygulara ve
blank

Pınar Okan: ‘Gitmek istemiyorlar ama gitmeye mecbur kalacaklarını biliyorlar’

Farklı bölgelerde yaşayan çocukların izlerini farklı mevsimlerde süren Sıradan Birkaç