İzleyen herkesin çok sevdiğinden emin olduğum bir film var; Selvi Boylum Al Yazmalım (1977)… Hatırlayın; Asya (Türkan Şoray) çocuğunu da alıp İlyas’tan (Kadir İnanır) kaçtığında çaresiz kalır ve tüm umudu tükenmişken Cemşit’le (Ahmet Mekin) karşılaşır. Cemşit, Asya için tanrının eli gibidir. Kapısını ve kalbini hiç sorgusuz Asya’ya ve oğluna açar. Bu sevgi Asya’nın en çok ihtiyaç duyduğu şeydir ancak finalde dahi cevaplanamayan (bir cevap vardır ancak seyirci inanmaz) sorunun sorulmasına yol açar; sevgi nedir?
Görünen o ki, hikaye sinemasına elveda diyoruz. Selvi Boylum Al Yazmalım’ın öyküsünün bir kısmını oluşturan bu pasajı alıp kocaman bir filme yaymayı deneyin. Bana göre Pelin Esmer, Gözetleme Kulesi’nde öyle yapmış. Filmin kahramanı Nihat (Olgun Şimşek) tıpkı Cemşit gibi kendi travmasından uzaklaşabilmek için insanlardan kaçabileceği bir iş bulmuş ve orman yangınlarını denetleyen bir gözetleme kulesinde bekçilik yapmaya başlamış. Hikayenin diğer odağı olan Seher (Nilay Erdönmez) ise okumak için gittiği sırada dayısının tecavüzüne uğrayan ve hem olduğu ortamdan kaçabilmek hem de hamileliğini saklayabilmek için uzun yol otobüslerinde hosteslik yapan genç bir kadın. Hamilelik ilerliyor ve kaçınılmaz son; doğum… Film de asıl anlatmak istediğine bu andan itibaren kavuşuyor. İstenmeyen ve ölüme terk edilen bir bebek ve hem bebeğe hem de Seher’e sahip çıkan, onları kendi kayıplarıyla özdeşleştiren Nihat… Tıpkı Cemşit gibi o da Seher için tanrının eli.
Bu kısa öykülemeden 100 dakikalık bir film çıkarabilmek kolay değil. Pelin Esmer biçime yaslanan bir yönetmen, neyse ki anlatımı yavaşlatırken seyircinin sinemada kocaman bir perdeye baktığının farkında olanlardan… Gözetleme Kulesi görsel yanı çok güçlü bir film, sanat yönetimi ve görüntü işçiliği çok başarılı. Buna Olgun Şimşek’in yeterli, Nilay Dönmez’in muhteşem oyunculuğu eklenince yavaşlığına rağmen ilgiyle izlenen ve bittiğinde bile zihni meşgul eden bir film çıkıyor ortaya…
Pelin Esmer’in asıl amacının aramızda dolaşan, otobüse binen, çorba içen, biletinizi kontrol eden insanların ‘sıradan’ yaşamlarına ne çok trajedi sığdırabildiği ve bununla yaşamanın nasıl bir maske takmak olduğunu seyirciye gösterebilmek olduğunu düşünüyorum. Arızalı bir toplum yapımız var, cinselliği lanetlerken, günah sayarken, ensesti yoğun bir şekilde yaşamaktan da geri kalmıyoruz. Bunları yapanlar da sıradan insanlar, senle benle durakta bekleyenler… Bu hiç belli etmediğimiz toplu bir delirme hali.
19. Adana Altın Koza ödülleri için yarışan film, bana kalırsa festivalin en iyisiydi ancak büyük ödülü Babamın Sesi’ne kaptırdı. Bu hata Gözetleme Kulesi gösterime girdiğinde en azından seyirci nezdinde düzeltilecektir diye düşünüyorum. Karakterlerinin trajedisini bu kadar çarpıcı şekilde verebilen, bir yandan da duygusal tuzaklara düşmeyen iyi filmlere her zaman rastlamıyoruz.
[box type=”warning” align=”” class=”” width=””]
Yazının dibine not: Gözetleme Kulesi’ni, hikayesine mesafeli yaklaşan bir film olmasına rağmen görsel yanının güçlü olması yüzünden sevmiştim. Bu eleştiri sonradan pişman olunmasa da hayıflanacağım bir yorum barındırır. İlerleyen zamanda “festival filmleri” yönetmenliği beceremeyenlerin paçasını görüntü yönetmenlerinin kurtardığı bir çabaya dönüştü ve bu durum günümüzde oldukça can sıkmakta…[/box]
2012 yılında Beyazperde sitesinde yayınlanan eleştirimdir.
Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-201797/elestiriler-beyazperde/