Great Expectations / Büyük Umutlar, ilk kez 1934’te Stuart Walker, ardından da 1946 yılında David Lean tarafından sinemaya uyarlandı. Lean uyarlaması, final sahnesinde yapılan ufak değişikliği göz önünde bulundurmazsak, romanın neredeyse birebir kopyası ve bu açıdan benim çok başarılı bulduğum bir film. Televizyon için de sıkça film ya dizi haline getirilen Büyük Umutlar son olarak, 1998 yılında Alfonso Cuaron tarafından beyazperdeye aktarıldı ancak “epey serbest” bir şekilde uyarlandığı için eleştirilere maruz kaldı. Cuaron’un kendine özgü tekniğiyle çektiği ve romanın tutkunlarını hayal kırıklığına uğratan bu filmden sonra Mike Newell imzalı Büyük Umutlar’ın yüreklere adeta su serpeceğini söyleyebilirim…
Öteki Sinema için yazan: Başak Bıçak
Charles Dickens, 19. yüzyıl İngiliz edebiyatının şüphesiz en önemli temsilcilerinden biridir ve realizm akımının da öncülerindendir. Eserlerinde toplumsal olayları gerçekçi bir dille ele alan yazar, aynı zamanda gezilerinde tanıma fırsatı bulduğu İngiliz toplum yapısını da derinlemesine inceler. Romantik yaklaşımlardan uzak duran Dickens, dönemi öylesine zengin betimlemelerle tasvir eder ki; Fransız İhtilali’nden Sanayi dönemi İngiltere’sine, işçilerin içinde bulundukları durumdan aristokrasinin şatafatlı yaşantısına kadar her şeyi çarpıcı bir şekilde anlatır. İki Şehrin Hikayesi’nde Fransız İhtilali sürecinde, Paris-Londra ekseninde, Fransa’da yaşanan Terör dönemini anlatır; Oliver Twist’te 19. yüzyıl’da çocukların durumunu sergiler. Özellikle İki Şehrin Hikayesi, Fransız Devrimi’nden birkaç sene sonra yaşanan ve artık devrimin kendi çocuklarını dahi yemeye başladığı bir dönemi anlatır. Jakoben terörü, giyotin’in ortaya çıkışı ve Fransız sokaklarının kan gölüne dönüşü en korkunç, en acımasız halleriyle okuyucuya anlatılır. İki Şehrin Hikayesi’nden sonra yazdığı Büyük Umutlar’da ise yüzyılın İngiltere’sine geri döner ve Sanayi Devrimi ile sonrasında gelişen sömürgecilik faaliyetlerini romanının arka planına yerleştirir. Yaşanan gelişmeler sonucunda, “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” deyimini bir kez daha kanıtlayan İngiltere’nin toplumsal tabakaları arasında her geçen gün büyüyen uçurumu anlatan Dickens, bu yolla ciddi bir toplum eleştirisine de yönelir. Roman, acımasız ablası ve eniştesiyle birlikte yaşamını sürdüren Pip’in, başına konan devlet kuşuyla birlikte değişen hayatını konu alır fakat kent ve köyler arasındaki farkın büyüklüğü, halkın sefaleti ile yüksek sınıfların şatafatlı yaşamları Büyük Umutlar’ın asıl anlatmak istediği şeydir. Dickens romanında bunu Miss Havisham ve Estella karakterleri ile başkahraman Pip’in arasında yaşananlar yoluyla ifade eder ve bilhassa Estella’nın seçimi ile Pip’in içine düştüğü kimlik bunalımı bu farklılığın en somut örneği olur.
Filmde ise, David Lean kadar olmasa da Mike Newel’ın romana oldukça sadık kaldığını ve romanın verdiği hissi yansıtabildiğini söyleyebilirim. Çünkü genelde böylesine önemli ve zengin bir anlatıma sahip eseri sinemaya aktarmak epey sıkıntılı olur ve okurun zihninde canlandırdıklarını seyirciye yansıtmakta güçlük çekildiği için çoğunlukla romanı okuyanlar hayal kırıklığına uğratılır. Fakat Mike Newel Büyük Umutlar’da, romanın özüne sadık kalıyor ve birkaç değişiklik dışında film eserle paralel seyrediyor. Filmin senaryo ve oyuncu seçimi de çok başarılı çünkü romanın adeta resmedildiği hissine kapılıyorsunuz. Film, sayfalar boyunca okuduğunuz kitabın, hızlandırılmış bir versiyonundan ibaret ve dolayısıyla okurlarını tatmin ediyor; eseri okumamış olanları da sıkmıyor. Oyuncu seçimine gelince; naif, utangaç ama aynı zamanda iç çatışmalar yaşayan Pip karakteri için Jeremy Irvine ile Miss Havisham için Helene Bonham Carter işte budur dedirtecek cinsten kararlar bana göre. Hatta çok sevdiğim Merly Streep’in önce bu rolü (Miss Havisham) kabul ettiğini, ardından da geri çevirdiğini öğrenince sevindim diyebilirim çünkü Carter, Miss Havisham rolünün başarıyla altından kalkıyor. Romanı okurken zihninizde canlandırdığınız Miss Havisham’ın portresini size çiziyor. Estella’yı canlandıran Holliday Grainger ise soğuk, hatta buz gibi kızdan biraz daha duygusal görünse de bu durumun çok fazla gözünüze batacağını söylemem. İlginç olan, tıpkı Meryl Streep gibi Holliday Grainger’den önce aslında Estella rolü için Ejderha Dövmeli Kız ile ünlenen Rooney Mara, Pip rolü için de Alex Pettyfer düşünülmüş fakat her iki oyuncu da bu teklifi reddetmişler. Saflık derecesinde iyi niyetli Joe karakterine hayat veren Jason Flemyng’i yetersiz, ablası rolündeki Sally Hawkins’i abartılı bulsam da Magwitch’i canlandıran Ralph Fiennes, Helena Bonham Carter ile birlikte filmin en başarılı oyunculuklarını sergiliyorlar ve filmin başarısında en büyük payın sahibi oluyorlar.
Mike Newel’ın Büyük Umutlar’ını bu denli önemli kılan sebeplerden biri de daha önce bahsettiğim Alfonso Cuaron’un serbest uyarlaması. Serbest uyarlamalara karşı değilim ama romanın özünden uzaklaşılmaya başlandığını zaman daha muhafazakâr bir yaklaşım sergileyebiliyorum. Filmde eser 1990’ların New York’una uyarlanıyor isimler değiştirilerek, olaylar çoğu zaman farklı bir akış izliyor. Pip, Finn ismini alıyor ve bir ressama dönüşüyor; romanda baş belası ve yıllarca kendisine çektiren ablası ise filmde gayet iyi biri. Robert de Niro neredeyse filmin sonunda yeniden ortaya çıkıyor, Miss Havisham deseniz evlere şenlik… Bir tek Estella olarak Gywneth Paltrow’u görmek hoşuma gitti çünkü zaten kendisi genelde de donuk bir oyuncu olduğu için, taş kalpli Estella karakterine yakışmış. Başka bir deyişle, Robert De Niro ve Ethan Hawke gibi oyuncuların bile benim gözümde filmi kurtaramadığını üzülerek söyleyebilirim. Ancak siz yine de serbest uyarlamalardan hoşlanıyorsanız, 1998 yapımı Büyük Umutlar’ı tercih edebilirsiniz zira romandaki yeniden doğuşu ifade edebilmek için yeşil rengin kullanımı oldukça ilginçti…
Sonuç olarak Mike Newel, zor bir işin üstesinden başarıyla gelerek Büyük Umutlar gibi önemli bir romanın okuyucularını dahi memnun edecek bir filme imza atıyor. Viktoryen dönemi İngiltere’sini Charles Dickens’ın gözünden görmek istiyorsanız, Büyük Umutlar’ın en başarılı uyarlamasını es geçmemenizi öneririm…