Devam filmlerinin çoğunun aslını aratmasının sebebi ilkinin üzerine çıkma dürtüsüdür. Bir filmi aynı dengeleri koruyarak büyütmek zordur. Bu açıdan bakıldığında James Cameron’ın Terminator 2’de, Lucas-Kershner ikilisinin Empire Strikes Back’te yaptığını imkânsızı başarmak olarak görmek mümkün. Yazar/yönetmen James Gunn’ın da niyetinin bu olduğu çok açık. Bakalım amaçladığının ne kadarını başarabilmiş.

İlk Guardians of the Galaxy filminin sürpriz başarısının altında çeşitli etkenler vardı. Bunlardan biri, yedinci Yıldız Savaşları filminin duyurulmasıyla gösterime girmesi arasında geçen, uzay operası türüne olan ilginin ve beklentinin arttığı bir dönemde gelmiş olması, yani zamanlaması. Tabii film kötü olsa bunun pek bir önemi kalmazdı ama neyse ki kendini Marvel sevmeyenlere bile sevdirecek kadar iyi bir filmdi GotG. Bunda her şeyinin alıştığımız Marvel tadından farklı olması kadar Gunn’ın senaryoyu yazarken, özellikle finalde yaptığı incelikler de vardı elbette. Ama filmin en güzel yanı dengesiydi. Aksiyon-konu dengesi, komedi-dram dengesi, karakterler arasındaki delilik-aklı başındalık dengesi… Bunların hepsi başarılı bir şekilde bir araya gelmiş, bütünü parçalarının toplamından büyük olan bir film ortaya çıkarmıştı.

blank

Başta da dediğim gibi, devam filminin de yazarlığını ve yönetmenliğini üstlenen Gunn’ın iyi niyetli olduğu çok açık. Bataryasever bir oluşum olan Hükümranlık adına enerji emen bir yaratığı avladıktan sonra söz konusu bataryaların özütünü çaldıkları için başları belaya giren, aralarındaki iç çatışmalar yüzünden işleri daha da karıştıran kahramanlarımız, bu badireden bir yabancının yardımı sayesinde kurtulur. O yabancı Star Lord, nam-ı diğer Peter Quill’in babası, yaşayan gezegen Ego’dan başkası değildir. Zaten baba hasreti çeken Quill, Ego’yla kaynaşırken Gamora’nın Ego hakkındaki şüpheleri, Rocket’in aksiliği ve Drax’in patavatsızlığı kahramanımızı iyice Ego’ya doğru iter. Ancak (James Gunn’ın aksine) Ego göründüğü kadar iyi niyetli değildir. Bunların çoğu ilk yarım saatte olup bitiyor ve film, siz daha ne olduğunu anlamadan, aksiyonun ortasında konuya dalmış oluyor.

İşte bu ilk yarım saat, filmin en leziz yerini oluşturuyor. Aksiyon şahane. Espriler tam da bir Guardians of the Galaxy filminden beklediğimiz gibi. Müzikler ziyafet kategorisinde. Sonrasında uzun bir finale hazırlık dönemi başlıyor ve ortalık biraz duruluyor. Tamam, olabilir. Empire Strikes Back de öyleydi. Fakat orada Luke Skywalker’ın Jedi’lık okulu sahneleri Han Solo’nun arızalı gemiyle İmparatorluk’tan kaçmaya çalışmasının gerilimiyle dengelenmişti. Kahramanlar burada da ikiye ayrılıyor. Rocket’ın başını çektiği sahneler sıkmıyor ama filmi durgunluk hissinden de kurtaramıyor. Yaklaşık bir saat boyunca Quill’in babasıyla, Gamora’nın kardeşiyle, Rocket’ın kendisiyle, Yondu’nun da mürettebatıyla arasındaki sorunları izliyoruz.

blank

Bu tempo sorunu, filmin aksiyon-dram dengesi konusunda ilk filmin başarısını egale edemediğini gösteriyor. Bu arada espriler biraz tavsıyor. Gunn’ın karakterler konusundaki performansıysa inişli çıkışlı. Yondu ve Nebula en çok keyif aldığım karakterler oldu. Rocket’ın vicdanının sesi olan Groot’la ilişkisinin değişmesi sonucu böyle bir yola sapmış olması normal ama yaptıkları yer yer abartıya kaçıyor. Mantis ekibe taze kan getirmeyi başarırken Quill ve Gamora cephesinde yeni bir şey yok. Drax ise tamamen kaybedilmiş. İlk filmde yaptığı gariplikler her şeyi kelime anlamıyla anlaması ve kendine has ahlâk anlayışı yüzündendi. Bu filmde ise saçma sapan konuşan, ilk filmin bir sahnesinde tuttu diye yerli yersiz kahkaha atan bir tiplemeye dönüşmüş. Neyse ki karakterlerin bu sorunlarını çözmesi ve hazırlıkların tamamlanmasıyla final kısmına geçiliyor ve film, 90 dakika sınırı geçildikten sonra yeniden keyif vermeye başlıyor. İlk yarım saat için söylediğim iyi şeyler bu kısım için de geçerli.

Bu kusurların sebebini amaçsızlığa bağlamak mümkün. Guardians of the Galaxy Vol. 2, ilk filmin sadece 3 ay sonrasında geçiyor. Yani hâlâ 2014 yılındayız ve daha Avengers: Age of Ultron’da (Yenilmezler: Ultron Çağı) anlatılanlar bile olmamış. Filmde Marvel Sinematik Evreni’nin ana konusuna, yani Thanos ve Güç Taşları’na dair bir-iki cümlelik atıftan başka bir şey yok. Film bir köken hikâyesi olmadığı gibi, sonraki filmlerde kullanılabilecek unsurların temellerini attığı da söylenemez. Bu açıdan biraz dizilerin dolgu bölümlerine benziyor. Tabii Marvel’in kaz gelecek yerden tavuğu esirgememiş ve kesenin ağzını açmış. Bunun sonucu olarak aşırı yeşil perde kullanımı yüzünden video oyunlarını andırsa da güzel görünen, bol efektli bir film ortaya çıkmış. Yetkin oyunculardan oluşan kadro daha da genişlemiş. Dahası, ünlü konuk oyuncuların da bini bir para. Sylvester Stallone, Ving Rhames, Michelle Yeoh ve Farscape’in yıldızı Ben Browder filme renk katan oyuncular arasında.

Başta sorduğumuz soruyu cevaplamamız gerekirse, James Gunn’ın ilk filmin üzerine çıkma çabalarının başarılı olamadığını söyleyebiliriz. İkinci Guardians of the Galaxy filmi, öncülü kadar güçlü bir nefese sahip değil. Bunda da dolgu hissi ve sebep olduğu kusurlar en büyük etken. Yine de devam filmi lanetinden kesinlikle mustarip olmayan, sıkılmadan izlenen, Marvel’den beklediklerimizi konusuyla olmasa da sunumuyla veren bir film. Ama çizgi roman uyarlamalarından sıkıldıysanız veya ilk filmi sevmediyseniz, Vol.2 fikrinizi değiştirmeyecek.

blank

blank

Kaan Zanbakcı

1976, İstanbul doğumlu. Sinema denen sanatın ne kadar büyülü bir şey olduğunu 1986’da, Şişli Site sinemasında izlediği Return of the Jedi ile farkına vardı. 10 yıldır çevirmenlik yapıyor. Önce Divxplanet bünyesinde, ardından Öteki Sinema’da film eleştirileri yazdı. Sender’in açtığı senaryo atölyelerine katıldı. Hayalî İcraat adında bir bilimkurgu/fantastik sinema sitesi hazırladı ancak o büyüklükte bir siteyi tek başına hazırlamanın zorlukları, hosting firmasının saçmalıklarıyla birleşince 6 yılda büyük mesafe kat eden, 800’ü aşkın makale içeren sitesini kapadı ve Öteki Sinema’ya geri döndü.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Death Note (2006)

Son yıllarda ülkemizde de popüler olan Japon animelerinin en başarılılarından

The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor (2012)

Son yılların detayları tırtık tırtık eden en önemli serilerinden biri,