B-filmlere olan merakım ilk gençliğimde başladı. Düşük bütçeli avantür, fantastik ve tarihi filmlere olan ilgim, gırgır ve şamata amaçlı, “gülelim, eğlenelim” tadında bir ilgiydi. Daha sonra sevgiye dönüştü.

Herkes gibi benim de ilk duyduğum isim Çetin İnanç idi. İnanç’ın filmlerini izleyip onun hakkında bir şeyler öğrendikçe, aşağı yukarı onunla aynı tarz filmler çekmiş olan Yılmaz Atadeniz’i keşfettim. İnanç’ın ustası olan Atadeniz’in ondan farkı ise filmlerinin ciddiyeti idi. Normalde yaptığınız iş ucuzsa, buna rağmen siz işinizi ciddiye alma eğiliminde iseniz sonuç komik duruma düşmeniz olacaktır. Gel gör ki Atadeniz, en parlak dönemi olan 1967-1974 yılları arasında çektiği çoğu filmde bu ciddiyet hissini izleyiciye geçirmeyi başaran bir yönetmendi. Bu ciddiyet sayesinde çoğu B-film yönetmeninden daha fazla “olmuşluk” hissi verebiliyordu. Bunda en önemli faktör, onun usta kurguculuğu ve film ekibindeki kişilerin sahip olduğu farklı eğilimleri filmlerine ortak edebilme konusundaki başarısıydı. Örneğin Çetin İnanç fantastiğe meyilli ama savruk bir sinemacı iken Melih Gülgen avantüre dönük bir yönetmendi. Ekibin en önemli üyesi olan 3 Şubat’ta kaybettiğimiz İrfan Atasoy ise avantürcü olmakla beraber Yılmaz Güney’i andıran bir şekilde siyasi görüşlerini filmlerine yansıtabilen biriydi ve dönemin gözde dövüşçü jönlerindendi.

blankİrfan Atasoy, 1937 yılında Adana’da doğdu. Sinema salonlarında çalıştı. Aynı dönemde bir sinemada depocu olarak çalışan Yılmaz Güney ile dostluğu vardı. Askerlik yaptığı birliğin sinema makinesini tamir ettirmek için gittiği istanbul’da ilk senaryosunu yazdı. Askerden sonra gittiği İstanbul’da sinema işletmeciliği yapmaya başladı. İrfan Film şirketini kurdu. Bu sırada dargın olduğu eski dostu Yılmaz Güney ile karşılaştı ve 1967 yılında İnce Cumali filmi ile oyunculuğa ilk adımını attı.(1)

İnce Cumali’nin başarısı Atasoy’a oyunculuk yolunu açtı. Aynı yıl Yılmaz Atadeniz ile birlikte çektikleri Kilink İstanbul’da ve Kilink Uçan Adam’a Karşı filmleri ecnebilerin deyimiyle bir nevi “game changer” oldu ve Türk sinemasında çoğu kolaj olan maskeli süper kahraman filmleri furyası başlattı. Filmde canlandırdığı Uçan Adam (Shazam) karakterinden sonra bir dizi maskeli süper kahraman rolünde daha oynadı. Bunlardan en önemlileri Çetin İnanç’ın yönettiği Kızıl Maske (1968), Yılmaz Atadeniz’in yönettiği Maskeli Şeytan (1970), Casus Kıran (1970), Casus Kıran Yedi Canlı Adam (1970) ve Belanın Kralı (1971) idi. Bir Zorro uyarlaması olan Belanın Kralı (1971), yanlış hatırlamıyorsam Atasoy’un oynadığı son maskeli kahraman filmi oldu. Bir küçük not ekleyelim; Atasoy, Belanın Kralı filminde tanıştığı Hamiyet Yankı ile daha sonra evlenecekti.

Atasoy, önemli avantür filmlerde de dövüşçü jön olarak yerini aldı. 1971 yılında Yılmaz Atadeniz’in çektiği Azrail Peşimizde ve Jilet Kazım vasat filmler olurken Beş Hergele hiperaktif aksiyonu ile akıllara kazındı. Kuşkusuz 1971 yılının son bombası ise Kara Cellat olacaktı. Kara Cellat, hem Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci, Turgut Özatay ve Erol Taş gibi dört efsane kötüyü bir araya getiren kadrosu, hem son dakikaya kadar süren gerilimi, hem de Oidipus’un trajedisinin terslenmesi şeklindeki finali ile yalnız Atadeniz’in yönettiği en iyi film olmakla kalmayıp -şahsi görüşümdür- Türk sinemasının da en iyi avantürü idi. 1973 yılında Atadeniz’in Çirkin Kral Affetmez (1967) filminin yeniden çevrimi olan Zalim, orijinali kadar iyi olmasa da Atasoy’un iyi performanslarından biriydi. 1974 yılında İtalyanlar ile bazı ortak yapımlara girişti. Yılmaz Atadeniz’in çektiği başarılı Dört Hergele ve Jose Sanches Alvaro’nun yönettiği vasat Anasının Gözü idi. Dört Hergele Atasoy’un başrolünü oynadığı son Yılmaz Atadeniz filmi olacaktı.

Atasoy, Tolga (1975) gibi tarihi avantürlerde, Topal (1973), Susuz Yaz (yeniden çevrim, 1973) gibi köy temalı avantürlerde, Ölmek Var Dönmek Yok (1972) gibi westernlerde ve Hamal (1976) gibi trajedilerde de oynadı.

Atasoy bir avantür oyuncusu olarak uzun boyu ile göz dolduran bir figürdü. Cüneyt Arkın’ın aksine bu türe yeni bir soluk, estetik bir dokunuş, bir koreografi ve ritm getirdiği söylenemese de yaptığı işte iyiydi ve özellikle Yılmaz Atadeniz tarzı kapalı alan dövüş sahnelerinde başarılıydı. Siyasi görüşlerini kısmen 70’li yıllarda çektiği filmlere yansıtmaya çalışsa da bunların aşırı trajedi arasında kaybolduğunu da belirtmek gerekir. Agah Özgüç’ün Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü’ne göre 3 film yönettiğini de ekleyelim.

Türk sinemasının ciddi bir krize girdiği 70’li yılların ikinci yarısını alternatif yönelimlerle aşmaya çalışan Atasoy, 1978 yılında filmciliği tümden bıraktı. Sinema işletmeciliğine ve film ithalatına yöneldi.(2)

İrfan Atasoy, 3 Şubat 2022’de geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybetti. Atasoy 1978-2022 arasındaki dönemde aktif olarak sinema ile uğraşmasa da özellikle 90’lı yılların ikinci yarısında eski yerli ve avantür filmlere karşı uyanan ilgi sayesinde sinemaseverlerin hafızasında hep canlı kalmıştı. Ama Atasoy’u kaybetmemizin yanında beni asıl üzen şey, sanatçı Orhan Aydın dışında kimsenin Atasoy’un ölümü ile ilgilenmemesi oldu. Evet can dostu Makbuz (Faruk Panter) ile birlikte müthiş bir özgüven ve mermiye kafa atarcasına delice bir cesaret ile mafyaya kafa tutan, “Neyi paylaşıyorsunuz? Hepsi benim!” diye onları haraca kesmeye kalkan Kara Cellat’ımız düştü. Ölümünün sosyal medyamızda iki tweetlik bir değeri bile olmadı. Güle güle Kara Cellat…

Öteki Sinema için yazan: S. Özgür Ilgın

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Dipnotlar

(1) sinematikyesilcam.com/2013/03/ozgun-uysal-yesilcamin-efsane-jonu-irfan-atasoy/

(2) tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rfan_Atasoy

[/box]

blank

S. Özgür Ilgın

1977 Yılında Aydın'da doğdu. Üniversitede bir elin parmakları kadar üyesi olan Felsefe Topluluğunun çıkardığı, iki elin parmakları kadar “tirajı” olan Yitik adlı fotokopi fanzinde öykü ve albüm tanıtımları yazdı.

Blues, Heavy/Rock, Doom, Thrash, Death, Jazz ve Proggressive müziğe bayılıyor. Sergio Leone'yi David Lynch'i, Stanley Kubrick'i, Metin Erksan'ı, Ertem Eğilmez'i, Nuri Bilge Ceylan'ı, Zeki Demirkubuz'u ve Yılmaz Atadeniz'i çok seviyor, sinema ve müzik gibi eğitiminin olmadığı konularda ukalalık etmekten çok hoşlanıyor.

1 Comment Leave a Reply

  1. Sevdiğim bir oyuncuydu, keşke daha çok filmde yer alsaydı, çok güzel bir yazı olmuş, teşekkürler S. Özgür Ilgın Abi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Gidenlerin Ardından: Henry Silva (1926-2022)

2022’nin Eylül ayında, sinema sektörü, yetiştirdiği en kendine has kötü-adamlardan
blank

Martin Balsam (1919-1996)

Martin Balsam, sinemaseverlerin görse hemen tanıyacağı ama adını hatırlamakta güçlük