Dünyanın en güzel korku filmlerinden birini yeniden çekmek ne kadar akıllıca bir harekettir? Muhakkak 2007 yılında Halloween’ın yeniden çekimi projesine başladığında Rob Zombie bu sorunun baskın cevabını biliyordu, ancak bu cevap onu yolundan döndürmedi.

03Yeniden çevrimini yapacağınız film dünyanın ilk ve en başarılı slasher’larından biri ise yutkunmakta zorluk çekebilir, küçük tatlı panik ataklar geçirebilirsiniz. Sonuçta ufukta tarihin en büyük başarısızlığına imza atma riski vardır (Bakınız: Gus Van Sant’ın 1998 yapımı Pyscho’su). Ancak unutulmamalı ki slasher türünün  yaratıcılarından John Carpenter da korku sinemasına The Thing gibi muhteşem bir remake armağan etmiş bir isim. “Remake’ler kötü olmaya mahkumdur” kuralını baltasıyla 1980’lerde parçalayan o aziz yönetmenin  remake’ini yapmaya çalışıyorsanız, sonuç olursa olsun korku sineması için gerçekten şiirsel bir çabaya girmişsiniz demektir. Sırf bu sebeple bile Rob Zombie bir miktar saygıyı hakediyor.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

1978 yapımı Halloween dediğimizde akan sular durur Ötekisinema okurları, durmaması düşünülemez zaten. Sinematik olarak döneminde yarattığı farklı tadı bir kenara bırakalım, filmin bir de dönemi seyircisi üzerinde yarattığı etkiyi düşünelim. Cadılar Bayramı gibi korku ve groteske açık olmasına rağmen aslında aile sıcaklığının ve güven duygusunun ön planda olduğu bir dönemden bahsediyoruz. İnsanlar evlerinde oturmuş, çocuklar topladıkları şekerleri zevkle yiyorlar. Yüzlerce yıldır mevcut olmasına rağmen Cadılar Bayramı üzerinden gelişen bir dehşet duygusu aslında popüler kültürde yer edinmemiş. Hele ki “manyak seri katil” gibi bir düşünce üzerinden gelişen bir terör hiç yok. Sonra 1978 yılında, ablasını ekmek bıçağıyla doğrayan altı yaşındaki bir çocuğun nasıl yıllar sonra akılhastanesinden kaçıp mahallesinde dehşet saçtığını seyrediyorsunuz.  Sadece korku sineması için değil, toplumun alışkanlıkları için de büyük bir kırılma söz konusu. Küçük bir çocuktan katil yaratılmasıyla başlayan masumiyetin çöküşü, huzur dolu bir bayram akşamının kana bulanması… Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ve belki de en önemlisi (Cinemassacre’dan tanıdığımız vintage sinema hastası James Rolfe’un da belirttiği gibi) bu katliam sizin kendi mahallenizde gerçekleşiyor. Gençlerin kalkıp da ıssız çöllerde ya da derin ormanlarda, yabancı topraklarda başlarına açtıkları belalardan bahsetmiyoruz; kötülük kapınıza kadar gelmiş, sizin huzur dolu, güvenli duvarlarınızı yıkmış durumda.

Halloween004

John Carpenter’ın mevcut normları zekice yıkmak ya da zedelemek konusundaki uğraşını pek çok filmde gözlemlediğimiz için Halloween’daki bu çabayı yakalamakta zorlanmıyoruz. Buna rağmen filme burjuvazinin değer yargılarına kafa tutan en iyi yapım olarak göremeyeceğimizin de bilincindeyim. Sonuçta slasher kültürünün en temel kuralı “seks yapan ölür” cümlesini bize armağan eden filmden bahsediyoruz. Bu cümle ne kadar Carpenter’ın inandığı değerleri yansıtan bir kuraldır, ne kadar yapmaya çalıştığı bir toplum eleştirisinin geri tepmesidir bilemiyorum. Emin olduğum tek şey 1978 yapımı Halloween’ın çok yönlü okumalara açık bir film olduğu. Bu yüksek potansiyelli filmin Rob Zombie tarafından beğenilmesi de hiç şaşırtıcı değil.

Rob Zombie’ye gelirsek, kendisini severim. Sinemasının ya da müziğinin türünün en iyi örneği olduğunu düşünmüyorum, fakat birşeyler anlatma derdi olan ve bazen iyi işler çıkaran bir insandır (?) sevgili Rob benim için. Bu sebeple kendisinin 2007 yapımı Halloween remake’inden umutlu idim. Filmi ilk seyretmeye başladığımda da değişik bir tat almıştım. Sonra gerisini getiremedim, ancak yedi yıl sonra filmi tamamlama fırsatı edindim.

Her ne kadar yazının bu kısmına kadarremake desem de Zombie’nin Halloween’ı aslında melez bir film. İlk yarı Michael Myers’ın geçmişini bize yansıtan bir prequel özelliği taşırken ikinci yarı remake olma rolünü üstleniyor. İlginç bir çaba ile karşı karşıya olduğumuz aşikar. Ancak ne yazık ki giriştiği iki görevi de layıkıyla tamamlayamıyor Halloween.

Prequel kısmına değinelim. Küçük Michael’ın acılarla dolu hayatını izliyor ve Zombie’nin girizgah tasvirler konusunda  sınıfı geçtiğini görüyoruz. Sevginin ve ilginin sadece anneden geldiği bir kahvaltı sahnesi, okulda hırpalanma durumu, yavaş yavaş gözleri bir başka bakmaya başlayan Michael’ı canlandıran Daeg Faerch’in oyunculuğu… Bunlarda büyük sıkıntılar yok, hatta orijinal filmden farklı olarak Michael’ın yaşının altı değil de on olması daha inandırıcı olmuş. Ancak bu küçük çocuğun içinde neden bir canavar büyüdüğüne dair hiçbir ipucu alamıyoruz, ortada gerçek anlamda bir cinayet motivasyonu bulunmamakta. Hal böyle olunca ortadaki cinnetin büyük kısmı haybeye manasızlaşıyor. Michael alabildiğine merhametsiz, bunu zaten biliyorduk. Ama bunun arkasındaki sebepleri açıklamayı talep eden bir filmin neredeyse hiçbir şey sunmuyor olması üzücü. Gerçekten filmin ortalarında Michael’a on beş yıl boyunca oğlu gibi davranan Danny Trejo’nun çığlıkları dakikalar boyu zihnimde yankılandı: Neden Michael, neden? Gerçekten neden öldürüyorsun? Tam olarak neye göre seçiyorsun öldürdüklerini? Sana iyi davrananları da öldüreceksen annenle Dr. Loomis’in gazabından kurtulmaları tam olarak ne sebepten ötürü? Üzgünüm Zombie, ama ilk yarıdaki hikaye başarılı değil. Oysa öyle güzel bir potansiyele sahipti ki…

Halloween001

Bu arada Dr. Samuel Loomis rolünde Malcolm McDowell harika bir seçim olmuş. McDowell’ın sorunlu karakterlerle (A Clockwork Orange’ta Alex, Caligura’da İmparator Caligura vb…) geçen geçmişini düşündüğümüzde kendisinin Dr. Loomis’i canlandırması karaktere ayrı bir ironi de katmış. Michael’a açıkçası kimsenin kızma hakkı yok. İnsanın terapisti McDowell olursa kimse işin sonunda bu çocuk neden ekmek bıçaklı katil oldu diye soramaz.

Filmin ikinci yarısına geldiğimizde prequel’den ayrıldığımızı remake modeline geçtiğimizi görüyoruz. Bu sefer 1978 versiyonunun önemli sahnelerinin es geçilmeden tekrarlandığı, eli yüzü düzgün bir remake denemesiyle karşı karşıyayız. Ne var ki orijinal filmin 2007 versiyonunun son bir saatine sıkıştırılması, bu remake kısmının da layıkıyla kotarılamamasına sebep oluyor. Filmin kahramanı Laurie’nin katliam gecesine kadar Michael ile etkileşimi çok kısıtlı, gene herşey inandırıcılık kaybına uğramış durumda. Buna rağmen filmin son yirmi dakikası işini iyi yaptığı için çok sorun etmiyoruz.

02İkinci yarının bir diğer hatası ise orijinal filmde olmayan ancak 1981 yapımı Halloween II’de değinilen bazı öğeler ile hikayeyi güçlendirmeye çalışması. Rob Zombie Halloween’ı grotesk bir aile draması olarak hayal ettiği için Laurie’nin Michael’ın kardeşi olduğu fikrini hemen filminde değerlendirmek istemiş. Oysa orijinal film bize bu bilgiyi sunmuyor, Michael’ın motivasyonunu ikinci filmde öğreniyorduk. Açıkçası 1978 versiyonundaki gibi “manyak katilin yıllar sonra mahallesine dönüp gençleri sebepsizce katletmesi” ilk başta kulağa şaşılası gelse de biraz daha tutarlı bir fikirdi. Aksi takdirde Michael’ın evlatlık verilmiş kardeşinin geçmişinden habersiz bir şekilde gene aynı mahallede yaşıyor olması fazlasıyla mantıkdışı bir durum oluyor. Halloween I ve II’yi birbirinden bağımsız değerlendirerek mantığın çöküşünü gözardı edebiliriz, ama Rob Zombie’nin filminde edemiyoruz.

Peki Halloween tüm bu eksiklerine/hatalarına rağmen seyredilesi mi? Türünün en iyisi değil ama geçen her dakika yönetmeninin gerçekten bir şeyler çabaladığını hissettiğiniz için insan “seyretmeyin” diyemiyor. Açıkçası bir korku filmi olarak değil de kan-şiddet oranı yüksek tutulmuş bir gerilim seyretmek için Halloween uygun bir seçim. Hakkında yapılan pek çok eleştirinin aksine, dönemi korku filmleri ile kıyaslandığında Halloween kesinlikle bir kan şöleni değil. Şiddeti bol olan ancak şiddet pornografisi olmayı hedeflemeyen bir film. Vaktiniz varsa Michael Myers yeni nesile nasıl taşınmış diye teftiş etmek için seyredin, aksi takdirde seyretmemek korku sineması için büyük kayıp değil. Zombie’nin iki sene sonra çektiği Halloween II ise kafası çok daha karışık bir film. Üstelik sonu gelmeyen rüya sekansları ve kardeşler arası kurulan hafif doğaüstü bağın tasviri üzüntü verecek ölçüde çiğ olmuş. İlk filme her şeye rağmen kapım açık, ama devam filmini es geçebilirsiniz.

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. Çek sevilmemesine rağmen Rob Zombie’nin Halloween remakelerini seviyorum, özellikle orijinal filmde hissetmediğim Laurie’nin psikolojisinin bozulması da bu remakelerde en sevdiğim olay

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Rats – Notte di terrore (1984)

Rats - Notte di terrore: Filmi ilk kiraladığımda, filmin konusu
blank

El Cuerpo / Ceset (2012)

Ceset / El Cuerpo, son dakikasına kadar gözünüzü perdeden ayıramayacağınız,