Şahsım için önemli bir Türk büyüğü ve düşünürü olduğuna inandığım Nuri Bilge Ceylan’ın da söylediği gibi güzel ve yalnız olan ülkemin sinema seyircilerinin çoğunun aksine vizyon takip etmek gibi bir alışkanlığım yoktur. Seyretmediğim her film, yeni bir filmdir benim için… Vizyonda salon kapmış, şişirilmiş bir yapım yerine, hayat memat yarışında kaçırdığım eski ama önemli bir filmi görmeyi her zaman tercih ederim.
Bugün yine böyle bir film izledim. The People vs. Larry Flynt… Filmi izlerken, Larry’nin ilk mahkeme macerasını yaşadığı bir anın ardından yaptığı konuşma ise beynimde şimşekler çaktırdı!
Birkaç ay önce, “70’ler Erotik Türk Sineması” temalı Disko Kralı programına katıldığım günün gecesinde beynimde üreyen ama program biteli çok olduğu için kendime söyleyip durduğum, sıkışmışlıktan başka hiçbir his vermeyen bir laf öbeği… O zamandan beri böyle bir saptamayı yaptığım için kendimle de az gurur duymadım değil! Kafamın içinde defalarca programa yeniden katılıp, lafımı söyleyip, Okan Bayülgen’in ve seyircinin avuçları patlarcasına alkışladığı bir anda, Aziz Kedi ve Makina ekibi tarafından omuzlara alınarak stüdyoda zafer turu attığım ve akabinde tüm kanallara benzer beyanatları verip, memleketin fikir özgürlüğü savaşçısı olduğum o anı hayal edip durdum. (Tamam, biraz abartmış olabilirim!)
İyi ama gerçek hayatta işime yaradı mı bu düşüncelerim? Elbette hayır! Bayülgen’in tüm samimiyeti ile hazırladığı program yine koyu bir muhafazakarlıkla sabote edildi. Seks ve onun oyuncuları belki eskisinden daha da kirli oldular ve bir 10 yıl sonra, cesur bir programcının tekrar deneyeceği ana kadar yeniden kendi yalnızlıklarında kayboldular… O sebeple beynime yazıp durduğum ve Flynt’in ağzından yıllar önce söylenmiş şeklini de duyduğum bu anda tasarladığım üzere, bu düşünceleri Flynt’inkilerle harmanlayıp sunabileceğim yegane alan vardı; “Öteki Sinema” ve iyi ki de vardı.
Kimdir peki Larry Flynt? Onu da yazalım da yazının sacayağı tamamlanmış olsun; Larry Flynt ABD’nin en sasyonel dergisi Hustler’in yayıncısı LFP’nin (Larry Flynt Press) sahibidir. Ku Klux Klan tarafından uğradığı bir suikast sonucu belden aşağısı felç olmuş, kendini “seks” üzerinden insan hakları ve fikir savunuculuğu yapmaya adamış bir aktivisttir. Sadece Hustler ve yan dergilerini yayınlamaz. LFP’nin çocuk, aile, kadın, teknoloji ve genel kültür yayınları da bulunmaktadır.
Monica Lewinsky skandalı patladığında Clinton’un üzerine giden cumhuriyetçilerin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmak için herhangi bir Cumhuriyetçi kongre üyesiyle cinsel birlikteliğini ispatlayanlara bir milyon Amerikan doları ödül vadetmiş ve bu yöntemle üç Cumhuriyetçi kongre üyesi istifa etmek zorunda kalmıştır.
*****
Tekrar derdimize dönersek; kendimi bu kadar özel hissetmeme sebep olan, beynimde üremiş bu düşünceye ait sözler, zaten Amerika’nın en muhalif ve ilginç karakterlerinden biri olan, yarı çatlak Larry Flynt’in ağzından Cincinatti (Ohio) Toplantı Merkezi’nde, 1977 yılında topluma nakledilmiş idi ve ne yazık ki aradan geçen 32 yıldan sonra toplumlar hala seks için pis ve lanetli bir eylem tanımlaması yaparken, savaşları ve toplu kıyımları her türlü dini ve milliyetçi düşünce altında kutsayıp, insanın öldürme hissini bileylemekten Ted Bundy’ninkine yakın bir zevk alıyorlardı. (Ne de olsa Bundy de bir zamanlar bir halk kahramanı olarak algılanıyordu.)
Larry Flynt’in Cincinnatti’de bir toplantı salonunda söylediği sözleri, altına imzamı atarak ve kendi toplumumuza uyarlayarak sunar, ideolojilere, dine bulaşmayan Öteki Sinema için, editörü olarak affedilmesini umduğum istisnai bir durum yaratırım. Saygılar, Sevgiler…
Bir düşüncem var…
Cinayet kanun dışıdır ama bir cinayet sahnesinin resmini çekerseniz, sizi Newsweek’e kapak yaparlar. Ancak seks kanunidir. Herkes yapar ya da yapmak ister.
Bir seks sahnesinin ya da çıplak bir kadının resmini çekerseniz, hapse atarlar. Tüm iyi ve ahlaklı insanlara bir mesajım var. Eğer vajina ahlak dışı diyorsanız imalatçısına şikayet edin!
Tanrı yargılamayın der, yine de yargılayacaksınız. Bari mantıklı yapın. Sizce ne müstehcendir? Bu mu? Belki bu müstehcen… Belki de sizce bu müstehcendir.
Ama daha müstehcen olan ne?
Bu mu?
Yoksa bu mu?
Bu mu?
Yoksa bu mu?
Politikacılar seksi gösteren yayınlar gençliği bozuyor derler, ama yalan söyler, aldatır ve din dışı savaşlar başlatırlar.
Toplumu oluşturan insanlar… Yönetenler için sürüdeki koyunlardır onlar. Gerçek ahlaksızlık çocuklarımızı yetiştirirken onlara, seks kötü ve pistir dememizdir ve onlara insanlık adına kan dökmek kahramanlıktır dememizdir. Seksle ilgili bunca tabu varsa sorunlarımız var demektir. Kızgın ve vahşiyiz demektir.
Kendinize şunu sorun: Hangisi ahlağa daha aykırı?
Seks mi?… Savaş mı?…
Müstehcen: Arapça “hücnet” kelimesinden türeyerek dilimize geçmiş olup “hücnet” kelimesi sözlüklerde; “soysuzluk, karışıklık, bayağılık, aşağılık, kötü davranış” olarak tarif edilmektedir. Bu tarife bağlı olarak müstehcen kelimesi; “ayıp, terbiyesizce, iğrenç, açık saçık, edepsizcesine, edebe aykırı, yakışıksız” olarak açıklanmaktadır.
Helal olsun Murat Tolga! Bravo!
”People vs Larry Flint” de gelmiş geçmiş en sevdiğim filmlerden biridir.
Larry Flynt’in kim olduğunu ilk defa bu yazıyla öğrenmiş oldum.Söylediklerinin hepsinin altına ben de imzamı atıyorum.Harika bir yazı Murat Tolga.
tebrikler…
ancak acaba müstehcen sergiden mi esinlendiniz yoksa habersiz mi yazdınız bu yazıyı? eğer sergiden esinlenerek yazdıysanız, bir link koysaydınız ya da bir yerinde ismini geçirseydiniz keşke…
bkz: http://mustehcen.blogspot.com/
yazıda açıklayamamışım galiba derdimi…
Bahsettiğiniz aktiviteden sizin gönderdiğiniz linkle haberdar oldum. Patentli bir şey değil sanırım “müstehcenlik” üzerine düşünmek ya da yazmak? Zaten yazıda “bunu düşünenin sadece ben olduğumu sanma” durumu ile de dalga geçiyorum. ama bunu anlamamı sağlayan kaynak bu linkteki aktivite değil. Öyle olsaydı filmi değil linklediğiniz aktiviteyi örneklerdim. Yazdığım yazı “The People vs. Larry Flint” filminden beslenmektedir ve “müstehcen” kelimesine de yine film bu kelimeyi kullandığı için bu kadar yüklendim. Verdiğiniz linkten haberdar olma, dolayısiyle esinlenme durumu yoktur.
“Öteki” 2006 başından beri bu konuda tavır geliştiren özgün bir yapıdır. Kaldı ki, “Öteki”yi biraz gezerseniz kaynak göstermek konusundaki hassasiyetimizi de farkedersiniz.
Ama link ilginçmiş, arkadaşlar Andy Warhol atölyeleri kıvamında yaklaşmışlar olaya… Bu kadar avangard bir yaklaşımı çok benimseyemesem de fikir birliğimiz sebebiyle kendilerini kutluyorum. Siteyi geniş bir zamanımda daha fazla incelemek niyetindeyim. Link için teşekkürler ama yaptığınız ima hoşuma gitmedi.
Murat Tolga yazı gelmeyince aldı sazı eline:) Larry Flynt çok başarılı bir filmdir bence de o yüzden kendisini Heffler’ın ve salak tavşan kızlarının üstünde tutmuşumdur hep. Yine de Playboy Mansion’ı da kaçırmam hiç:)
Gerçi Heffler da Playboy’da birçok bilimkurgu yazarına iş olanağı sunmuş ve en önemli bilim kurgu eserleri 70’lerde playboydan çıkmıştır(Fahrenheit 451 örneğin). O yüzden o gruba da sevgim var yanlış anlaşılmasın.
Memo Tembelcizer’in de bu konuda soyle bir yazisi var okunasi:
http://www.memotembelcizer.com/wordpress/
elbette savaş
Çok teşekkürler Can Y.
Verdiğin linki az önce okudum. Herkes okumalı. Memo abimiz harika anlatmış:
http://www.memotembelcizer.com/wordpress/
Sağol Can, sağlam yazıymış. Uykusuz’u ve karikatür dünyasının has adamlarını bugün 2. kez anmış olduk.
Ben biraz şanslıyım galba Murat Tolga. İsmail Cem’in kültür bakanı olduğu bir TRT ile geçti çocukluk yıllarım. Voltran, Robotek ve benzeri animeler, Pazar sabahalrı klasik müzik vs…
Daha sonra özel televizyonlar, Parliment gece klubü sineması, Cine5 ile gelen yepyeni ve sansürsüz filmler ve hatta MTV izlerdik kablo’da Kral TV çıkana kadar. Yılbaşı gecesi Tutti Furutti izlerdi cümle alem, yanlış mıyım? Sonra, Grup Vitamin’in bir manada kültürel devrim yaratan şarkı sözleri (Gökhan Semiz’i saygıyla anıyorum), Türk özel radyoların ortaya çıkması, hatta daha sonrasında Cem Yılmaz’ın ilk yıllarında bu ülkeye getirmiş olduğu bakış açısı ve L-Manyak dergisi… Bunlar hep önemli ve son yıllarda hiç benzerini göremediğimiz detaylar. Hatta hatta şimdi küçümseniyor bile bunlar…
Acaba hakikaten şanslı bir zamana mı denk gelmişim diye düşünmeye başladım şimdi Memo Tembelçizer’in yazısından sonra
Memo Tembelcizer memleketin mustehcen kulturel uretiminde kendine has bir yerde duruyor. Can Evrenol’un da dedigi gibi zamaninda L-Manyak ulkedeki muzir yayinciligin sinirlarini gidebildigi yere kadar zorladi, ve Memo da en cok basi belaya giren cizerlerden biriydi. Asik Memo kosesi yuzunden dergiye davalar acildi, Asik Memo cizgi romanlari yayindan kalkti. O yuzden boyle bir yaziyi yazsa yazsa, hakikaten Turkiye’de ozgur ifadenin savunucularindan biri olan Memo yazabilirdi, sanirim.
Bu arada, sitenizi bir suredir ilgiyle takip ediyorum. Elinize saglik, cok guzel bir is cikartiyorsunuz :)
selamlar
Arkadaşlar site harika dün gece keşfettim emeğinize sağlık.Şimdilik neler var neler yok araştırmakla meşgulüm
olay, imadan çok, bir aşırı denk gelme halinden dolayı duyduğum etik kaygının size de yansıtılması haliydi. Zira savunduğunuz şekilde bu etik kaygının sizde de olduğunu düşünüyorum. Zira bu aynı şekilde, size yaptığım imadan rahatsızlık duymanızı değil, bu etik – haberdar etmeden dolayı teşekkür etmeniz gerektiğini getirmelidir diye düşünüyorum.
Aynı olaya başka kişilerin şahit olması, ve “oha adama bak çalmış çırpmış yeaa” şeklinde yorum yapması daha nahoş olurdu sanırım.
O zaman ben fazladan alınmışım demekki, teşekkür etmiştim ama tekrar link için teşekkür ederim. Yaşama aynı pencereden baktığımız muhakkak… “Öteki” okurluğunuzun devamlı olmasını dilerim.
muhabbetle…
Düşünülmeden çıkarılan yasalar yüzünden şehirlerde suç oranları tavan yapınca, yolsuzluk ve rüşvet normal sayılınca, siyasiler için “yesin ama yapsın” diyerek illegalliği meşrulaştırınca, vergi kaçırmayana enayi gözüyle bakılınca, ahlak dediğimiz muğlak şeyin cinselliğe endekslenmesi normal geliyor bana. Diğer bütün kaleler düşmüş çünkü. Geçenlerde “cinsellik serisi” adı altında çıkan 4 kitaptan üçünün davalık olmasını da bu şekilde değerlendirmek lazım. Bilirkişi(!) raporu “bu kitaplar ailecek okunamaz” şeklinde rapor vermiş, yayıncı da gülsün mü ağlasın mı, televizyona çıkmış “ailecek okunacak kitaplar diye yeni bir edebiyat türü çıktı da bizim mi haberimiz yok” diye dalga geçiyordu. İşin vahim tarafı, çevirmenin de “sen böyle terbiyesiz kitapları nasıl çevirirsin” diyerek dava edilmiş olması.
Mesleğim çevirmenlik olduğu ve bu konuda bir hassasiyet taşıdığım için verdim yukarıdaki örneği ama Digiturk’te çalıştığım dönemde bazı arkadaşların “bu filmleri çevirirken yüzün kızarmıyor mu, utanmıyor musun” gibisinden sorularla muhatap olduğunu biliyorum. RTÜK baskısıyla gece geç saatte oynayanlar da dâhil hiçbir filmin sansürsüz oynamadığını, artık öpüşme sahnelerinin bile kesildiğini, CNBC-e’ye “popo, eşcinsel” kelimelerini (argo muadilleri filan değil, bizzat bu kelimeler) bahane ederek ceza kesildiğini biliyorum. O… Çocukları diye bir film vizyona girdi, film içeriğinden çok “biz bu filme ailemizle nasıl gideriz, biletini yüzümüz kızarmadan nasıl alırız” şeklinde tartışıldı. Zannedersiniz bu ülkede küfür eden yok, cinnet cinayetleri işlenmiyor, suçlular karakollardan mağdurdan önce çıkmıyor, bütün sorunlarımızı halletmişiz, geriye bir tek bunlar kalmış.
Yazı için teşekkürler, Murat. Televizyon yayınlarından internete, her şeyi sansürleyerek özgürleşeceğimizin zannedildiği bir dönemde ilaç niyetine okudum. Memo Tembelçizer’e ve yazısından bizi haber eden Can Evrenol’a da teşekkürler.
ilginç bir yaklaşım. Savaşma, Seviş! =) her detayına katılıyorum.
uzun zamandır nette pek birşey okumuyordum yazmıyordumda
çok güzel bir yazı olmuş Murat
eline ve yüreğine sağlık