İtalyan yönetmen ve senarist Corrado Farina’nın son yıllarda roman yazarlığına ağırlık vermiş olması aslında hiç şaşırtıcı değil. 1971 yılında kısa bir belgesel ile sinemacılığa adım atan yönetmen, 1971 yılında az bilinen başyapıt Hanno cambiato faccia’ya imza attı. They Have Changed Their Face adıyla da bilinen filmin ardından 1972 yılında bir kez daha kısa bir belgesel çekti. 1973 yılında ise belki en popüler filmi olan; son çalışması Baba Yaga’ya imza attı. İki kült filmin ardından ise ticari çekimler hayatında ağırlık kazandı ve yaratıcılığını sadece roman yazarlığı için kullandı.
Giallo sinemasına göndermelerle dolu, sinema tadında romanlar yazan Farina’nın edebiyata düşkünlüğünün izlerini filmlerinde de görüyoruz. Drakula’yı Hanno cambiato faccia için referans olarak kullanan yönetmen; Baba Yaga’nın bohem karakterlerinin odalarına klasik kitaplar yerleştiriyor. Eurohorror/eurotrash aleminin bu az bilinen ismi, filmlerini türe uygun bir şekilde çekse de, entelektüel göndermeleriyle dikkat çekiyor. Hatta Baba Yaga’nın kült sinema ve arthouse arasında durduğu; saykodelik imajları ve müzikleri ile bir eurohorror gibi dururken, aynı zamanda Antonioni filmlerini de akla getirdiği söylenebilir.
Hanno cambiato faccia, kapitalizmin kötülükleri üzerine orijinal bir film. Aslında orijinal derken bir daha düşünmek gerekiyor çünkü yönetmen klasik bir Drakula hikayesi çıkarıyor karşımıza. Burada; çalıştığı şirketinin gözdelerinden olan bir çalışan, daha üstlerde bir pozisyona yakıştırıldığını öğreniyor ve bu amaçla büyük patron tarafından özel bir davet alıyor. Şirketin zirvesindeki gizemli patron, bir kasabanın yakınlarında, küçük beyaz arabalar tarafından korunan bir malikanede yaşamaktadır. Alberto Valle dağlardaki malikaneye giderken, özgür ruhlu bir kadınla tanışır ve kadından baştan çıkarıcı bir teklif alır. Fakat kadının teklifi de Valle’yi yolundan döndüremez; o kendisine üst mevkilerin kapısını aralayacak olan Dr. Nosferatu(!) ile tanışmak istemektedir.
Valle’yi evde bir tür “kapitalizm panayırı” beklemektedir. Evdeki aletler, sesli bir reklam eşliğinde çalışmaktadır. Gizemli patron Dr. Nosferatu ise göründüğünden daha büyüktür ve kapitalizmin askerlerini henüz çocukken gözüne kestirmektedir. Masonik toplantıları ise yöneticilerin, reklamcıların bir araya geldiği reklamın ve tüketimin yüceltildiği acımasız bir atmosfere sahiptir. Dr. Nosferatu fazla göstermese de bir vampirdir ve amacı gözüne kestirdiği çalışanlarından oluşan bir ordu kurmaktır. Bu fantastik ama şaşırtıcı olmayan senaryo Valle’yi rahatsız eder ve oradan kaçmaya çalışır. Fakat dışarıda onu bohem kız arkadaşı beklemektedir ve kapitalizmin mabedine giren için çıkış o kadar kolay değildir.
Corrado Farina’nın eski bir reklamcı olduğunu tahmin etmek güç değil; filmin en büyük eleştirisi reklam dünyasına dair. Hatta Farina filmdeki reklamcı rolünü de kendi üstlenmiş. Reklam projelerini savunurken ünlü yönetmenlerin tarzından bahsetmesi oldukça keyifli.
Klasik vampir hikayelerinin izini süren bu filmin kapitalizm kültürüne getirdiği eleştiri aslında dönemi için bile oldukça naif kalıyor. Belki de bu nedenle yeteri kadar ciddiye alınan bir film olmamış. Fakat vampirlerin kapitalistlerle özdeşleştirilmesi; vampir mitinin en ilginç yorumlarından biri olarak kabul edilebilir. Şirket kültürünün gotik bir yapıda ele alınması; güvenlikten sorumlu küçük şık arabalar kullanılması gibi espriler de filmin farkını ortaya koyuyor.
Yönetmen aslında ilginç bir şekilde bu konuları ana meselesi yapmış gibi gözüküyor. Baba Yaga’da sanatçı ruhlu, politik bilinci sağlam bir fotoğrafçı, mitolojideki cadının devamı olan gizemli Baba Yaga ile karşımıza geliyor. Cadı yavaş yavaş sanatçının hayatını ele geçiriyor. Fotoğrafçının kareledikleri zaman içinde nalları dikiyor. Baba Yaga gizemli bir güç olsa da, zengin bir hayat teklifi yaptığı sahnede kendini belli ediyor. Corrado Farina belli ki Baba Yaga’yı sistemle özdeşleştiriyor ve sistem kadının ruhunu satın almak istiyor. Ruhunu, bedenini, sanatçını gözünü; her şeyini.
Hanno cambiato faccia görsel açından klasik bir eurohorror filminden çok farklı değil. Fakat Baba Yaga’nın diğerinde olmayan yaratıcı bir renkliliği var. Farina dönemin saykodelik kültüründen izler taşıyan bir tasarıma ağırlık vermiş. Renkli iç mekanlar, yaratıcı oyuncak tasarımları ve stilize çekimler; Hanno cambiato faccia’daki reklamcı karakterinin LSD reklamı için tasarladığı reklam filmini akla getiriyor.
Corrado Farina “Avrupa Korku Sineması” üzerine bir kez daha düşünmenizi sağlayacak kadar güçlü bir yönetmen değil. Fakat reklamcı geçmişinden intikam almak için filmlerine anti kapitalist mesajlar yerleştirmesi ilgi çekici. Marx’ın yeniden popüler olduğu günümüzde, Farina’nın politik detayları naif olmakla birlikte anlamsız da gözükmüyor. Her taşın altından bir reklam çıktığını ve para kazanmanın iyice güç bir hale geldiğini düşünürsek, daha da anlam kazanıyor.
Serdar Kökçeoğlu
Sinema sitelerinin amiral gemisi Beyazperde.com’un değerli editörü Serdar Kökçeoğlu’ndan “Öteki” sinema için çok değerli bir yerli içerik katkısı…
Devamı olur umarım diyor ve kendisine bu yazı vesilesiyle Teşekkür ediyoruz.
Not: Yazının sonundaki görsellere filmin eurotrash etkisini okura geçirebilmek için “photoscape” isimli bedava bir resim editörü desteği ile film efekti filtresi (Velvia) uyguladım. Güzel oldu :)
Muh-te-şemmiş!
filmi yeni indirdim ki yazısı yayınlanmış bile. okuduktan sonra izlemek ayrı bir keyif olacak.