Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Merhaba büyücüler dünyası, hoşçakal sıradan dünya. Yeni bir Harry Potter filmi ve kendimizi kısa süreliğine de olsa kendi sıkıcı dünyamızdan uzaklaştırılabilecek bir hikaye. Serinin beşinci filmi Zümrüdüanka Yoldaşlığı beklenenlerin yine tam anlamıyla karşılanmadığı bir film olarak karşımızda duruyor.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
1963 yılında İngiltere’de doğan ve genellikle tanıtım filmleri, kısa filmler ve televizyon projeleri içinde olan David Yates’in çektiği ilk büyük yapım olan Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı yönetmenin acemiliğinin oldukça belli olduğu bir yapımdır. Filmin yönetmenliği için Ateş Kadehi’nin yönetmeni Mike Newell’e teklif götürülmüş fakat kendisi Kolera Zamanında Aşk filminin hazırlıklarıyla ilgilendiği için bu teklifi reddetmiştir (Aman çok üzüldük!). Sonraki dönemde Jean Pierre Jaunet ve Mira Nair düşünüldüyse de David Yates, yönetmenlik koltuğunu kapmıştır. İlk dört filmde senaryoyu yazan Steve Kloves ise yok yere projeden uzaklaştırılmıştır. Beşinci filmin senaryosu Michael Goldenberd tarafından yazılmıştır/yazılamamıştır. Serinin zaten en büyük problemi sürekli farklı ellerde şekillenmesi ve gelişmesidir. Yönetmenler filmleri çok sahiplenmeden, sonraki bölümleri etkileyecek ayrıntı detayları yerleştirmeden anlık ve yüzeysel filmler yapmışlardır. Mike Newell ile başlayan bu yaklaşım David Yates ile iyice doruğa çıkmıştır. Asıl olayların geliştiği ve ana konunun derinleşmeye başladığı bölümlerin ilk filmlerdeki dokusunu koruyamamış olması oldukça acı. Serinin bundan sonraki filmlerini de yine Yates’in çekmesi ise ayrı bir üzücü nokta.
Mike Newell’ın Ateş Kadehi’nden sonra çok önyargılıydık Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na. David Yates düşen çıtayı tekrar yukarıya çekebilecek miydi herkes şüpheliydi. David Yates çok kritik yerlerde kritik hatalar yapsa da ortalamanın üzerinde bir film ortaya çıkardığını biraz zorlansak da söyleyebiliriz. Her değişen yönetmen ile değişen yapı, kendini yeni filmde de gösteriyor. Açılış sahnesinde Harry’nin parktaki hali, Dudley ve arkadaşlarının gelişi oldukça farklı bir stilizasyon barındırmaktayken, havanın birden fırtınaya dönmesi ve bütün bu anlarda değişen renkler oldukça başarılıydı. Soluk mavimsi renk muggle dünyasına gelmiş Ruh Emiciler’in soğukluğunu bizlere hissettirmede oldukça başarılıydı.
Filmin konusu genel olarak şöyledir; Hogwarts’a dönen Harry artık beşinci sınıf öğrencisidir. Büyücülerin çok büyük bir kısmı onun Lord Voldemort’la karşılaştığına inanmaz ve Lord Voldemort’un tekrar geri döndüğü haberlerine önem vermezler. Sihir Bakanı Fudge, Dumbledore’un kendi koltuğunda gözü olduğuna inanarak Voldemort’un döndüğü haberlerini kendisine yönelik bir komplo olarak algılar ve Hogwarts’ta olan bitenden haberdar olmak için Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Sanatları dersine Dolores Umbridge’i atar. Ama Profesör Dolores Umbridge’in Bakanlıktan onaylı savunma büyüsü dersi öğrencilerinin kendilerini tehdit eden kötülüklerden korumak için yeterli değildir. Bundan ötürü, arkadaşları Hermione ve Ron’un teşvikleri üzerine, Harry olaya müdahale eder. Kendilerine “Dumbledore’un Ordusu” adını veren küçük grupla buluşan ve büyü konusunda daha tecrübeli olan Harry, diğer öğrencilere Karanlık Güçler’e karşı nasıl kendilerini savunacaklarını öğreterek, bu genç ve cesur büyücüleri kendilerini bekleyen olağanüstü savaşa hazırlar.
Yoldaşlık üyelerinin Harry’i almaya geldikten sonra Londra üzerinde süpürgelerle; teknelere, köprülere, insanlara yakın yapılan uçuş, seyir zevki açısından keyifli olsa da kitabın mantığına oldukça tersti. Büyücü olmayan insanlara görünmemek gerektiği herkes tarafından bilinirken bu kadar özgür ve rahat hareket edebilmek alışık olduğumuz yapıya hiç uymuyordu. Gizlilik Nizamnamesi denilen bir şey vardır ve her büyücü bunu kabul etmiş sayılmaktadır.
Beşinci filmin en kritik bölümleri Sihir Bakanlığı’nda geçen sahnelerdir. Harry’nin okul dışında büyü yaptığı için okuldan atılması istemiyle yargılanması, kehanetlerin ne olduğunu öğrenebilmek için Harry ve arkadaşlarının Ölüm Yiyenler ile savaşmaları mekan olarak bakanlıkta geçmiştir. Önceki filmlerde de set tasarımlarını yapan isim olan Stuart Craig, beşinci filmde de harika işlere imza atmıştır. Sihir Bakanlığı’nın 70 metre yüksekliğindeki giriş salonu seti, şimdiye kadar yapılmış en büyük ve pahalı Harry Potter setidir. Craig, bakanlığın büyük holünün dekorunu Sihir Bakanı Fudge’un Sovyet tarzı propaganda posteriyle tamamlamıştır.
Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı ile ilgili hafızalardan silinmesi en zor olacak şey sanırım Dolores Umbridge olmuştur. Sihir Bakanlığı atamasıyla Hogwarts’a gelen ve Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine giren Dolores, iticilik tanrısı olarak sinema tarihinde yerini almıştır. Imelde Staunton’un inanılmaz performansı ve en doğru şekilde yansıtılan karakterlerden biri olması oldukça sevindiriciydi. Pembe rengini zaten sevmeyen benim için, baştan itibaren antipati kaynağı olan Dolores Umbridge, dantelli, kedili, Fransız tarzına sahip bayık odasıyla oldukça uyum içindedir. Konuşması, mimikleri, yürüyüşü ve bakışlarıyla Dolores için olmuştur diyebiliyorum.
Seri artık çocuk kitabı olmaktan çıktı derken bunu, bu bölümde biraz daha net bir şekilde hissediyoruz. İşlerin içine, siyaset ve politika girmeye başlıyor. Gücü elinde bulunduran bakanlığın Hogwarts’ın iç işlerine müdahale etmesi, okula denetçi göndermesi, kendi siyasetlerini destekleyici kararnameler çıkartmaları ve Gelecek Postası ile de medyanın bu güçlere nasıl destek olduğunun çok güzel bir yansıması sunuluyor. Sonuçta medyanın bilgi dezenformasyonundaki yeri ve bunların insanları nasıl kolayca etkilediği herkes tarafından biliniyor. Biliniyor değil mi?
Verdiği kaliteli eğitimle tanınan Hogwarts’da eğitimin de suyu çıkıyor ve bizim ülkedeki sbs, öss, yds vs gibi ezbere dayalı sınavlar uygulanmaya başlıyor. Eğitimin içi boşalıyor. J.K. Rowling bu bölümleri yazarken reel dünyadan oldukça etkilenmiş gibi gözükürken David Yates’in bu bölümleri başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarabildiğini belirtmeliyim.
Bakanlıkta Ölüm Yiyenlerin siyah duman şeklinde uçmaları ve Yoldaşlık üyelerinin de beyaz duman şeklinde hareket etmeleri gerçekte yoktur. Normalde büyücüler büyülerini sadece asa ile yaparlar fakat bunlara çok takılmazsak, düello sahnelerinin ilk kez bu kadar güzel olduğunu söyleyebiliriz. Filmde oyuncular son savaş sahnesine hazırlanırken asa sallama dersleri almışlardır. Dans koreografı Paul Harris, farklı büyüler için farklı hareketler geliştirmiştir. Temel hareket yelpazesini belirlemenin yanı sıra oyuncularla da çalışarak onların bireysel savaş tarzlarını da oluşturmuştur. Hermione Granger’i canlandıran Emma Watson bir röportajında savaş sahneleri için şöyle demiştir: “Çok eğlenceliydi. Hareketler dövüş sahnesinin eskiden daha dinamik görünmesini sağladı”. Özellikle Dumbledore ve Voldemort arasındaki düello Star Wars’un düellolarını andırır gibi olsa da hiç bir şekilde rahatsız etmedi. Hızlı bir kurguyla, hoş bir görsellik yakalamış olan Yates, keşke çektiği düello sahnelerine filmde biraz daha uzun yer verseymiş. Serinin en uzun kitabı olduğu halde, filmi en kısa süreye sahip olan Zümrüdüanka Yoldaşlığı belki öyle çok daha etkileyici olabilirdi.
Filmin temel kırılma noktalarından biri olan Sirius Black’in kendi kuzeni Azkaban kaçağı, Ölüm Yiyen Bellatrix Lestrange tarafından Avada Kedavra büyüsü ile öldürülmesidir. Seriye bu filmle birlikte giren Bellatrix karakteri Fight Club’ın Marla Singer’ı Helena Bohem Carter tarafından canlandırılmıştır. Marla Singer’in biraz daha kaçığı olarak niteleyebileceğimiz Bellatrix filmin oturmuş, hakkı teslim edilen nadir karakterlerindendir. Harry’nin ailesinden kalan son üye olan Vaftiz babası Sirius’u öldürmesi travmalara alışık olan Harry için bile dayanılmazdır.
Filmlerin belki de en büyük kusurları fazla başlarına buyruk olmaları ve kitabın kilit bölümlerine dikkat edilmemesi. Yaptığı açıklamalarda filmleri oldukça başarılı bulduğunu söyleyen J.K. Rowling’in de gözümde itibar kaybettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Sonraki bölümlerde daha fazla önem kazanacak bir çok detay atlanmıştır. Kehanet’e göre Voldemort’un Harry’yi öldürmek istemesinin sebebi, o tarihlerde doğan bir çocuğun kendisini gelecekte öldüreceğinin söylenmesidir. Dumbledore daha sonraki açıklamalarında Neville’in de o tarihlerde doğmuş olan diğer çocuk olduğunu fakat Voldemort’un bir seçim yaparak Harry’i seçtiğini öğreniriz. Serinin son bölümde Neville’in yaptıkları o yüzden daha fazla önem kazanırken, bütün bunların tamamen es geçilmiş olması, filmin derinine inilemeden yüzeysel bir şekilde perdeye yansıtıldığını ispatlıyor. Filmin sonundaki Dumbledore ile Harry arasındaki konuşma ise dertleşme havasında geçiyor, geleceğe ve geçmişe dair derin konuların açığa çıktığı, ulu Dumbledore karakterinin gözyaşı döktüğü konuşma yine güme gidiyor.
Harry Potter’ın zorlama aşkı Cho Chang ile zorlama öpüşmesi serinin en büyük duygusal anlarından biri olabilecekken öylesine çekilmişliğin kurbanı oluyor. Dumbledore’un Ordusu eğitimleri sırasında Harry’nin omuzlarındaki sorumluluğun biraz daha arttığını hissederken karakterlerin, özellikle Neville ve Ginny’nin gelişimlerini izlemek keyifliydi. Fred ve George’un Dolores Umbridge’e karşı yaptıkları saldırı ile beraber okulu terk etmeleri filmin en renkli ve hareketli sahnelerinden biriydi.
Kalın yapısıyla gelecekte şekillenecek olayların temelini atan kitap olan Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı, maalesef film olarak beklenileni verememiştir. Ateş Kadehi’nden sonra ivme biraz da olsa yukarıya doğru dönse de anlatımdaki yanlışlar artık kabul edilir olmaktan çıkmaya başlamıştır. Anlatılanlar daha basitken daha doğru ilerleyen ilk üç filmden sonra gelen iki film seyirciyi tatmin edici olamamıştır. Acaba ileride seri yeniden filme alınır ve yapılan hatalar giderilir mi bilinmez. O zamana kadar elimizdekiyle idare etmeye devam.
Ben Ateş Kadehi’ni daha başarılı bulurum. Düşündüğüm şeyleri sizde yazmışsınız. David Yates bazı konularda kafası iyi çalışsa da bu sahnelerin tadına varamadan hemen kesiyor. En büyük eksikliği bu bence. Rowling konusuna gelirsek bence politik cevap veriyor. Sürekli onlarla çalıştığı için bence bir bağdan dolayı filmleri pek kötülemiyor. İyi diyor. Gerçekte iyi çekildiğini düşündüğüne inanmıyorum ya da inanmak istemiyorum :)
Warner Bros.’un elinde büyük bir güç var ve Rowling’i de etkiliyorlar. Bizim okur kitlesi olarak kabul edemediğimiz şeyler olurken bu dünyanın yaratıcısı olan birinin her şey süper tarzı şeyler söylemesi, pek inandırıcı değil. İnsan “para hırsı Rowling’i de mi ele geçirdi?” diye sormaktan alamıyor kendini.
Para hırsı mı başka bir şey mi bilmiyorum ama Rowling stüdyoyu zorlayan biri olsaydı belki de elimizde şu anda daha kaliteli filmler olurdu.