Bir tarafta 1990 yılında Yavuz Turgul’un çektiği, Şener Şen’in başrolü oynadığı sinemamızın en müthiş örneklerinden Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni; diğer tarafta ise Cem Yılmaz’ın yazıp, yönetip, oynadığı 2014 yapımı Pek Yakında. Esasen iki filmin yapı olarak birbirine ne kadar benzediğini anlatmaya lüzum yok. Zaten Cem Yılmaz da bu projeye başladığı günden itibaren, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nden ilham aldığını her platformda dile getirip durdu. Bir başka deyişle yiğidi öldürmeden de hakkını verdi.

Pek Yakında; başından sonuna dek yalnızca Yavuz Turgul’un naif filmine göndermeler yapmıyor. Cem Yılmaz’ın Yeşilçam özlemini de devamlı su yüzüne çıkarıyor. Gerek Özkan Uğur’un can verdiği Ejder karakterinin yaşadığı eski hanın atmosferiyle, gerek diyaloglarıyla, film bizi 1980’lerin büyülü günlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Sadri Alışık’tan, Adile Naşit’e kadar birçok Yeşilçam yıldızına gerekli saygıyı gösteren Pek Yakında, şüphesiz bu duruşuyla da takdiri hak ediyor.

Gelelim yazımızın konusuna. Şöyle iki filmin ana karakterlerine göz atacak olursak; Haşmet Asilkan, şarkıcı-türkücü filmi çekmekten bıkmış, dönemin modasına ayak uydurmaya çalışan ve bir nebze de kendini diğerlerine kanıtlamak zorunda hisseden bir yönetmendir. Filmci Zafer ise, Eşkıya’daki figüranlık tecrübesinden sonra korsan dvd işine girmiş, ailesini kaybetmenin eşiğine gelince de onları tekrar kazanmak adına film çekmeye karar veren çiçeği burnunda bir prodüktördür.

Bakıldığı zaman bu iki karakterin de yolunda gitmeyen birtakım şeyleri değiştirmek adına hayatlarının filmini çekmek istemelerine şahitlik ediyoruz. Haşmet Asilkan, bu süreçte tüm yükü sırtına yüklerken; Filmci Zafer ise şenlikli bir aileyi andıran ekibiyle tüm problemleri paylaşmaktadır. Bu noktada önemli olan bir diğer konu ise; Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni efsane yapan birçok detayın, Pek Yakında’nın içine, karakterlerin arasına serpiştirilmiş olması.

Evet, Pek Yakında popüler bir tabirle başından sonuna dek ilham aldığı Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ne göndermeler yapıyor. Ancak bunu tek bir karakter üzerinden taklitçi bir havada değil, aksine değişen zaman dilimini de göz önünde bulundurarak saygı duruşuna geçen bir kıvamda gerçekleştiriyor.

Dilerseniz sinema sektörüne iğneleyeceği bir şekilde yaklaşan ve bunu yaparken de bolca gülümsetmeyi başaran Pek Yakında ve Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni arasındaki benzerliklere hep birlikte göz atalım.

Allah’ım Yardım Et Bana,

Çok Güzel Bir Film Yapmak İstiyorum, Mahcup Etme Beni!

İşte, Haşmet Asilkan Av ve Avcı filmine başlamadan önce, iyi bir film yapma yakarışını böyle dile getirmişti. O insanlara mahcup olmak istemeyen ve değişen dünya ile birlikte kendi sinemasını da değiştirmek için çabalayan bir yönetmendi.

Peki ya Filmci Zafer? Şahikalar: Kötülüğün Sonu filmine başlamadan önce o ne yaptı? Ee tabii, o ekip konusunda Haşmet Asilkan’a göre daha şanslı bir adamdı. Onun yakarışı ise, shot bardakları eşliğinde oldu. Güzel bir film olsun be! dedi ve yönetmeniyle, asistanıyla filme start verişini tam da bu noktada başlattı.

İkisinin de iyi bir film yapma ile ilgili temennileri oldukça benzer. Onlar hayatlarının geri kalanını, umutlarını, hayallerini, yapmak için çabaladıkları filmlere bağlamışlardı. O yüzden bu temenniler arasındaki paralelliği, iki filme de yansıyan bir başlangıç noktası olarak nitelendirebiliriz.

Filmlerin Çekildiği Mekânlar

Malumunuz, film çekerken hikâyeyi farklı mekânlara yaymak maliyeti epey arttıran bir detay. Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni ve Pek Yakında’yı ortak bir çatı altında birleştiren en önemli konuların başında ise, iki yapımda da çekilmek istenen filmlerin geniş bir konakta geçmesi yer alıyor. Nitekim iki filmde de, olayların gelişimi açısından bu konakların oldukça işlevsel olduğunu görüyoruz. Bir tarafta Haşmet Asilkan, hayatının filmini çekip, kendini diğerlerine kanıtlamak için o koca konakta büyük uğraşlar verirken, diğer tarafta ise Filmci Zafer bambaşka bir konakta, ayrı bir zaman diliminde, karısıyla barışmak için bütün varını yoğunu ortaya koyar. İki filminde büyük bir bölümünün benzer mekânlarda geçmesi, esasen o mekânları alıp başrol hüviyetine sokan bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır.

Müjde Ar mı Enis Fosforoğlu mu?

Bir tarafta dönemin en popüleri Müjde Ar, diğer tarafta günümüzün unutulmaya yüz tutmuş zamane starı Enis Fosforoğlu. Bu iki usta oyuncuyu ortak bir payede anmamızın sebebi ise, Haşmet Asilkan ve Ahben Soner’in takıntılı bir şekilde onları kendi filmlerinde görmek istemesi.

Bildiğiniz üzere, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nin büyük bir kısmını, Haşmet Asilkan’ın Müjde Ar’ı tutkulu bir şekilde filminde görme isteği kaplıyor. Nitekim ondan vazgeçme süreci de bir o kadar trajikomik. Pek Yakında’da ise bu sefer aynı takıntının Enis Fosforoğlu üzerinden ilerlediğini görüyoruz. Tabii, Cem Yılmaz’ın kendine has mizahi ile.

Birçok yönetmenin, çok önem verdikleri projelerde muhakkak görmek istedikleri oyuncular olmuştur. Bu durumun iki filmin içinde kendine yer bulması ise, izleyenlerini hem güldüren nüanslar olarak öne çıkıyor hem de Pek Yakında’dan, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ne yapılan en nevi şahsına münhasır göndermelerden biri olarak dikkat çekiyor.

Hangisi Daha Sarhoş?

Ana castı hallettikten sonra, geldik filmin en can alıcı yardımcı rollerine. Onlar esasen başrol kadar önemli görevleri üzerine üstlenecek oyuncular olacaktır. Peki, kim bunlar? Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nde sarhoşluğu ile gönülleri fetheden Nihat karşımıza çıkarken, Pek Yakında’da ise divaların divası olarak Meral’i görüyoruz.

Nihat ve Meral esasen aynı ölçüde tasarlanmış iki karakter. İkisi de yönetmenlerin yakını ve bir dönemin başarılı oyuncularıyken, alkol problemi yüzünden sinemadan uzaklaşmış iki isimdir. Bu karakterlerin, filmlerin içine dâhil oluşu da verdikleri lezzetler de iki film için oldukça değerli ve benzer. Her ne kadar Nihat karakterinin, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni için daha işlevsel olduğu aşikâr olsa da, filmin mizah dozunu yukarılara çekmek konusunda Meral’in ondan aşağı kalır bir yanının olmadığını da dile getirmekte fayda var. Bu da iki film arasında kurulan köprünün bir başka ayağı olarak dikkat çekiyor.

Gerçek İsim Meselesi

Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nin en vurucu sahnelerinin başında, Haşmet Asilkan’ın gerçek adının Mümin olduğunu açıkladığı an gelir. Şüphesiz bu sahne, filmin duygu yoğunluğuna oldukça fazla etki etmektedir. Bu sahnenin bir benzerine de Pek Yakında’da rastlamak mümkün.

Cem Yılmaz’ın senaryosunu yazdığı filmde, Zafer Algöz’ün hayat verdiği Ahsen Soner karakteri yönetmen olarak karşımıza çıkar. Esasen onun, bu film yapısı içerisinde Haşmet Asilkan’ı en çok andıran isim olduğunu söylemekte yarar var. Bu yalnızca, ikisinin de yönetmen oluşundan kaynaklanmıyor. Ahsen de Haşmet de kaybedenleri oynayan iki isimdir. Ve daha da önemlisi Ahsen de Haşmet gibi kendine taktığı sahte isimle ortalarda dolaşmaktadır. Asıl adım Kurtuluş, doğma büyüme Beşiktaşlıyım repliği hem Ahsen ve Haşmet arasında bir bağ kurmamıza olanak sağlıyor hem de koyu bir Beşiktaşlı olan Zafer Algöz’ün, kendisine yaptığı bir gönderme olarak öne çıkıyor.

Filmlerin Basın Tanıtımı

En başta belirttiğimiz gibi, filmlerin içinde çekilen filmler esasen birer umut simgesi. Nasıl ki, Av ve Avcı sonrası Haşmet kendini bambaşka bir adam olarak hayal ediyorsa, Şahikalar: Kötülüğün sonu sonrası da Zafer karısıyla barışmayı ümit ediyordur. Tabii, Pek Yakında içinde olay yalnızca bununla da sınırlı değil. Ahsen’in yıllardır çekmek için uğraştığı, ancak maddi imkânsızlıklardan ötürü bir türlü hayata geçiremediği senaryosunu çekme fırsatını yakalaması, onun için adeta bulunmaz bir fırsattır. Nitekim filmin basın tanıtımında sarf ettiği, Şahikalar benim hayatımın filmi repliği, akıllara Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ndeki basın tanıtımında Haşmet tarafından söylenen Bu benim ilk filmim söylemini akıllara getirmektedir.

Basın tanıtımlarının bu denli benzemesi ve iki yapımında bu denli umudu simgelemesi filmleri adeta kardeş işler haline getiriyor.

Varını Yoğunu Ortaya Koyan İki Yönetmen

Haşmet Asilkan, Av ve Avcı’nın son sahnesini çekecektir. Filmin yeteneksiz oyuncusu Tarcan’ı yanına alır ve sorular sormaya başlar. Ve burada anlarız ki; parası biten Haşmet son sahneyi çekebilmek için kolundaki o çok değerli saatini satmıştır.

Peki ya Ahsen Soner? O da Haşmet kadar gözünü karartmış mıdır? Esasen o da Şahikalar: Kötülüğün Sonu’nu çekebilmek için künyesini satmaya bile razıdır. Ancak burada bir sorun vardır. Ahsen’in künyesi yoktur ki! Belki de bu küçük detay bile Haşmet’i yüceltmeye yetebilecek detayların başında geliyor. Bazıları hayal kurar ama bazıları hayalin ötesine geçebilmek için varını yoğunu ortaya koyar. İşte Haşmet’i tek başına Pek Yakında’nın üstünde konumlandırmamıza olanak sağlayan; tüm film boyunca sarf ettiği emektir.

BONUS: Her Şey Çok Güzel Olacak mı dersiniz?

Pek Yakında’nın, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’nden aldığı referansları şöyle bir çırpıda hatırladık. Ancak öyle bir sahne filmin içinde cereyan ediyor ki, anmazsak hata etmiş oluruz. Cem Yılmaz’ın ilk filmi Her Şey Çok Güzel Olacak’ı ve o filmde henüz genç bir figüran olan Nurgül Yeşilçaylı sahneyi hatırladınız mı? Hani şu Altan ve Nuri’nin komada sandıkları Tolga’yı hastanede ziyarete gittikleri efsane sahne? İşte, o sahnenin günümüz yorumuyla tekrarına Pek Yakında içinde rastlamak mümkün. Cem Yılmaz böylelikle hem kendi geçmişine bir selam gönderiyor, hem de özleyenler için Altan ve Nuri Çamlı kardeşleri günümüze getiriyor. Üstüne üstlük bunu şimdilerin büyük starı olan Nurgül Yeşilçay ile birlikte yapıyor…

Geçmişten kesitleri böylesine önümüze getiren, ilham aldığı filmlere, kişilere saygısını her daim diri tutan Pek Yakında içinde, Her Şey Çok Güzel Olacak’ı akıllara getiren bir kesit görmek açıkçası sinemayı seven herkes gibi beni de oldukça mutlu etmiştir. O yüzden de, göndermelerden bahsederken bu sahnenin adını anmadan geçmek şüphesiz hata olurdu.

Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Not: Bu yazı, Pek Yakında ile Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni kıyaslamak için değil, aksine Cem Yılmaz’ın her fırsatta çok sevdiğini dile getirdiği Yavuz Turgul’un bu filminden aldığı referanslara göz atmak amacıyla yazılmıştır. [/box]

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Way of The Dragon

The Way of the Dragon daha sonra basiretsizce taklit edilse
blank

“Kuzuların Sessizliği” ve “Sapık”ta Gender Dehşeti

Altın çağını yaşamakta olan korku filmleri ile cinsiyet ve gender