Film yapanlar ve o filmi seyredip hoşlanan izleyiciler bu filmleri eleştirenlerden, “üzgünüm ama olmamış” diyen biz film eleştirmenlerinden nefret ederler. Çünkü filmi yapan da, seven de bu filmle duygusal bir bağ kurar, ona bir sevgiliymiş gibi davranır ve kötülenmesine tahammül edemez.
Film eleştirmeninin üstten bakan tavrı da genellikle bu nefrete çanak tutar. İnsanlar aslında film eleştirilerini okumak istemezler-di ancak bir adam eleştiriyi sonsuza kadar değiştirdi ve seyircinin ihtiyacı olan bir esere çevirdi.
Roger Ebert’in sinema ve filmlerle ilgili basit ama güçlü bir tarifi vardı. Belgeselde de bunu kendi ağzından dinliyoruz;
[box type=”note” align=”” class=”” width=””]“Benim için sinema empati üreten bir makine gibidir. Başka umutları, arzuları, rüyaları ve korkuları anlamamıza biraz daha yardımcı olur. Bizimle bu yolculuğu paylaşan insanlarla özdeşleşmemize yardımcı olur.”[/box]
Sinemayı bir yüksek sanat formu olarak idealize etmekten kaçınan ve asıl misyonunu işaretleyen bu tespite çok değer veriyorum. Kimi yazılarımda ve dost sohbetlerinde sıklıkla bahsettiğim gibi; Roger Ebert benim film eleştirisi yazma yolunda ilham aldığım tek isimdi. “Peki, neden”? diye soracak olursanız, eleştirmenin hayatını ve son dönemini anlatan, Steve James’in Hayatın Kendisi adlı belgeseli bu ve başka pek çok sorunun cevabını veriyor.
Roger Ebert aslında geleneksel eleştirmen reflekslerine sahip biri değildi. O en tanınmış, en etkili film eleştirmeni olmasına rağmen aslında tutkulu bir seyirciden fazlası olmakla ilgilenmiyordu. Filmlere çocukluğundaki gibi büyük bir hayranlıkla yaklaşıyordu, onları bir saat ustası gibi en küçük parçalarına ayırıp yeniden birleştirmek yerine (bu tür bir mekanik eleştiri yöntemi de mevcuttur) bir bütün olarak ne hissettirdiğiyle ilgileniyordu. Roger Ebert filmleri seviyor ya da nefret ediyor ve hissettiklerini yazarak okura aktarıyordu. O yüzden kimileri Ebert tarzı eleştiriyi değersiz bulur ama Roger Ebert gazetede akademik eleştiri yaparak takdir görmek derdinde değildi, yazdıklarının okura ulaşmasını istiyor ve bunun için olabildiğince basit cümleler kuruyordu. Bu yüzden, sinemaya gidenler onun kendileri için bir kılavuz olduğuna inandılar ve yazdıklarına önem verdiler. Roger Ebert efsanesinin sırrı bu olmalı.
Hayatın Kendisi, Roger Ebert’in çocukluk, gazetecilik, bar müdavimliği yıllarını, sosyal içicilikle başlayan ama onu mutsuz birine çeviren ciddi alkol sorununu, Gene Siskel ile rekabetle başlayıp dostlukla biten ilişkilerini, birlikte yaptıkları TV programlarını ve başka yaşam detaylarını ele alıyor ancak yönetmenin yaptığı güncel çekimleri kullanma ısrarı sebebiyle filmin büyüteci, Ebert’in hastanedeki son günlerine tutulmuş oluyor.
Bu kısımda Roger Ebert’in karısı Chaz ve torunları devreye giriyor. Chaz, Ebert’in bir alkolikler toplantısında tanıştığı, güçlü bir siyahi kadın. Kocasının rahatı ve huzuru için elinden geleni yapıyor. Yıllarını ‘takılarak’ geçiren Roger ise bir aile olmanın huzuruyla karısına minnettar.
Hayatın Kendisi, dramatik yapısıyla ya da yönetmenliğiyle değil, gösterdiği karakterin ilginçliğiyle önem kazanan bir yapım, Chaz ve hastane sekanslarında neredeyse bir gerçek hayat şovuna dönüşüyor. O yüzden bu satırları kaleme alırken bile filmden değil Roger Ebert’ten bahsetmek istiyorum. Ayrıca filmin 120 dakikalık süresi biraz uzun, keşke hastane sekansları kısaltılıp Ebert’in geçmişine daha fazla projektör tutulabilseydi. Çünkü Roger Ebert, tümör yüzünden çenesini kaybetmesine, beslenme hortumu ile yemek yemesine üzülebileceğiniz bir karakter değil, o film sektörünün en ciddiye aldığı eleştirmen, film eleştirmenliğini popüler bir meslek yapan adam, bu yazıda da göreceğiniz yıldız puanlamasının mucidi… O binlerce filme eleştiri yazmış olan Roger Ebert…
Yine de, eleştirmenin hayatına ışık tutan, özellikle bu mesleği yapan ve film eleştirisi okuyanların görmesi gereken bir belgesel; Hayatın Kendisi… Roger’ın sinemanın ne olduğuyla ilgili tarifini de güçlü bir şekilde izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Film yıldızlamayı pek sevmem ama bu filmin hakkı 3 yıldız ancak idollerimden birinin bana hoşçakal demesine sebep olduğu için 1 yıldız fazla veriyorum, Ebert bile bazen torpil yapardı, kızmayın.