Pek meşhur Avatar’ın şimdilik sonuncusu, yani suda olanı, genel izleyiciyi görsel bir şölen vaadiyle, kitleler halinde sinemaya sürüklüyor, eyvallah! Ancak bu bir kurtuluş reçetesi mi diye sorarsanız, yanıtımız kesinlikle hayır olacaktır. Ne yalan söyleyelim, tek veya birkaç albenili yapımın gayreti, derin bir yarayı bantla kapatmaya çabalayanların (saftirik demeyelim iyi niyetli diyelim) iyimserliğiyle eşdeğer gibi. Beyazperdenin hayli acıklı öyküsünün yarattığı tesir, hiperenflasyonun algımızı büktüğü, gerçeklik hissini yok ettiği günümüzde, bir filmin ederinin, alelade patlamış mısırdan daha ucuza geldiğini idrak ettiğimizde daha da belirginleşiyor, ne yazık ki.

Yol parası, park parası, yemek, gazlı içecek, patlamış mısır, film derken, bir ailenin belki de biricik eğlencesi (veya birlikte yapılabilen nadir etkinliği), sizce cüzdanın göz göre göre boşaltıldığı bir drama dönüşmeli midir? Yahu el insaf, tüm yıla yayılan üyeliği, iki kola parasıyla kafa kafaya gelen dijital platformlar var, hal böyleyken pek yakında, evden çıkmam derler ve diyecekler elbet! Peki, Avatar nasıl diye sormayacak mısınız? Hah! Sizlere çokça selamı var, gelsinler sinemada görüşelim diyor. Evde ziyan edilmez böylesi emek verilmiş, ince işlenmiş, nakış gibi dokunmuş bir görsellik. Bana yeni ne anlatacak demeyiniz, sonuçta hemen her şeyin senaryosu zilyon (atmasyon bir çokluğun betimlemesi diyerek) filmin üretilmesiyle tekrar kere tekrar edildi bile.

Aşk, aile, iyiler, kötüler, çevre bilinci, yaşama sevinci, ayrılık, ölüm, zulüm. Hayat da böyle bir şey değil mi zaten, oldukça karmaşık gibi görünen ancak son derece gösterişsiz bir gerçeklik içeren. Bir yeniyetme söylemişti bunu bana, ağabey demişti, sanat sineması çokça griden oluşuyor, gişe sineması ise siyahlar ve beyazlardan, hımmm haklı gibi sanki.

blank

Gişe sineması demişken, çeşitli rekorların ve en çok satılmış biletlerin pek meşhur ismi Steven Spielberg’in, her kuşu öptüm, bir ben kaldım diyerek, kendi küçüklüğünü, ergenliğini ve ailesini çektiği son filmi The Fabelmans, yeni yılın ilk haftasında sinemaseverlerle buluşacak. Altın Küre adayı olan daha ilginç filmler vardı, bula bula bunu mu anlatmaya karar verdin diye kızmayın canım, 2023’te onların da sırası gelir, neredeyse listemi tamamladım sayılır. Sinema tutkusunu, çok şükür Cennet Sineması (Nuovo Cinema Paradiso, 1988) ile köpürttük biz, Fabelman sülalesiyle değil! Esprisi bir yana, Spielberg, Jaws, Üçüncü Türden Yakınlaşmalar, Indiana Jones, Azınlık Raporu, Yapay Zekâ falan filan derken sinema tarihine başarılı işlerle geçmiş bir adam, lakin sanat sepet işleri bambaşka mecralar, geçmişe dair anlatı diliyle, yeni bir festival sineması kurgusunu kotarmak hayli zor, haliyle.

Bu sebeple, ödül amacıyla çekilen yarı otobiyografik bir eser diyelim geçelim. Etkilenenler vardır, saygı da duyarım, lakin mümkünse ben almayayım. Ne isterse verilen güzel bir çocukluk, akran zorbalığı, boomer nedir, ne blankdeğildir, ben Musevi’yim, söylemiş miydim, annem yaptı, ama sor niye yaptı, klişe bol kepçe olsun mu, sinemayı sevin, ben tüccarlığını çok yaptım, ama efsane filmler izlediniz ha köftehorlar! Hayatını anlatacaksan, ilk bölümünü değil de birçok kült filmin üretildiği ortasını tercih etseydin ne güzel olurdu, ah neyse. Steven Spielberg’in öyküsü olmasa, kimin ilgisini çekerdi ki, dürüst olmak gerekirse. Sinema sevgisi, kendine has bir duygudur, renk ve zevk tercihi gibi hep özgülden yana vurur ibresi. Yani seveni de bulunacaktır, hatta çok olacaktır, özetle öneri bizden yeğleme sizden.

Yazıyı sonlandırmadan evvel, şuraya yeni yıl temennisi bırakmak isterim. Komşumuz İran’da gencecik bir kadının, Mahsa Amini’nin ahlak polislerince katledilmesinin ardından başlayan ve giderek artan hak, adalet, eşitlik ve özgürlük eylemleri, 100 günü aştı. Baskılardan kurtulmak uğruna, baskının alasını görüyor koskoca bir halk (veya halkın önemli bir bölümü), idamlar, işkenceler, tutuklamalar, taciz ve tecavüzlere rağmen can pahasına direniyorlar. Ve ülkenin biricik kadın oyuncuları Hengameh Ghaziani, Katayoun Riahi, Mitra Hajjar, Soheila Golestani ve Taraneh Alidoosti protestolara destek oldukları için tutuklandılar. 2023’te umarım bu bedelin karşılığını alırlar, hem İran halkı hem İran’ın cesur kadınları hem de sineması.

Öteki Sinema için yazan: Alper Turgut

blank

blank

Alper Turgut

Adana’da doğan Alper Turgut, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Sinema üzerine yazmaya 2006 yılında başlayan ve 2009’da Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyesi olan Turgut’un film eleştirileri, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazetelerinde yayımlandı. Alper Turgut, şimdilerde Öteki Sinema ve Gazete Kadıköy’de sinema üzerine anlatısına devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Celal ile Ceren Dünyanın En Kötü Filmi Olur ve Türk Sineması Kurtulur!

Celal ile Ceren, 18 Ocak’ta vizyona girdi ve o günden
blank

Şehvet Katlinde Marquis de Sade Etkenleri

Bu sefer korku sinemasına ışık tutmuş seri katillerle ortaya çıkan