Cüneyt Arkın’ın 1978 yılında hem oynayıp hem yönettiği ”Baba Kartal” filminin ilk dakikaları dönemin kilit şarkısı ”Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz” eşliğinde gelir önümüze. Eli yüzü düzgün bu sahnelerin hemen ertesinde mahvoluruz. Zira Cüneyt Arkın bizleri kandırmış ve film ”kelimenin tam manasıyla Cüneyt Arkın filmi” başlığı altında ilerlemeye başlamıştır.
Öteki Sinema için yazan: Oğulcan Çomak
Tufaya düşen seyirci, oğulları açlık, sefalet çekmesin diye ”fedai” olan (yaşa senaryo!) Cüneyt Arkın’ın yükseliş öyküsüyle bir nebze de olsa mutlu olacaktır. Paraya boğulan ve haram lokmayla yükselen Baba Kartal filmin sonunda ”kelepçe istemez” diyecek kadar karakterli olduğunu göstermiş ve bizlere sadece ”mest olmak” kalmıştır (senaryo böyle istedi). İşte yıllar sonra ”Katiller De Ağlar” filmiyle tekrar fedai rolüne bürünen Cüneyt Arkın bu kez saadeti filmin ortalarında değil sonlarında bulacaktır.
Türk Sineması bünyesinde çeşitli övünç kaynakları vardır. Aslında ”övünç kaynağı” olma durumu ”rekorlardan da mutlu oluruz” mantığıyla yoğrulup değerlendirilmektedir. Karakter oyuncularının film adedi, Zerrin Egeliler’in bir yılda oynadığı 37 film, Osman F. Seden’in bir yılda çektiği beşin üzerinde film… Safa Önal, Bülent Oran ve Erdoğan Tünaş’ın senaryo rekorlarını da bilmeyen yoktur. Nitelik-nicelik ikilemine takılmadığımız müddetçe bu rekorlar alkışa değer. Bir an için ”takılmayı seçip” bu üçlüden Erdoğan Tünaş’ın yazdığı ”Katiller De Ağlar” filmine eğilmeyi tercih edelim.
Sinemamızda hakettiği yere gelemeyen yönetmenlerden olan Orhan Elmas’ın 1985 yılında çektiği ”Katiller De Ağlar” birçok filme benzeyip de farklı olabilen ender yapımlardan birisi. Birçok filme benzeme durumunu biraz renklendirerek ama konudan uzaklaşmadan izah etmeye çalışalım. Yüzlerce senaryo yazan senaristin karakterlerinin kesişmesi beklenen bir durum… Nitekim Yeşilçam’da sıkça rastladığımız ”rol durakları’ vardır. Zengin kız-fakir oğlan (veya tersi) aşkı, sert ama uyuşturucu işine bulaşmayan kabadayı tipi, yıllar sonra tesadüf eseri buluşan aile üyeleri, filme çocuk yaşta başlayıp yavaş yavaş ”büyüyen” şahıslar gibi çoğaltılabilecek örnekler mevcuttur. Film, sayfalar ilerledikçe bu duraklara uğrayacaktır Aslında duraktan çok yıllanmış şaraba benzer bu roller. Buzdolabını açtığımızda -dolap dolu olsa da- şaraba gider elimiz. Yağ bulamadığımız yıllarda çekilen ‘Bekçiler Kralı” filminin (rejisör Osman F.Seden) bir sahnesinde Kemâl Sunal ”Bayılırım bozulmuş şaraba” der. İşte ben de burada Sunal’ı rahmetle yâd edip ”bayılırım klişeleşmiş karakterlere” demek istiyorum.
Yeşilçam’da karakter yaratımına önem verilmediği için eleştirilmiştir. Eleştirilerin çoğu haklı olsa da, konu itibariyle sorgulanması ve A dan Z ye taranması gereken yığınla film vardır. Yazımızın konusu ”Katiller De Ağlar” bu filmlerden biridir. Senaryosu akla zarar film, tesadüfler silsilesiyle kaplanmıştır. Karakterleri izlemeye çocukluklarından başlarız, ama nasıl oluyorsa ”derinlikten” eser yoktur. Senaryosu aksak bir filmin başvurduğu temalar da tesadüfler silsilesinden beslenecektir elbette. Yoksulluk çeken bir aileye odaklanır kamera, çok yönlü sanatçı Aliye Rona anne rolündedir (Maalesef rol için fazla yaşlıdır).İki oğluyla beraber yaşamaktadır. Zor günler geçirmektedir. Büyük oğlan Yusuf çalışmakta, küçük oğlan Kenan ise çöp karıştırmaktadır (isimler bana ”Yusuf ile Kenan” filmini hatırlattı, Ömer Kavur’un en iyi çalışmalarından birini izlemenizi salık veriyorum). Kırmızı et yemek isteyen Kenan’ın haline acımaktadır ağabey Yusuf. Babaları öldükten sonra evin reisi olmuş ve sırtına yük binmiştir. Elden bir şey gelmez. Çöpte bulduğu ayakkabıyı giyen kardeşini görünce yıkılır.
Görüldüğü üzere filmin başlangıcı size tanıdık gelecek türdendir. İzleyicinin kalbine en ”hassas” yerden gitmek ne derece doğru, tartışılır. Fakat bu sahneler boş değildir. Film hedeflediği kitleye hitap edebilmektedir. Aliye Rona’nın anne rolüne uymaması, kardeşlerin birbirine hiç benzememesi gibi problemleri ”görmesek de olur”.
Yukarıda dile getirdiğim klişeleşmiş karakterlere bolca yer veren ”Katiller de Ağlar” bu dramatik sahnelerden sonra nasıl bir film olduğuna karar verir. Çektikleri yoksulluğa dayanamayan Yusuf yavaş yavaş fedaileşecektir. Tonton roller kadar ikinci adam rollerinde de izlediğimiz Kadir Savun neden olacaktır buna. Fedaileşme sürecinin ilk aşamasını atlatan Yusuf, komiser Talat Gözbak’tan ”suç dosyan da sen gibi gün geçtikçe büyüyecek” sözünü duyacaktır. Yusuf’un tasasını dindiren bilgi ise küçük Kenan’ın özel okula yazdırılması ve renkli ayakkabılara sahip olmasıdır.
İşte böyle bir güzergâhı kullanarak yol alan filmin senaryosu boğulduğunu hissedecek olmalı ki bambaşka bir yöne kayacaktır. Aslında ”aile” çatısı altında başkalaşım geçirme olarak da yorumlayabiliriz bu durumu. Yusuf büyüyünce Cüneyt Arkın olmuştur. Cezası bittikten sonra cezaevinden çıkan Katil Yusuf eşi ve çocuğuyla mesut bir şekilde pikniğe gidecektir. Sakın şaşırmayın, senaryo tüm yapısını hemen belli edecek değil ya. Ne zaman evlendi ve çocuğu oldu gibi soruları düşünürken Cüneyt Arkın’ın bir hesaplaşma sonucu tekrar hapse düşmesi de senarist Erdoğan Tünaş için heyecan verici olmalı. Yeri gelmişken belirtelim, hesaplaşmada Cüneyt Arkın’ın karşısındaki kişi ”enfes bir yüze sahip” Hüseyin Peyda’dır.
Aile çatısı içinde bir o yana bir bu yana yuvarlanan senaryo, Yusuf’un ikinci kez hapse girmesini fırsat bilerek işlevi olan karakterler tanıtır seyirciye. Bu arada yapraklar düşmekte yıllar geçmektedir. İlk isim tam olarak yeni değildir, aşina olduğumuz biridir. Bu isim Kenandır. Kenan büyüyünce Kenan Kalav olmuştur. Sorulduğunda ”Ben görevime aşığım” diyebilecek kadar çalışkan bir polistir. Uyuşturucu kaçakçılarının korkulu rüyası, tuttuğunu koparan birisidir. Uyuşturucu patronlarının tekerine çomak sokmaktadır. İkinci isim, sinemamıza ”Hayret 17” ve ”Taksi Şöförü” gibi filmlerle girdikten sonra esas olarak 1980 li yıllarda ortalığı kasıp kavurmuş Banu Alkan’dır. Banu Alkan’ın oynadığı karakter sürprizlere gebedir. Bu kirli dünyada olmasının tek bir sebebi vardır, intikam. Film boyunca kürkle dolaşır. Önemli bir ismin de sevgilisidir Banu Alkan. Bu isim, günümüzde popülaritesini koruyan ve ”gazoz” deyince akla gelen Nuri Alçodur. Nuri Alço, filmin kötü adamıdır (senaryo bizi şaşırtmadı). İki lakabı vardır: Gaddar ve Al Capone. Film içinde Al Capone’dan kahramanıymışcasına bahseden Alço, filmde bu namın ona ne kadar yakıştığını ”sopayla infaz” sahnesinde gösterir. Son isim, Yusuf’un oğlu rolündeki Tuğrul Meteerdir. Babasını hapiste yattığı süre zarfında ziyaret etmeyen oğul (niye senaryo) bir moda evi işletmektedir. Moda evinde uyuşturucu kuryeliği yapmaktadır Tuğrul Meteer. Patronunun kim olduğunu siz tahmin edin. Karakterleri tanıttıktan sonra filmin nerelere gideceği zaten az çok belli olmuştur.
Kalabalık bir kadroya sahip ”Katiller de Ağlar” İhsan Baysal, Hakkı Kıvanç, Necip Tekçe, Mehmet Uğur, Yılmaz Kurt, Kadir Kök, Seyfettin Karadayı, Sönmez Yıkılmaz, Muhteşem Durukan ve ismini anımsayamadığım sayısız Yeşilçam emekçisine de yer veriyor.
Senaryosunu ifşa etmemeye gayret gösterdiğim(!) ”Katiller de Ağlar” genelevde ölüm, Cüneyt Arkın-Banu Alkan yakınlaşması, Kadir Savun’a verilen ”eden bulur” cezası, bir genç kızın intiharı, taramalı tüfekle uyuşturucu baskını gibi birbirinden ilginç sahnelere sahip. Keşfedilmeye müsait bir filmle karşı karşıyayız. Sizden isteğimiz televizyonda pek sık gösterilen bu filme 80 dakikanızı ayırmanız.
Not 1: Erdoğan Tünaş böyle bir senaryo yazsa da kendisini seviyor ve saygıyla anıyoruz.
Not 2: Nina Rota’nın ”Baba” müziği ”Al Capone” karakteri ile birlikte yanağımıza buse konduruyor.