blank

http://3.bp.blogspot.com/_dco3gIbqZ6U/RtqbpKUyDCI/AAAAAAAACMQ/rSz5Ns5Esg4/s320/2000%2Bmanyak-B.jpgÇektiği filmlerin barındırdığı seks ve şiddet içeren elementlerden ve kullandığı kırmızı boyanın aşırılığından olmalıdır ki, ‘Gore’ filmlerinin (kanlı filmlerin) babası sayılan Herschell Gordon Lewis’in adındaki ‘Gordon’ kelimesi, daha sonraları GOREdon olarak değiştirilerek, söylenmeye başlanmıştır. Bilindiği gibi, ‘Gore’ sözcüğü İngilizcede, ‘pıhtılaşmış kan’ anlamına gelir. 60’lı yılların başlarında yönettiği, The Prime Time (1960) ve Nature’s Playmates (1962) gibi bir kaç ‘Sexploitation’, yani ticari seks filmi denemesinden sonra, 1963’te Kan Şöleni (Blood Feast) ile sinema tarihindeki ilk ‘Gore’ filme imzasını atan H. G. Lewis, bu türde yapmış olduğu, artık klasik sayılan, 2000 Manyak (2000 Maniacs!-1964) ve Beni Kan Kırmızıya Boya (Color Me Blood Red-1965) ile de Amerika’da sakıncalı yönetmenler sınıfına girmişti. O yıllarda filmleri bir çok yerde yasaklanmış ve kesilmişti. Öyle ki, sadece geceyarısı gösterilerinin yapıldığı salaş salonlara ve ‘Drive-In’ denilen, araba ile girilen, dağ başlarındaki yazlık sinemalara mahkum edilmişlerdi. Hatta ve hatta, sansürle ilgili problemler yüzünden, Amerika’nın bazı eyaletlerinde, mahkemelerin yönetmene, kendi filmlerini görmesini yasakladığı bile rivayet olunur…

http://2.bp.blogspot.com/_dco3gIbqZ6U/RtqZH6UyC7I/AAAAAAAACLY/KPJdFL9KkFE/s320/hg-blood%2Bfeast.jpgİlk ‘Gore’ filmi kabul edilen Kan Şöleni’nde olaylar, Florida’da küçük bir sahil kasabasında geçer. Fuad Ramses (Mal Arnold) adlı bir Mısırlı yemek uzmanı dükkanında, müşterilerinin siparişleri üzerine çok özel yemekler hazırlamaktadır. Müşterilerinden biri, kızının doğum günü partisi için, ilginç ve değişik bir şeyler ister (kadının kızını, Playboy dergisi, Haziran 1963, orta sayfa güzeli Connie Mason oynamaktadır). Fuad Ramses kadına, güzel bir fikri olduğunu söyler. Kızının partisi için, Antik Mısır Tanrıçalarından ‘Isthar’ın sofrasının bir benzerini hazırlayacaktır. Kadın bu fikri çok beğenir ve siparişi verir. Ama tarih bilgisinin yeterli olmaması yüzünden, bir şeyi gözden kaçırmıştır. Isthar, aslında Antik Mısır’ın kana susamış, kötü Tanrıçalarından biridir ve Fuad Ramses’de onun sadık müritlerindendir. Bu yemeği hazırladığında, Isthar tekrar uyanacak ve dünyaya hükmedecektir. İşin kötüsü, bu yemek için gerekli malzemeler, hiçbir şarküteride bulunmamaktadır ve onları sağlamak da Fuad Ramses’e düşer. Filmin bundan sonrası, açıkça gösterilen çıplaklık, sadizm ve bol kanlı sahneler barındırmaktadır. Florida’nın bu şirin kasabasında, kiminin kolu, kiminin bacağı kopuk, ya da, kalp, beyin gibi organları çıkarılıp alınmış, genç kadın cesetleri bulunmaya başlanınca, polis olaya el koyar. Kasaba sakinleri dehşet içindedirler. Bütün bu olayların sorumlusunun Fuad Ramses olduğunu, izleyici en başından beri görmektedir. Film, katilin kim olduğuyla değil, cinayetlerin nasıl işlendiğiyle ilgilenen türdendir. O dönemde Amerikalıların alışık olmadığı bir türdür bu. Doğal olarak ta filmin yapımcısı David Friedman ve H. G. Lewis’in başları sansürle sürekli belaya girer. Lewis bu filmi, dokuz günde, 50.000 Amerikan Dolarlık bir bütçeyle çekmiştir…

Kan Şöleni’ndeki kadınlar, cezalandırılmaktadırlar. Bunun nedeni ise, sevimli ve seksi olmalarından kaynaklanmaktadır. Biri, plajda erkek arkadaşıyla sevişirken, biri ise, otel odasında duş alırken, kendi kıyametlerine ulaşırlar. Kötü kızlar!.. Onların ölümleriyle, püritanist ahlak anlayışının öngördüğü adalet anlayışı da, uygulanmış olur.” der araştırmacı, yazar David J. Hogan (1).

2000 Manyak’da ise Lewis, soğuk ve ciddi görünmeyi bir kenara bırakıp, absürd bir anlatımı tercih etmiştir.http://2.bp.blogspot.com/_dco3gIbqZ6U/Rtqac6UyC_I/AAAAAAAACL4/bCmUrfIMrmY/s320/2000%2BJmanyak-C.jpg Daha bol kan ve daha ilginç (!) işkence şekilleri koyar filmine. Bu kez ‘terör’ sadece kadınları değil, erkekleri de kapsamaktadır. Öykü, yine şirin bir Amerikan kasabasında, ama bu kez Texas eyaletinde geçer. Kasaba halkı, her 100 yılda bir kutlanılan (!), geleneksel bir panayıra hazırlanmaktadır. Yolları kasabalarına düşen -ya da düşürülen- bir gurup kadınlı erkekli misafiri de, onur konukları olarak kutlamalara davet ederler. Bu kasabada, herşey onlara bedavadır… Bançolar eşliğinde çalınan yöresel müzik ve “yiiippppiiieee!..” nidaları eşliğindeki açılış töreniyle panayır başlar. Sınırsız içki ve yemek vardır. Kasaba halkı, konuklarına müthiş bir yakınlık gösterir. Hepsi son derece güler yüzlü, neşeli insanlardır. Sürekli espiri yapıp, fıkralar anlatırlar. Öyle ki, konuklarına işkence yapıp, onları kanlı tekniklerle katlederlerken bile, sürekli birbirleriyle şakalaşmaktadırlar. Sarhoş ettikleri misafirlerden birini, kasabanın yakınındaki tepeye çıkarıp, boş bir tahta fıçının içine sokarlar. Sonra da fıçıya iri çiviler çakıp, bayır aşağı yuvarlarlar. Zavallı adam, daha ne olduğunu bile anlamadan, kanlar içinde can verir. Bu olayı gerçekleştiren kasaba halkı, neşeli tavırlarını bırakıp, hüzünlü bir hale bürünür… Daha sonra, kasabanın genç delikanlılarından biri, konuk kadınlardan biriyle, kırlarda dolaşırlarken, aniden çakısını çıkarır ve kadının parmağını kesip, kopartır. Kadıncağız panik içinde çığlıklar atarken, onu kasabada bir eve götürür. Oradaki başka bir kasabalıyla birlikte, parmağına pansuman yapma bahanesiyle kadını masaya yatırırlar. Sonra da baltayla, kadının çığlıkları arasında, kahkahalar atarak, şakalar yaparak onun kolunu keserler… Başka bir erkek konuk, elleriden ve ayaklarından, kalın iplerle dört ata bağlanır. Her bir at, ayrı yönlere doğru hızla sürülünce, adam parçalara ayrılır… Kadınlardan biri, üzerinde çok iri bir kaya kütlesi bulunan, tahtadan bir düzeneğin altına bağlanır. Kasaba sakinleri sırayla, düzeneğin üzerinde bulunan hedef tahtasına, yerden topladıkları taşlarla atış yaparlar. Kahkahaların arasında, koca kaya kadının üzerine düşer… Birbirini izleyen kanlı işkence ve ölüm sahnelerinden sonra, kasabadan sadece bir kadın ve bir erkek kaçarak kurtulurlar (kadın, Kan Şöleni’nden tanıdığımız, Playboy güzeli Connie Mason’dur). Aslında kasaba, Kuzey-Güney Savaşı sırasında, kuzeyli askerlerce katledilen, güneylilere ait bir ‘Hayalet Kasaba’dır. Halkı, her 100 yılda bir uyanıp, kuzeylilerin torunlarından intikam almaktadır.

Yönetmen, bu filmi, Kan Şöleni’nden daha uzun bir sürede, 80.000 Amerikan Dolarlık bir bütçeyle kotarmıştır. http://2.bp.blogspot.com/_dco3gIbqZ6U/Rtqdl6UyDDI/AAAAAAAACMY/SBtmhGIJz4o/s320/COLOR%2BME%2BBLOOD%2BRED.jpg2000 Manyak’ı bugün bir ‘Gore’ film klasiği mertebesine ulaştıran şey ise, sadece içinde barındırdığı kan, şiddet ve şehvet tutkusu değildir. Benzer temayı, yani kuzeyli turistlerin, güneyli topraklarda gezerlerken katledilmeleri olayını işleyen; Teksas Zincirli Testere Katliamı (The Texas Chainsaw Massacre), Turist Tuzağı (Tourist Trap), Ölüm Moteli (Motel Hell) gibi filmlerin öncüsü olması da, onu bu mertebeye ulaştıran önemli bir etmendir.

2000 Manyak daha sonraki yıllarda, 2001 Manyak (2001 Maniacs) adıyla, daha gelişkin ve teknolojiye uygun efektlerle yeniden çekilir (2005).

Hershell Gordon Lewis, 1965 yapımı, Beni Kan Kırmızıya Boya’da, resim sanatı, ressam, ressamın tabloları ve kullandığı malzeme ekseninde dolaşır durur. Küçük bir kasabada -ya da küçük bir kentte- yaşayan ressamın, çarpık öyküsü anlatılır filmde. Galeri sahipleri ya da tablo koleksiyoncuları tarafından küçük görülen, hatta aşağılanan bir ressamın, yeni bir üslup yaratma ve kendini ispatlama uğruna, atölyesine getirdiği çıplak modellere işkence yapmasına, sonra da onları öldürüp, kanlarıyla resimlerini boyamasına tanık oluruz. Film bu bağlamda, Kan Şöleni’nin öyküsü ile bir hayli ortak özellikler taşır. Kan Şöleni’ndeki, Mısırlı etnik yemekler uzmanı Fuad Ramses de, kana susamış Tanrıça Isthar’ı yeniden yaşama döndürmek için, genç kızlara işkence yapıp, onların vücut parçalarından ve kanlarından yararlanmıyormuydu?..

(1) Dark Romance: Sex and Death in the Horror Film / David J. Hogan

blank

Link: http://fantastiksinema.blogspot.com/2007/09/ektii-filmlerin-barndrd-seks-ve-iddet.html

blank

Metin Demirhan

(1965, İstanbul - 1 Kasım 2007, İstanbul), Türk sinema yazarı, kısa film yönetmeni ve karikatürist.

Profesyonel meslek yaşamının karikatürle ilgili cephesinde "Kozmo Fare" gibi kendi yarattığı bazı çizgi karakterlerle; sinema yazarlığında ise özellikle "B-film" denilen, gösterime çıktıkları ilk zamanlarda çok fazla ilgi görmeyip küçümsenmiş, ancak sonraki dönemlerde ise "kült yapıt" düzeyine erişmiş düşük bütçeli yerli ve yabancı sinema filmleri konusundaki uzmanlığıyla tanınmıştır.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Yönetmenin ismini ilk defa duydum fakat Blood Feast ve Color Me Blood Red isimlerini duymuştum.Kesinlikle bir an önce
    izlemeliyim.Two Thousand Maniacs’ın afişi mükemmel.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Yeşilçam’da Seks Rezaleti!

Yeşilçam'da Seks Rezaleti! 29 Kasım 1975 tarihli SES mecmuasına (Sayı:
blank

Türk Sinemasının Tehlikeli Kadınları

Fazla sermayesi olmayan şirketler, yüksek ücretle çalışan starlarla film yapmak