HİLMİ ETİKAN İLE FESTİVALLER ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
“İstanbul Uluslar arası Kısa Film Festivali” için ülkemizdeki kısa film festivallerinin ilki diyebilir miyiz?
Bu festivalden önce, Robert Kolej’in ( Bugün Boğaziçi üniversitesi) düzenlediği “Hisar Kısa Film Yarışması” (1967) var. Sanırım sadece iki yıl sürebildi. Düzenleyenler arasındaki siyasi görüş farklılıkları nedeniyle devam ettirilemedi. Bizler İFSAK ‘ta ( İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) 1978 yılında “Ulusal Kısa Film Yarışması” nı başlattık. On yıl sonra ise, 1988 yılında bu yarışmayı “Uluslar arası İstanbul Kısa Film Günleri” olarak sürdürdük. Kapsamı genişleyince de, sonraki yıllarda adını “festival” olarak değiştirdik. Hesaplarsak, kısa film ile ilgilenmeye, gelişmesi için uğraş vermeye demek ki 37 yıl önce başlamışım. Hiç ara vermeden bugünlere geldik.
“İstanbul Uluslar arası Kısa Film Festivali” kendi alanında, ülkemizdeki en uzun ömürlü, en deneyimli, adını tüm dünya ülkelerinde duyurmuş ve saygınlık kazanmış bir organizasyondur. Sanat alanında, ülkemizin yüz aklarından birisidir.
Nasıl devam ettirdiniz bunca yıl?
Uzun süre kişisel çabalarımızla sürdürdük. Filmlere Türkçe altyazı yaptırmıyorduk. Yabancı konukları konsolosluklar davet ediyordu. Katalogları da konsolosluk desteğiyle basıyorduk. Yıllarca parasız sürdürmek zorunda kaldık. 2000 yılında, Kültür Bakanı İstemihan Talay zamanında, ilk kez devletten destek aldık. 2013 yılına kadar, çok az da olsa, bu destek devam etti. Gelen destekle filmlere Türkçe altyazı yaptırmaya, konukların otel masraflarını ödemeye başladık. Kataloğu daha iyi hale dönüştürmeye çalıştık. Ne gariptir ki, Ulusal sinemamızın yüzüncü yılını kutladığımız 2014 yılında, bakanlık desteği kesildi. Sinemamızın yüzüncü yılında bakanlığın, ülkenin en önemli festivallerinden birine sahip çıkmaması, onu görmezden gelmesi anlaşılır bir tutum değil. Destek için Eylül ayında başvurmuştuk. Destek vermeyeceklerini Aralık ayında bildirdiler. Festival bitmiş ve tüm harcamalar yapılmıştı. Çok zor durumda, ödememiz gereken ciddi bir borç ile baş başa kaldık. Bizler, özverili çabalarımızla, 37 yıl, çok başarılı bir şekilde yolumuza devam ettik. Festivalimiz ulusal kısa filmlerimizin dışarıya açılan önemli bir yüzü. Dünyanın en yeni ve en seçkin kısa filmlerini de Türk seyircisi ile buluşturarak önemli bir işlevi yerine getiriyor.
İyi ya da kötü tartışılır ama çok fazla kısa film festivali var…
Evet, ben de artık sayılarını takip edemez oldum; Belediyeler, üniversiteler, bankalar, özel şirketler, bakanlıklar… Bol parası olan kurumlar, gençleri kendilerine çekebilmek için büyük para ödülleri koyuyorlar. Yılların getirdiği deneyime ve saygınlığa sahip olmadıkları için cazibe merkezini yüksek para ödülleri vererek oluşturmaya çalışıyorlar. Oysa madem bu kadar çok paraları var, projelere, senaryolara destek olmaları daha anlamlı. Bizde gençler çok az paralarla film çekiyorlar. Yabancı filmlerin final jeneriğinde birçok kurumun destek logolarını görüyoruz. Bizde ne yazık ki bu durum yok. 2014 yılında, İstanbul Kalkınma Ajansı beş kısa filmin projesine senaryo aşamasında parasal destek verdi. Bu tür örneklerin çoğalması gerekir.
Bu festivallerin bu kadar çok ve yüksek ödüllü olması kısa filmin masumiyetine sekte vuruyor sanki?
Resmi kurumlar bu tarz festivaller düzenledikçe beklentiler de değişebiliyor. Kendi siyasal görüşlerine yakın ürünleri yeğliyor ve ödüllendiriyorlar. Eğer bizim gibi bağımsız festivaller yaşama olanağı bulmazsa, birçok genç yönetmen gelecekte filmlerini gösterecek yer bulamaz. Filmlerin bağımsız olması için onları gösterecek merkezlerin de bağımsız olması gerekir. Yoksa kısa film kısır bir döngü içine girer, özünü ve etkisini yitirir.
Kısa filmciler bunun farkında mı sizce?
Pek sanmıyorum. Bir siyasi parti, birkaç yıl önce kendilerini anlatan bir kısa film yarışması düzenledi. Yanılmıyorsam 50 bin lira para ödülü koydu. Siyasi duruşu bu partiye yakın olmayan gençler bile, sırf o parayı alabilmek için film çekip gönderdiler.
Evet bu kadar fazla, ticari vs olması da sağlıklı değil bence.
Eşit şartlarda rekabet edilebilirse iyiler kalır, kötüler gider ama ülkemizde şu anki durum ne yazık ki farklı görünüyor. Politika fazla işin içine giriyor. Benden olan, benden olmayan ayrımı gittikçe büyüyor.
Sizin para ödülü vermemeniz zaman içinde sizi etkiledi mi?
Hayır. Para ödülü vermediğimiz için, başvurularda bir eksilme olduğunu sanmıyorum. Yıllar içinde kazandığımız önemli bir saygınlığımız var. Ama geçen yıl olduğu gibi bu yıl da destek bulamazsak festivali sürdüremez hale gelebiliriz.
Sizden sonra festivali aktarabileceğiniz kimseler var mı?
Gördüğüm kadarı ile hayır. Çünkü bu çabanın parasal olarak bir getirisi yok. Çok istekli ve gerektiğinde kişisel bütçesinden para harcayacak insanlar gerekli. Bizler, festival için çalışan sürekli bir kadroya sahip değiliz. Organizasyon çok büyük ölçüde gönüllülük bazında gidiyor. Ama gönüllü insanlarla çalışırken de çok seçici olmak gerekli. Gönüllü kişi üzerinde yaptırım gücün olmadığı için, her şey çalıştırdığın kişinin disiplin ve etik anlayışına kalıyor. Yani riski de içinde barındırıyor.
Yıllardır festival yapıyorsunuz, deneyim kazanıyor ve konuyla ilgili veri topluyorsunuz. Bunları sunabileceğiniz, deneyimlerinizi aktarabileceğiniz birileri var mı?
Pek yok. Bazen “filmimi getirsem de beraber izlesek, düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum “diyenler oluyor. Ama bu benim de çok tercih ettiğim bir durum değil. Şunu da eklemek isterim, aslında ne yazık ki ülkemizde kısa film bir sektör değil. İnsanlar çoğunlukla öğrenciyken kısa film çekiyor. Uzun metrajını çekmek için bir basamak, bir deneyim, kartvizit olarak görüyor. Kısa filmci diye tanınan, ciddi yapımcılarla çalışmış kaç kişi var ülkemizde. Gençler, iki üç kısa film çekip yok oluyorlar. Haklılar da. Çünkü bu işin parasal getirisi yok. Bu nedenle kısa filmi, onun üretim ve dağıtım koşullarını irdeleyen, mücadelesini veren pek az insan var.
Size sert tepkiler geldiği oluyor mu?
Bazen. Eğer ben bir jüride görevli isem ve o kişinin filmi seçilmemiş ise sorumlu olarak beni görebiliyor. Oysa jüride benden başka kişiler de oluyor ve çoğunluk oyları ile karar veriliyor. Bu nedenle jürilerde yer almak istemiyorum. Şu da bir gerçek ki, bazen jürilerden beklenmedik sonuçlar da çıkabiliyor. Sonuçta filmleri insanlar değerlendiriyor. Jüri üyelerinin o anki psikolojik durumları, filmleri izleme ortamları. Her şey etkili oluyor. Eğer film iyi ise, bir festival gözden kaçırsa mutlaka başkası bunu fark eder.
Ben de kabul ediyorum aslında, jüri olunca çok fazla filmi arka arkaya izliyoruz. Örneğin 250 film izliyoruz arada mutlaka gözden kaçanlar oluyor, başlardaki algı sonlara doğru yavaşlıyor. Başka bir yöntem geliyor mu aklınıza?
Festival tertip komitesi olarak, bir jüri üyesine, “bize üç günden fazla zaman ayır, film izle” diyemiyoruz. Çalışma süresi çok uzar ise dikkat dağılıyor. Örneğin o yıl yarışmaya 200 kurmaca film geldiyse, bunu yüz filmlik iki bölüme bölüyoruz. Üç jüri üyesine 100, diğer üç jüri üyesine de diğer 100 filmi veriyoruz. Önce her grup kendi seçimini yapıyor. Sonra bu seçilen filmler altı jüri üyesi tarafından birlikte izlenerek ödül alacak film belirleniyor. Beğendikleri ama ödül veremedikleri filmleri de festival gösterim listesine alarak seyirci ile buluşturuyoruz. Aynı yöntemi, canlandırma, belgesel ve deneysel dalları için de ayrı ayrı uyguluyoruz.
Festivallerin büyük bölümü çok ticari? Yani erdikleri ödüller çok fazla uzun metrajlarda da bu böyle…
Adana Altın Koza, Antalya Altın Portakal, Malatya Altın Kayısı gibi belediyelerin düzenlediği festivaller de uzun metraja verilen para ödülleri, Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksek denebilir. İKSV’nin verdiği parasal ödül bana daha mantıklı geliyor. Onlar daha çok prestij üzerinden gidiyor. Hiç para ödülü vermeseler bile, mutlaka her yönetmen, her yapımcı katılmak isteyecektir.
Evet. Orada yapılan Köprüde Buluşmalar gibi destekler de önemli.
Çok önemli. Keşke biz de“İstanbul Uluslar arası Kısa Film Festivali” için ödenek bulsak da, gençlere filmlerini çekmek için destek verebilsek. Festivallerin bunu yapması gerek. Ama bunu yaparken de, festivalin bağımsız olması çok önemli. Özellikle kısa film için bağımsızlık, olmazsa olmaz çok önemli bir koşul.
Belki de gösterim olanakları bulamayacak kısa filmler bir süre sonra, çok mu uç bakıyorum…
Para veren kaynaklar, yapımcı ve yönetmene politik görüşlerini dayatma konusunda ısrarcı olurlarsa durum giderek vahim bir hale dönüşür ve ulusal sinemamız çok büyük itibar kaybeder. Bu durum uzun metraj ve kısa metraj için de aynı. Belgesel filmler için daha da önemli. Çünkü bu filmler çağlarına tanıklık ediyorlar, gerektiğinde yol gösteriyorlar. Baskı altında üretilmiş hiçbir sanat ürünü gerçek anlamda var olamaz, insanlık için bir değer taşıyamaz. Bağımlı festivaller yaygınlaşır, bağımsız festivaller ayakta duramaz hale gelirse, dediğiniz gibi birçok film kendisine gösterim olanağı bulamayabilir. Dileyelim de gelecekte böylesi bir Türkiye olmasın.
Bu sene Altın Portakal’da kısa filmler için de yapımcı belgesi istendi diye biliyorum. Sonra geri aldılar tepkiler üzerine. Siz onaylıyor musunuz kısa film için yapımcı belgesini?
Kültür Bakanlı tarafından hazırlanmış, “Sinema filmlerinin değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik” diye bir belge var. Orada kısa ve uzun film ayırt etmeden, “ Ülke içinde üretilen filmler KAYIT ve TESCİL edilmiş olmak kaydı ile, fuar, film festivali, şenlik ve benzeri sanatsal etkinliklerde gösterilebilir “ deniyor. Yani her film için “eser işletme belgesi” isteniyor. Oysa ticari dolaşıma çıkmayan kısa filmler için “eser işletme belgesi” istemek pratikte olası değil. Bütün dünyada amatör sinema denen bir alan var. Onca öğrenci filmi, amatör film, kısa film çekilip festivallerde, toplantılarda, fuarlarda gösteriliyor. Aslında bir film için işletme belgesi almak doğru bir işlem. Bu belge filmin o kişiye ait olduğunu gösteren bir çeşit tapu gibi. Ancak kısa film yönetmeninin işletme belgesi alması için yetkili bir film yapım şirketi bulması, filmin haklarını o şirkete devretmesi, telif haklarını ( müzik, senaryo gibi ) çözümlemiş olması, Kültür Bakanlığı’na başvurması ve bankaya belli bir para yatırması gerekiyor. Bu belge tüm dünya ülkelerinde sadece ticari dolaşıma çıkacak filmlerden isteniyor. Her filmden değil. Ülkemizdeki böylesi bir yönetmelik ister istemez şu soruyu akla getiriyor: Sansür sinemadan kalktı ama, acaba devlet bir şeyler olurda beni rahatsız eder kaygısı ile, yine de her şeyi denetlemek mi istiyor?
Şimdilik bu yönetmelik festivaller tarafından kısa filmler için uygulanmıyor. Dediğiniz gibi Antalya uygulamak istedi ama gelen tepkiler sonucu vazgeçti. Bugün için, Kültür Bakanlığı da pek üzerinde durmuyor. Ama bu yönetmelik hala var ve her an uygulanabilir.
2014 yılında size destek olmayan Kültür Bakanlığı’na 2015 yılı için başvurmayacak mısınız?
Şurası bir gerçek ki, para desteği olmadan bu etkinliği sürdürmemiz olası değil. Yurt dışında bizim gibi festivaller, o ülkenin sinema alanı için önemli birer varlık olarak kabul ediliyor ve Kültür Bakanlıkları, belediyeler, TV kanalları tarafından ( ancak içeriğine karışılmadan ) çok ciddi şekilde destekleniyor. Bu desteği bizim de kendi ülkemizde istememiz en doğal hakkımız. 26 yıldır bu festivali büyük bir özveri ile sürdürüyoruz. Bunca yıldan ve nitelikten sonra hala Kültür Bakanlığı kapısında beklemek, ne yanıt alacağını bilmeden festivali yapmak ve 2014 yılında olduğu gibi ret cevabı alarak büyük bir borç ile karşı karşıya kalmak doğrusu benim içimi acıtıyor. Hiçbir parasal kazanç beklemeden, bu işe 37 yıl önce başladık. Bugün ben 65 yaşındayım ve hala, ne acı ki, festival olarak ekonomik acıdan nerdeyse başladığımız noktadayız. Artık bunca yıldan sonra, Kültür Bakanlığının bizi aramasını, desteği kendinin önermesini bekliyor olmalıydık. Önemsenmemek insanın ağırına gidiyor.
Bu sene yapmamak gibi bir şey olur mu?
Her şeye karşın festivali sürdürmeyi deneyeceğiz. Para bulamazsak, belki yabancı filmleri bu yıl Türkçe altyazı olmadan, İngilizce alt yazı ile gösteririz, belli eski sevilen yabancı filmlerden bir derleme yaparız. Aslında ülkemizde, diğer ülkelerde de olduğu gibi devlet destekli, ama işleyişi tamamen bağımsız “Ulusal Sinema Merkezi” olması gerekli. Çok uğraşıldı ama bir türlü gerçekleşemedi. Belki o zaman bu destekleme işi de daha bilimsel bir kimlik kazanır.
Galiba şimdi de bakanlık, festivallerden, destek vermeden önce gösterilecek filmlerin listesini istemeye başlamış.
Bu çok olumsuz bir girişim. Festivallerin tüm kişiliğini yok edebilir. O dönemde kim iktidarda ise, festivaller onun bir çeşit propaganda aracına dönüşebilir. Birçok film haksız yere program dışında kalabilir, bir çeşit oto sansür işlemeye başlar. Bağımsız kalmak isteyen festivallerin yaşaması zorlaşır.
Festivallerimiz uluslar arası arenada çok saygınlık kaybeder. Festival bittikten sonra, destek alan
organizasyonlar zaten bakanlığa filmlerin kataloglarını, afişlerini, basılı belgelerini göndertiyorlar. Festival program sorumluları film seçerken “ Şu filmi seçersem belki Bakanlık destek vermez” kaygısını taşıyarak yola çıkarlarsa ülke çok şey kaybeder. Örneğin, biz yıllar önce festivalimizde Kürt yönetmen Kazım Öz’ün “Ax / Toprak” isimli kısa filmini göstermiştik. Hop oturup hop kalkıyordu herkes biz o filmleri gösterirken. Şimdi bu filmler alışıldık şeyler oldu. Önden gidip yol açmak gerekebiliyor.
Zaten festivaller mümkünse yerel yönetimlerden bağımsız olmalı…
Evet öyle olmalı kesinlikle. Gerçi biz şimdiye kadar Adana Altın Koza da herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Biliyorsunuz uzun süredir bu festivalin kısa film bölümünün koordinatörlüğünü yapıyoruz. Ben son derece rahat çalıştım Altın Koza ile. Geçen yıl, Diyarbakır’da kısa film gösterimi yapmak istediler. “Hilmi abi sen de bir seçkiyle gelir misin” dediler. “Olur” dedim.
Filmlerin isimlerini, hatta sinopsislerini de gönderdim. Sonra bana bir yazı geldi, buradakiler göstereceğin filmleri denetlemek istiyorlar diye. “Olmaz” dedim ve gitmekten vazgeçtim. Bana güvenmeleri gerekiyordu. Biliyorsun ayrıca “kisafilm.com” sayfasını hazırlıyoruz.Değişik kaynaklardan haberler geliyor. Biz, tarafsız davranarak, web sayfasına hepsini koymaya özen gösteriyoruz. İstiyoruz ki, film sahibi yönetmenler kendileri karar versinler nereye başvuracaklarına, kimi muhatap alacaklarına. Sansür uygulamıyoruz. Ama bakıyoruz bizlere ve festivalimize karşı izlenen tutum aynı olumlu tavrı içermiyor.
Son olarak neler söylersiniz?
Kısa film festivallerinin sayısının artması ilk bakışta iyi bir gelişme gibi gözüküyor ama bu kadar çok festival olması bir dağınıklığı da beraberinde getiriyor. Festival karmaşası yaşanıyor. Disiplin yok, merkezi bir konsept yok, herkes kendi başına buyruk bir şeyler yapıyor. Çoğu zaten bir iki yıl sonra kendiliğinden yok oluyor. Yerel çapta ufak festivaller olsun ama bazı festivaller de dünya çapında Türkiye’yi temsil edebilecek güce sahip olsun. Biz, Kültür Bakanlığı’ndan salt parasal ilişki değil, yakın bir ilgi ve işbirliği bekliyoruz.