Tarih sayfalarının gördüğü en kanlı faşist liderlerden Adolf Hitler, günümüze geri dönse neler olabilir? Hâlâ iktidarı ele geçirmek için şansı var mıdır, yoksa o tüm dünyanın nefret ettiği bir cani midir? Çıkış noktasını bu hayli ilginç fikre bağlayan Er Ist Wieder Da (Look, Who’s Back), içinde fantastik öğeleri barındırsa da esasen, harika bir kara mizah ve oldukça sağlam bir taşlama örneği olarak önümüzde gelmektedir. Kitap uyarlaması olan filmin yönetmen koltuğunda David Wnendt’in otururken, Oliver Masucci ise Adolf Hitler olarak karşımıza çıkmaktadır.
2014 yılının Almanya’sındayız. Adolf Hitler, eskiden karargâhı olarak kullandığı, şimdilerde ise yükselen gökdelenlerin ortasında kalmış bir alanda gözlerini tekrardan açar. Onun devri kapanmış, ölümünün üzerinden yıllar geçmiş, ancak o inatla dünyadan ve özellikle Almanya’dan kopamamıştır. Onun başıboş bir şekilde sokaklarda gezmesi, en başta insanlar tarafından hayretle karşılansa da, sonralarında onun Hitler’i başarıyla taklit eden yetenekli bir komedyen olduğu izlenimi yaratacaktır. Tam da bu sırada, çalıştığı televizyondan kovulan ve bomba bir haberin peşinde olan Fabian Sawatzki’yle Hitler’in yolunun kesişmesi, modern dünyada tekrardan yükselecek faşizmin ayak seslerinin habercisidir.
2012 senesinde çıkan ve uzunca bir süre Almanya satış listelerinin zirvesinde yer alan Er Ist Wider Da isimli kitabın, beyazperdeye aktarımı da en az hikâyesi kadar sansasyonel. Sonuç olarak, tüm dünyanın tanıdığı ve herkesin nefret sözcükleriyle andığı, tarihin en gaddar faşist diktatörü olan Adolf Hitler’den bahsediyoruz. Pekâlâ, sevgi ve eğlence kelimelerinin asla yan yana anılmadığı böylesi bir adamdan, komedi filmi çıkarmayı nasıl başarırsınız? Üstüne üstlük, bunu yaparken de insanların yüzüne acı gerçekleri tokat gibi vurursunuz?
Bu noktada öncelikle böylesine özgün bir hikâyenin altına imzasını atan Timur Vermes’i tebrik etmek gerekli. Onun kurduğu bu evrene ince bir şekilde yorumunu katan yönetmen David Wnendt’in ise, filmin taşlama seviyesi ve Hitler üzerinden ilerleyen kara mizah dozajını denge tutabilmesi; filmi güldürürken düşündürenler sınıfının yeni ve en önemli üyelerinden birisini haline getirmektedir.
Peki, Er Ist Wieder Da’nın farkı ne? Genel hatlarıyla baktığımızda, filmin var olanı yüzümüze vurma gibi bir misyonu var. Almanya’nın özelinden tüm dünyaya yayılan hikâye, birçoğumuzun içinde saklı tuttuğu kötü tarafı adeta su yüzüne çıkarıyor. Hitler’e nefret söylemleri güden, işlediği ırkçı cinayetlerin her daim karşısında durduğunu belirten birçok insanın aslında, hâlâ o faşist düşünceleri zihninde barındırdığını, maalesef film vesilesiyle apaçık bir şekilde görebiliyoruz.
Tabii, filmin yalnızca siyasi boyutundan bahsedersek harikulade şekilde seyreden güldürünün de hakkını yemiş oluruz. Özellikle 1945’lerden, günümüze gelen bir “insan”ın, yaşadığı zorluklar da bir hayli ilgi çekici. Hele ki bahsettiğimiz adam eski bir devlet başkanı olunca, bu durum tadından yenmez bir hâl alıyor. Hitler’in televizyon, sosyal medya ve yükselen Alman binalarıyla olan imtihanı, filmin vermek istediği mesajı verirken, seyir zevkini de yukarılarda tutmaya olanak sağlıyor. Böylelikle bir yandan usul usul kahkahamızı atarken, bir yandan da kendimizi ağır bir şekilde düşünürken bulabiliyoruz. Filmin, bu iki unsuru başarılı bir şekilde karşı tarafa aktarabilmeyi başarması ise, şüphesiz anlatının en büyük artılarının başında geliyor.
Filmin insanları düşünmeye sevk ettiği yerler ise, günümüz dünyası ile ilgili birçok çıkarımı da beraberinde getiriyor. Şu an çoğu toplum için birincil derecede eğlence aracı olarak görülen; gereksiz programlarla insanların beynini uyuşturan, amiyane tabirle aptal kutusu olarak adlandırılan televizyonu Hitler’in ilk gördüğü an, akıllara bu ileri teknolojiyi kullanımımızla ilgili birçok soruyu da beraberinde geliyor. Biraz beyin jimnastiği yapalım ve olaya bir de şu gözden bakalım. Televizyon, 1940’ların başlarında bu denli yaygınlaşan bir teknoloji olsaydı, Hitler’in neler yapabileceğini, insanlar üzerinde ne denli daha fazla etki kurabileceğini düşünebiliyor musunuz? Nitekim Hitler’in propaganda bakanı olarak bilinen Joseph Goebbels’in, bu konu ile ilgili yaptığı çarpıcı açıklamalardan biri de bu tezi destekler nitelikte. “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım”
Hitler’in konuşma yeteneğinden ve insanlar üzerindeki manipülatif etkilerinden bahsetmeye gerek dahi yoktur. Ancak filmin en çarpıcı yanı ise, onun aslında insanları kandırmaya gerek duymamasında yatıyor. Hitler, günümüze geldiğinde de öncesinde de hep insanların içinde saklı tuttukları duyguları dışarı çıkarmanın baki olduğundan bahsediyor ve buna göre de hareket ediyor.
Özellikle filmin finalinde, Hitler’in yaptığı konuşma günümüz dünyasını, daha da öte yaşadığımız coğrafyanın acı gerçeğini gözler önüne sermekte.
–Siz bir canisiniz.
-Öyle miyim? O zaman bu caniye oy verenleri de suçlamanız gerekli. Hepsi de cani miydi? Gayet de sıradan insanlardı. Yalnızca, vatanlarını sıra dışı olan birine emanet etmek istediler. Ne yapacaksınız, seçimleri mi yasaklayacaksınız? Hiç oturup, insanların neden benim peşimden geldiğini sorguladınız mı? Aslında onlar da özünde tıpkı benim gibiler. Aynı değerlerin peşindeler.
Bir filmden böylesine uzun bir kısmı alıp, yazıya aktarmak genelde pek alışkanlığım değildir. Ancak, edilen sözler öylesine hayati, öylesine bizden ki, hızlıca vurulan bir tokat edasıyla acısını hissedebiliyorsunuz. Belki de bu filmi, bu anlatıyı böylesine özel kılan; kötülüğü alıp, tek başına bir noktaya koymamasında yatıyor. Er Ist Wieder Da, kötülüğe sebebiyet veren herkesi, olması gerektiği gibi bu suça ortak ediyor. Sıradan insanların da, sıradanlıklarının altında yatan insani olmayan duyguları gün yüzüne çıkarıyor…
Siyaseti artık dışarıda bırakıp, filmin anlatısına geri dönmek gerektiğinde ise, dikkat çekilmesi gereken noktalardan birinin zaman zaman başvurulan amatör çekimler olduğunu görüyoruz. Özellikle, insanların haberleri olmadan çekilen görüntülerin filmin vuruculuğunu yukarılara taşıdığını söyleyebiliriz. Hitler’i kanlı canlı karşısında gören Alman halkının verdiği tepkiler bir yandan bizleri o şaşkınlığa ortak ederken, bir yandan da güldürmeyi başarıyor. Nitekim bu anlatım tekniğinin de filmin yaratmak istediği kara mizah atmosferine oldukça büyük katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Er Ist Wieder Da’nın en önemli noktası ise şüphesiz, üzerine düşünülmüş sağlam bir edebiyat uyarlaması olması. Bu sayede filmin her bir anında bambaşka bir vurucu diyalog karşımıza çıkmaktadır. Ancak Türkiye sınırlarında yaşayan biri olarak, benim için filmin en ilgi çekici yanı ise Hitler’in emekli albay edasıyla okuduğu Sözcü gazetesi. Kitabın yazarı, Timur Vermes’in birçok Türk komşusunun olması ve kitabın orijinalinde Hitler’in birlikte gezdiği gazetecinin de Türk olması, yazarın bizim hakkımızda bilgi sahibi olduğu izlenimini uyandırmakta. Bu sebeple, Sözcü tercihi alelade değil aksine bilinçli bir şekilde yapılmış bir tercih. Bu bile, hikâyenin ne kadar incelikle yazıldığının bir göstergesi.
Filmin bütünüyle ilgili onca artı şey söyledikten sonra, eksisi ile ilgili olmazsa olmaz söyleyeceğimiz nokta ise oyunculuk anlamında olacaktır. Özellikle Adolf Hitler’e hayat veren, Oliver Masucci’nin performansının vasatı aşamadığını görmekteyiz. Bu da zaman zaman hikâyenin inandırıcılık anlamında sekteye uğramasına sebebiyet vermektedir. Daha doğru, ayakları yere daha sağlam basan bir Hitler tercihi, şu an film ile ilgili bambaşka şeyler konuşmamıza olanak sağlayabilirdi.
Er Ist Wieder Da, komedi örneği olmasına rağmen, üzerine okumalar yapmaya fırsat tanıyan, özellikle günümüz siyaseti ile ilgili çarpıcı tespitleri içinde barındıran, son yılların en spesifik filmlerinden bir tanesi. 1940’ların en popüler siyasi figürünü günümüze getiren, bununla da yetinmeyip mizah dozunu olabildiğince yukarılarda tutmayı başaran film, Adolf Hitler gibi oldukça keskin bir profilden sağlam bir eğlence çıkarabilmesiyle de alkışı hak ediyor.