Çocukken yatmadan önce öykü okumayı sever miydiniz? Şahsen ben severdim. Ama sevimli, yardımsever hayvancıkların bir birlerine neşeyle yaklaştığı naif fabllardan çok; tekinsiz, sonunun nereye varacağının belli olmadığı, tuhaf peri hikayelerini okurdum. Kimi zaman hırs, nefret, aşk gibi “yetişkin duyguları”nın baskın çıktığı, ama muazzam fantastik öğelerle süslenmiş peri hikayelerini. Fabllardaysa hayvanlardan beklenemeyecek kadar naif ve yumuşak hikayeler anlatılırdı. Hikayenin sonunda en vahşi hayvanlar bile, deyim yerindeyse imana gelirdi. Ya da cezasını bulurdu. İçinde insanlar değil, ama envai çeşit yırtıcı hayvanın bulunduğu fabllar, yüklendikleri misyon gereği gerçek anlamda korkutucu olmak özelliğinden çok uzaktılar. Büyük çoğunluğu, etik kaygılı ve ders verici kısa hikayelerdi.

2009 Şili yapımı düşük bütçeli film Humanimal, anlattığı hikaye ile Şili Sinemasındaki ilk “Korku Fabl” olma iddiasında. Ama bunun da ötesinde, insan ve hayvan doğasına dair söyleyecekleri ve tespitleri olan bir film Humanimal.

blank

Fantastik öğeli filmlerin tavan yaptığı 60’lardan beri, Latin Amerika sinemasında en ilham verici akım, Büyülü Gerçekçilik’tir (Realismo Mágico). Büyülü Gerçekçilik, sadece Latin Amerika sinemasını şekillendirmekle kalmaz, edebiyata ve felsefeye de yön verir. Çünkü aslında daha en eski uygarlık dönemlerinden beri Latin Amerika yerlilerinin yaşayışı bu şekildedir. Latin Amerika’da günlük hayatta ilahi olanla olmayan bir aradadır. Günlük hayata karışmış ilahi elemanlar; olağandır, normaldir. En saf ve çıplak haliyle bile gerçeğin içinde gizem ve bilinmezlik vardır. “Evrenin sırlarının bilinmezliği” olgusunu bilir ve bu gerçeği kutsar Amerika’nın yerli dinleri. Bu sırra en çok hayvanların ve bitkilerin yaklaşmış olabileceğine inanırlar. Bu yüzden hayvanlara yakın olmaya çalışırlar. Bu noktadan bakıldığında Şili’nin önemli deneysel sinemacılarından 23 yaşındaki Francesc Morales’in son filmi Humanimal, peri hikayelerinin barındırdığı gizem duygusuyla fablları birleştiriyor. Fablların etik yanınıysa, anlattığı hikayenin “Hayvanlar üzerinden bu günün bir parodisi” olduğunu iddia ederek tamamlıyor. Yönetmen filminin biraz absürt, oldukça çatlak, az buçuk da ahlakçı olduğunu söylüyor. Ve aslında ortaya Latin Amerikalı bakışıyla gizem ve gerilim dolu deneysel bir fabl çıkarıyor.

Francesc Morales, genç yaşına rağmen Şili’nin gelecek vaat eden yönetmenlerinden biri. Humanimal’ın İspanya’da düzenlenen Notofilmfest’de finale kalması da bunu destekler nitelikte. Ayrıca film bu yıl, Festival de Cine B (Şili B-Filmler Festivali) de dahil olmak üzere pek çok fantastik film festivalinde gösterilecek. Morales, filmi bitirdikten sonra verdiği bir röportajda, filmin Şili sineması için oldukça uç ve farklı bir örnek olduğunu söylemiş. Aynı röportajda şöyle söylüyor Morales; “Humanimal, 3D ve diğer teknolojik kaynakları istismar etmeyen fantastik bir film. Bunun yerine, bu günlerde görmeye alışık olmadığımız basit ve dokunaklı bir hikayeye odaklanıyor.” Morales, filmi bir adet HD kamera ile 11 günde aynı mekanda çekmiş ve filmde sadece 13 oyuncuya yer vermiş. Bu yüzden film çok düşük bir bütçeye sahip. Bu yaklaşımla doğru orantılı olarak, “Bir sürü film yapmak istiyorum. Bir sürü ucuza mal olan film yapmak istiyorum. İstediğim bir film yapıp aynı film üzerinden 3 yıl para kazanmak değil” diyor.

Humanimal’ın konusu kısaca şöyle, kurnaz tilki ve sakar kaplumbağa aynı evde yaşamaktalar. Ve işin doğası gereği kaplumbağa tilkinin oyuncağı durumunda. Ancak başka hiç kimseleri olmadığı için aralarında tuhaf ve çalkantılı bir ilişki var. Çok geçmeden eve haddinden fazla seksi bir kedi geliyor. Üstelik bu kedinin tek hayali anne olmak. Uzun zamandır gördükleri diğer yaşayan varlık kedi olduğundan tilki ve kaplumbağa, ikisi de kediye aşık oluyorlar ve onu baştan çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta bunun için iş birliği bile yapıyorlar. Ancak kedi, sadece insan doğasıyla bütünleşmiş hayvanlardan etkileniyor. Bu durum ortaya çıkınca tilki ve kaplumbağa varlıklarının sınırlarını zorlayarak kediyi etkilemek için bir yarışa tutuşuyorlar. Bu sırada aslında kedi de, kendi amaçları için, tıpkı tilki ve kaplumbağa gibi onları baştan çıkarmaya çalışıyor. Ve olaylar gelişiyor…

Başrollerini Ramón Llao (Kaplumbağa), Sebastián Layseca (Tilki) ve Jenny Cavallo’nun (Kedi) paylaştığı filmde kaplumbağa, sakinliği ve yavaşlığı sembolize ediyor. Tilki, mantıksızlığı ve akıl dışılığı. Kedi ise, dişiliği. Ayrıca filmde hiç diyalog bulunmuyor. Oyuncular sadece hayvanların doğal seslerini taklit ediyorlar. Bu yönüyle bir sinema filmi değil de hayvanları anlatan bir belgesel izliyormuş hissine kapılabilirsiniz. Ama bu sefer de elbette göze son derece uyduruk hayvan kostümleri içindeki oyuncular çarpıyor. Diyalogun olmadığı bir filmde, hayvanları canlandıran oyuncuların peluş kostümlerle oyuncak tanıtan sokak gösterilerindeki animatörlere benzemesi, tuhaf bir yabancılaşma yaratıyor. Ama bu etki, zaten filmin yaratmak istediği etki. O son derece inandırıcı hayvan seslerini çıkaranların aslında insan olduğunu biliyor olmak, izleyiciyi rahatsız ediyor. Ayrıca akla bir alt kültür ve undergrund bir yaşam biçimi olan “Animal Role-Play*“i de getirmiyor değil. Zira filmde açık göndermeler olduğu düşünülebilecek ayrıntılar var. Humanimal (Human-Animal/İnsan-Hayvan), biraz bu insan ve hayvanların karışması, bütünleşmesi, hayvani dürtüler nerede biter, insani dürtüler nerede başlar meselesine parmak basıyor.

blank

Humanimal, birbirinden çatlak karakterleri ve boğucu atmosferiyle aşkı ve nefreti inceliyor. İnsanların hayvanlaşmasını, öte yandan tersi bir süreci, hayvanların insancıllaşmasını tartışıyor. Diyalogsuz bir film olmasına rağmen, sıkmadığını ve sonuna kadar ilgiyle izlendiğini söyleyebilirim. Hatta barındırdığı yüksek düzeyde tuhaflık, rahatsız edicilik ve sembolizm sayesinde bunu hiç de zorlanmadan yapıyor. Humanimal, kimi zaman sürreale kayan anlatım tarzıyla, dikkat çekici bir sinema denemesi olmayı başarıyor. Ve muhtemelen Şili’den son zamanlarda çıkan en cesur ve absürt film olmayı da.
E.A.

*Animal Role-Play, wikipedia makalesi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Animal_roleplay

blank

Ezgi Aksoy

Sinema yolculuğu 80’li yıllar korku filmleriyle başladı. Ucuz filmlerle büyüdü. Sinema, yazından sonraki en büyük tutkusudur. Şuan LeMan, yeniHarman ve Bayan Yanı’nda araştırma dosyaları ve populer kült yazıları yazmakta ve medeniyet üzerine kafa yormaktadır.

1 Comment Leave a Reply

  1. Kurnazlıkla bir tutulan Tilki’nin mantıksızlığı ve akıl dışılığı… Sırf dişleri için (!) bile edinmeli ve izlemeli.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kült Filmler Zamanı: Tetsuo – The Iron Man (1989)

Tetsuo, müziklerinden sahne ve set tasarımlarına, alışılmadık kamera tekniklerinden stop-motion
blank

Phantasm (1979)

Son derece kendine mahsus, garip ve sürreal bir korku sineması