2010 yılı mahsulü Hwanghae, Na Hong-jin tarafından yazılıp yönetilmiş olan Güney Kore yapımı bir film. İlk filmi Chugyeogja (The Chaser, 2008) ile bir anda dikkatleri üzerine çeken 1974 doğumlu yönetmenin ikinci filmi.
Çin’in kuzeyindeki Yanji City’de taksi şoförlüğü yapan Gu-Nam (Ha Jung-woo) şehirde yaşayan herkes gibi geçim sıkıntısı çekmektedir. Karısını çalışıp para kazanması için Güney Kore’ye göndermiştir, ama kendisinden aylardır haber alamamaktadır. Oraya çalışmaya giden birçok kadın hakkında çıkan ‘orada başka birini bulmuştur, onunla yaşıyordur’ dedikoduları haliyle karısı için de söylenmektedir. Bu dedikodular Gu-Nam’ın beynini kemirir. Her gece rüyasında karısının başkalarıyla çılgınca seviştiğini görür. İşin kötüsü karısını gönderirken vize işlemlerini halletmesi için yerel mafyaya oldukça yüklü miktarda borçlanmıştır. Gu-Nam gündüzleri taksi kullanarak ekmeğinin peşinde koşar, geceleri ise bayılana kadar içki içer ve kumar (mahjong) oynar, böylece kazandığı her kuruşu da kumarda kaybeder. Sık sık borçlandığı mafyanın elemanlarından dayak yemeyi de ihmal etmez. Yani uzun lafın kısası Gu-Nam için hayat berbat geçmektedir.
Bir gün yerel mafya babalarından Myun (Kim Yun-seok) kendisini yanına çağırır. Eğer Güney Kore’ye gidip bir adamı öldürürse bütün borçlarını sileceğini söyler. Gu-Nam ilk başta teklifi kabul etmek istemese de hayatta kalmak için başka çaresi yok gibidir. Hem oraya gittiğinde karısını da bulabileceğini düşünerek teklifi kabul eder. Kaçak yollardan Seul’a gelir. Adamı öldürmek için on günü vardır. Bir yandan öldüreceği adamın evini izlerken, bir yandan da karısını aramaktadır. Adamı öldürmeye karar verdiği gece hiç beklenmedik olaylar olur. Bir anda saçma sapan entrikaların ortasında kalan Gu-Nam, canını kurtarmak için kaçmaya, kimi zaman da aradığı cevapları bulmak için kovalamaya başlar.
İlk olarak Gu-Nam’ın yaşadığı şehir Yanji City ve bağlı olduğu eyalet(ler) hakkında biraz ansiklopedik bilgi verelim. Çin’in kuzey doğusunda Jilin isminde bir eyalet yer alıyor. Jilin’de dokuz büyük vilayet var. Bunlardan biri Yanbian Kore Özerk Vilayeti. Bölgede çoğunluğu Kore kökenliler oluşturuyor. Yanbian, güneyde Kuzey Kore, doğuda Rusya, batıda ve kuzeyde ise Çin’in diğer eyaletleriyle komşu. Yerini tarif etmesi bile zor olan Yanbian’da yaşamın ne kadar çetrefilli olabileceğini tahmin etmek güç olmasa gerek. Yanji City işte bu vilayetin başkenti konumundaki şehir. Kuzey Kore ve Çin arasındaki ticaretin kilit noktasında bulunan şehirde yaşayanların çoğu, yaşamını sürdürebilmek için yasa dışı yollara başvuruyor. Şehir için rahatlıkla günümüzün ‘vahşi batı’sı benzetmesi yapılabilir.
Filme dönersek, açıkcası The Chaser’dan sonra Na Hong-jin’in neler yapacağını çok merak ediyordum. Sonuçta önüne aşılması hiç de kolay olmayan bir engel koymuş gibi görünüyordu. Ne yapsa, doğal olarak ilk filmiyle karşılaştırılacağından, ortaya çok daha iyi bir iş çıkartma zorunluluğunun stresi ile baş etmek kolay olmasa gerek. Ama şunu en baştan peşinen söyleyeyim, Na Hong-jin bu beklentinin altında ezilmeyecek kalitede bir yapıma imza atmış.
Hwanghae dört bölümden oluşuyor: Taxi Driver (Taksi Şoförü), Killer (Katil), Joseon Clan (Joseon Çetesi) ve Yellow Sea (Sarı Deniz).
Film çok ağır bir tempoyla başlıyor. Özellikle ilk bölüm tamamen Gu-Nam karakterine ayrılmış. Onun sanrıları, hayat şekli, yaşam zorlukları olanca çarpıcılığıyla gösteriliyor. Bir parça uzun tutulan bu bölüm karakterin oluşumunda eksik parça bırakmamaya özen gösteriyor. Sıkıcı olabilme tuzağına düşmeden geçilen bu ilk bölümden sonra filmin temposu devamlı yükselen bir ivme çiziyor. Özellikle Joseon Çetesi hikayeye dahil olduktan sonra nefes almaya vakit bırakmayan sahneler birbiri ardına sıralanıyor.
Mükemmel bir senaryoya imzasını koyan Na Hong-jin, hiçbir boşluğa yer bırakmadan bir tığ gibi ördüğü hikayesini anlatırken kalbur üstü bir yönetim dersi veriyor. Hwanghae, kurgu ve ses anlamında da çok çarpıcı bir iş. Filmin kanlı dövüş sahneleri ise bir başka. Neredeyse hiç ateşli silah sesi duyulmadan tamamlanan filmde kullanılan silahların bıçak, pala, balta gibi kesici aletler olduğunu söylersem, nasıl vahşi ve bol kanlı sahnelerle karşılaşabileceğinizi az buçuk tahmin edebilirsiniz sanırım. Hatta, söylemeden geçemeyeceğim, bir sahnede Myun (Kim Yun-seok) eline geçirdiği iri bir kemik parçası (evet, yanlış okumadınız koca bir kemik) ile bir sürü kafa patlatıyor. Ayrıca filmde birkaç kopuk araba kovalamaca sahnesi de mevcut.
Hwanghae, Dalkomhan insaeng (A Bittersweet Life, 2005), Oldeuboi (Oldboy, 2003) ve Ajeossi (The Man from Nowhere, 2010) gibi severek izlediğim Güney Kore intikam filmlerine yakın duran bir iş.
2011 Asya Film Ödülleri’nde (Asian Film Awards) Ha Jung-woo’ya en iyi erkek oyuncu ödülü kazandıran Hwanghae, Güney Kore’nin sinemaseverlere (şimdilik) son hediyesi. 157 dakika gibi iddialı bir süresi olmasına rağmen zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan nefes nefese izlenen, kora kor bir intikam hikayesi. Kaçırmayın.
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca
“chaser”la beraber hemen tavsiye edilecek filmler listesine ekleyebilirim.
Nasıl bir cevher varsa uzak doğu / G.Kore sinemasında iyice Holivud’a iyice rakip oldular. En azından holivud yapımlarından sıkılanlar için çok ciddi alternatif olduklarını gösteriyorlar.
Darısı bizim sinemamızın başına…