Bu sene Film4 Frightfest‘in en ”öteki” filmi, alternatif salonda oynayan bir belgeseldi. Geçtiğimiz senelerde Slamdance, Montreal Fantasia ve Austin Fantastic Fest gibi en iyi janr festivallerinde yer alan I Think We’re Alone Now (2008), bir hermafrodit ve bir otistiğin, ünlü bir şarkıcıya olan saplantılı aşklarını konu alan ufak ama çok dokunaklı bir film.
Frightfest, bu sene ilk defa ana salonun yanında bir de ufak alternatif salon içeriyordu. Haliyle bu salondaki filmler daha da ufak, daha da garip, daha da keşvedilmesi zor filmlerdi. Tonlarca kan, vahşet, dehşet, gerilim, işkence, vampir ve zombilerle dolu film arasından sıyrılarak, festivalin en iyi birkaç filminden biri olan I Think We’re Alone Now, kesinlikle her sinemaseveri etkileyecek bir yapım.
Filmin esas kahramanı 50 yaşındaki otistik Jeff Turner. Jeff’in otizmi öyle Dustin Hoffman’ın Rainman’de canlandırdığı kadar ağır değil. İlk bakışta sadece çok hızlı konuşan, sevimli ve biraz çılgın bir karakter sadece. Jeff’in hayatının merkezinde 80’lerin ünlü Amerikalı pop şarkıcısı Tiffany yatıyor. Jeff’in Tiffany’e olan karşılıksız aşkının derinliği filmin neden bir korku filmi festivalinde yer aldığının cevabını içeriyor. Evinin her köşesinde Tiffany ile ilgili resimler ve kesilmiş gazete küpürleri bulundurması sadece bir başlangıç… Birkaç defa Tiffany’i izlemekten dolayı mahkemeye çıkmış olan Jeff, bir keresinde Tiffany’nin evinin bahçesinin önünde bir samuray kılıcı ile yakalanmış. Kendisine bu olay sorulduğunda, birine samuray kılıcı vermenin Japon kültüründe olabilecek en yüksek saygı göstergesi olduğunu samimiyetle anlatıyor…
Filmin diğer yıldızı ise spor bağımlısı bir hermafrodit olan Kelly Mc Cormick. Kelly’nin de şarkıcı Tiffany’e olan saplantısı şaşırtıcı boyutlarda. Kelly, Tiffany ile beraber olmalarının onların kaderi olduğuna sonuna kadar inanmış durumda. Onun da evinin her köşesi Tiffany resimleriyle dolu. O da birkaç defa Tiffany ile çeşitli konser çıkışlarında konuşma fırsatı bulmuş ve bu sınırlı anları hayatının en değerli anıları olarak paylaşıyor belgesli çekenlerle.
Film ilerledikçe Jeff ve Kelly’nin yalnız, buruk, korkutucu ama bir o kadar da samimi, içten ve cesur içdünyalarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Filmin sonunda dişe dokunur bir final veya bir çözüm olmamasına rağmen, kesinlikle ağır bir şekilde izleyicinin üstüne sinen bir film. Benim için filmi en özel kılan anlar ise Jeff’in çok heycanla ve kahkahalarla bir şey anlattıktan sonra bir an için durup tamamen ifadesiz bir şekilde, belki söylediklerinden pişman, belki değil, adeta kendi söylediklerini ve bütün hayatı gözden geçiriyormuşçasına susarak uzaklara daldığı anlar…
Özellikle Jeff’in kendi evindeki alet edavatı bir araya getirerek yaptığı, beyin dalgalarını güçlendirerek Tiffany ile ruhen bir diyaloğa girmesine yardımcı olduğunu iddia ettiği icadını anlattığı sahne, şüphesiz uzun süredir izlediğiniz sizi en hayrete düşürücü anlardan biri olacak…
traileri şimdi izledim. gerçekten güzel bir filme benziyor. can dan yine güzel bir keşif. (en azından benim adıma) tebrikler can, aynen devam.