İstediğin Kadar Salla, Gazını Kaçıramazsın!

10 Şubat 2016

Nagehan Alçı, Milliyet gazetesindeki köşesinde İftarlık Gazoz filmine ağır laflar ediyor ve filmi “inceden inceye İslam’ı ötekileştirmek, öcüleştirmek istiyor. Bunu açıkça yapsa kabul edilebilir, ifade özgürlüğü içinde değerlendirilebilir ancak gizlice, riyakârca yapıyor.” diyerek suçluyor.

İftarlık Gazoz’u, basın gösteriminde herkesten önce izledim. Yüksel Aksu’nun “seyyar dondurmacı şirketlere karşı” ve “kentten köye göç ”gibi toplumcu ama neşeli konulardan yani güvenli limanından çıkıp “ölüm orucu” gibi zor bir konuya yöneldiğinde başına gelecekleri de az çok tahmin ediyordum, o yüzden gelen eleştiri yazılarına şaşırmadım. Star’da Bedir Acar’ın imzasıyla yayınlanan yazı yerinde saptamalar içeriyordu ancak Nagehan Alçı’nın yazdıkları insafsızca…

Öncelikle, filmde İslam dinine yönelik bir ötekileştirme yok, varsa da ben görmedim.

Yüksel Aksu, Cinema Paradiso, Mediterraneo ve daha bir sürü filmden ödünç alınmış bir Akdeniz duygusallığıyla filmler çekiyor, o kadar kötücül fikirlere sahip olduğunu düşünmüyorum. İftarlık Gazoz, Çağan Irmak sinemasına yakın bir iş olarak yorumlandı, katılıyorum ancak bu tür film yapma şekli Çağan’ın icadı değil, o da Uçurtmayı Vurmasınlar, Teyzem, Piyano Piyano Bacaksız ve başka filmlerden etkilendi. Sıkıntılı bir meseleyi ya da bir eski zaman hatırasını, odağa masum bir çocuk karakteri yerleştirerek anlatmak insanları bir tür zaman yolculuğuna çıkarıyor, lezzetli bir seyir hissi yaratıyor.

Evet, Yüksel Aksu’nun, sol dünya görüşüne sahip biri olarak Ağa oğlu Gomünist Hasan’ı filmin ideal karakteri olarak sunması şaşırtıcı değil ancak bunu yaparken kasaba halkına, yaşayışına, caminin içine-dışına, esnafa, imama, ağaya, ameleye olumsuz bir fikir yerleştirmesi yapmıyor, hatta neredeyse bir belgesel kamerası sahiciliğiyle yaklaşıyor çocukluğumuza…

Yüksel Aksu, basın toplantısında, “bu filmi Ege’de çektik ama Türkiye’nin her yerinde benzer hikâyeler yaşanabilir” demişti. Çok doğru, ben de çocukken tütüne gittim, yazın esnaf yanında çıraklık ettim, benim de solcu ağabeylerim-ablalarım vardı, dayımın kahvesi tarandı, Kıratçı amcamla Ecevitçi babam yıllarca küs kaldılar ve ben de yaz tatilinde Kuran kursuna gitmekten hiç hoşlanmazdım. Eğer, burada bir ötekileştirme varsa, ne olduğunu çocukken gittiğimiz kuran kurslarında kafamızı hurafelerle dolduran cami imamlarına sormak lazım. Kendi hafızanızı yoklayın, yazlık Kuran kurslarında “şöyle yaparsanız cennete, böyle yaparsanız cehenneme” diyen hocalar yok muydu?  Oysa, bu filmdeki İmam (Macit Koper müthiş oynamış) o kadar masum ki öyle bir hocanın kursuna gitsem hiç kaçmazdım. Zaten o kadar çok kaçtım ki, ailem bir sonraki sene Kuran kursuna değil, teyzemlerin yazlığına gönderdi. Canıma minnet!

Nagehan Alçı boşuna endişe etmiş, kimsenin kimseyi hizaya çektiği falan yok. Zorlama bir iddia bu… Hatta ben de filmi eleştiren bu yazının amacının zaten iyice sesi kısılmış insanları hizaya çekmek olduğunu düşünüyorum. Sınıf başkanı Nagehan Alçı, tahtaya yaramazlık yapanları yazmış, öğretmen gelsin de görsün diye…

Bir film eleştirmeni olarak yazıyorum; film şimdiki sınıfsal ayrışmaların bir zamanlar hayatımızda olmadığını göstermeye çalışmış, başarmış ve evet, biraz muğlak bir şekilde ölüm oruçlarına bağlanmış konu ama filmde ille de suçlu bir karakter aranıyorsa o Adem çocuğun ta kendisidir. Adem’in hikayesi bir yere bağlanmadığı iddia edilen rüya sekanslarında gizli…

Adem çok zeki ve aşırı duyarlı bir çocuk ama ona söylenenleri çocuk zekasıyla yorumlayarak bir felakete yol açıyor ve kefaretini kendi yoluyla ödemeyi tercih ediyor. Yüksel Aksu filminin genelinde bir uzlaşmaya yol açmak için elinden geleni yapmış, Adem’in ölüm orucu eyleminde ölmesi bile kasabalının ondan utanmasına yol açmıyor. Sağcısı-solcusu hepsi birlikte Adem’in cenazesini omuzlarında taşıyor. Yüksel Aksu bu filmde bugünümüzü suçluyor, siyaseten yakın olduklarımız dışında kimsenin acısına sarılmayışımızı eleştiriyor. Bundan öte bir mesaj ararsanız o gazozu fazlaca çalkalamış olursunuz, gazı kaçar.

Bu arada; Cibar Kemal’in mahdumları, babalarını “içki içen, oruç bozan, küfür eden” biri olarak gösterdiği için filmden şikayetçi olmuşlar. Filmi izleyenlere soruyorum; siz orada nasıl bir adam gördünüz? Bu ülkede, her şeyi en kaba hatlarıyla görüyor ve acımasız bir şekilde yorumluyor olmamız o kadar acı ki…

MURAT TOLGA ŞENmurattolga@otekisinema.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Acıklı Bir Soru: “En Son Ne Zaman Sinemaya Gittin?”

Ah, sinema... Bir zamanlar haftalık bir ritüeldi, şimdi ise neredeyse
blank

Ödül Küçülünce Portakalın Tadı Kaçtı!

Ödülün güdükleşmesine yol açan “uluslararası alanda prestij” takıntısına dair söyleyeceklerim