Daha hayatın başında olan genç bir kız, orta yaşlı bir edebiyat öğretmeni ve tüm bu olayların cereyan ettiği kendi halinde, küçük bir kasaba. Ezel dizisiyle adını duyuran ve sonrasında Suskunlar’ı kaleme alan Pınar Bulut’un senaryosunu yazdığı, ülkemizin önde gelen klip yönetmelerinden Umur Turagay’ın ise yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerinde; herkesin yakından tanıdığı Nejat İşler, Serenay Sarıkaya, Zerrin Tekindor ve İştar Gökseven yer alıyor.
Çiçek 18’ine yeni basmış, üniversite sınavına hazırlanan genç ve güzel bir kızdır. O, bu yaşına kadar despot annesine karşı adeta bir var olma savaşı vermiştir. Onun bu yoldaki en büyük destekçileri ise daha naif bir kişiliğe sahip babası ve yakın arkadaşlarıdır. Çiçek için hayatının tümden değiştiği an, edebiyat öğretmeni Doğan’ın bu küçük kasabaya gelmesi olacaktır. Hayatın henüz daha başındaki bu genç kız ile Doğan’ın yakınlaşması ise, türlü sürprizleri de beraberinde getirecektir.
Şimdi buraya süslü laflarla güzel cümleler yazmayı çok isterdim. Nitekim yapılan kötü yorumlara rağmen sinema salonuna büyük umutlarla gidenlerdendim. Çünkü Pınar Bulut ve Umur Turagay ikilisinin referansları; Suskunlar gibi, televizyon tarihimizin kalburüstü işlerinden biri. Ancak film başlar başlamaz, içimdeki o heyecanın yerini buruk bir hüzne bıraktığını dile getirmeliyim. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu burukluk filmin yarattığı atmosferden kaynaklanmıyor. Aksine, hikâyenin içindeki kopukluklardan, anlatımın bölük pörçük ilerlemesinden ve sinematografisinin zayıf olmasından kaynaklanıyordu. Evet, bir başyapıt ile karşılaşmayacağımı biliyordum ama en azından daha dişe dokunur bir anlatı bekliyordum.
Peki, neydi beni böylesine hayal kırıklığına uğratan? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, hikâye her bir anında mantık hatalarını da beraberinde getiriyor. Oyuncu seçiminden, karakterlerin ve senaryonun işleyişine kadar sirayet eden bu hatalar, filmin inandırıcılığını yitirmesine neden oluyor. Buna ek olarak, karakterleri yaratırken yapılan yanlış gözlemler de izleyicinin filmin içine girmesine engel oluyor.
Sırf edebiyatın şairane atmosferinden yararlanmak için, tıp isteyen bir kızın edebiyat sınıfında yer alması gibi küçük görünen, ancak inandırıcılık anlamında oldukça işlevsel olan birtakım detaylar filmin ruhunu zedelemekte. Filmin, kısmen uzun sayılabilecek 126 dakikalık süresine rağmen hikâyenin ilerleyişindeki kopukluklar da oldukça göze çarpmakta. Özellikle filmin ilk yarısında, Doğan ve Çiçek’in birbirlerine yakınlaşması, o kadar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor ki, burada yapılan aşk tasviri de ilkokul müsameresinden hallice bir hüviyete bürünüyor.
Film ile ilgili en çok dikkatimi çeken nokta ise, sürprizli finalinin fragmanda verilmesi oldu. Eğer filmi ve fragmanı izlemeden bu yazıyı okuyorsanız, sakın ola ki fragmanı izlemeyin. Çünkü tüm hikâyenin üzerine kurulduğu, büyük sırların ortaya çıkacağını vadeden filmin gizemli atmosferi, fragmanda verilen sekansla aslında çoktan yerle bir edilmiş durumda. Filmi ve fragmanı izleyenler, Doğan’ın sınıfa ilk girdiği anda, İkimizin Yerine’nin sonunu tahmin edebilmekte. Burada bir nostradamusluktan bahsetmiyorum, alelade yapılan bir yanlışı dile getiriyorum. Mademki ters köşe bir finalin altına imza atmak istiyorsunuz, o zaman finali fragmanda vermek neden?
Eğer ki amaç, en can alıcı sahneyi fragmanda vererek, yüksek gişe rakamlarına ulaşmaksa, filmin bunu şimdiden yakaladığını ve daha ileri götürebileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İlk üç gün rakamlarına baktığımızda, 332.216 kişi tarafından izlenen filmin, harikulade bir açılışın altına imza attığı ortada. Tabii, bu başarıda popülaritesi yüksek oyuncuların payı yadsınamaz.
Serenay Sarıkaya’nın son dönemin parlayan yıldızlarından biri olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Ancak filmi ilginç kılan kanımca Nejat İşler. Hastalık döneminden sonra ilk defa bir projede yer alan karizmatik oyuncuyu, herkesin çok özlediği aşikâr. Bu iki güzel insanın yer aldığı film de haliyle, izleyici için bulunmaz bir hint kumaşı niteliğinde.
Burada da şöyle bir problemle karşılaşıyoruz. Halk tarafından sevilen ve takip edilen oyuncuları başrole yerleştirip; hikâye ve anlatım tarzını göz ardı ederek başarılı bir film ortaya çıkar mı? Cevap, tabii ki hayır. Ancak sinema sektörünün git gide büyüyen maddi hacminden dolayı, sanatsal dokunuşların maalesef artık hiç mi hiç önemi kalmadı. Bu da sevilen oyuncuların, zayıf olarak nitelendirebileceğimiz filmlerde karşımıza çıkmasına neden olmaktadır.
Biz yine de olayın maddi boyutunu bir kenara bırakıp, asıl işimiz olan sinemaya dönelim. Film ile ilgili söylenebilecek en olumlu şeyler oyunculuklar hakkında olacaktır. Her ne kadar filmin esas oğlanıyla, esas kızı farklı olsa da, Zerrin Tekindor’un despot ve gaddar anne rolünde şaha kalktığını söylemezsek hata etmiş oluruz. Usta oyuncu, tüm film boyunca duyguyu inandırıcı kılmadaki en başarılı performansın altına imzasını atıyor. Nitekim Serenay Sarıkaya’nın yaşına göre, genç bir karaktere can verişi de oldukça doyurucu. 18 yaşına yeni basmış, Çiçek karakterini standardın üzerinde götüren oyuncu da takdiri hak edenlerden. Gelelim, Nejat İşler’e. Mevzu bahis kendisi olunca nedense pek objektif olamıyorum çoğu zaman. Yaptığı işlerle, toplumdaki duruşu ile her zaman alkışı hak eden biri olduğunu düşünmüşümdür. Ancak, İkimizin Yerine’de yer yer kendi kalitesinin altında kaldığı da bariz bir şekilde göze çarpıyor. Hele ki bazı sahnelerde Doğan karakterinin içinden, bir Ercüment Çözer çıkacak diye öylesine ürktüm ki. Buna rağmen, Nejat İşler yine bildiğimiz özgün duruşundan taviz vermeyip, nispeten de olsa rolünün hakkını vermeyi başarıyor.
İkimizin Yerine; popüler oyuncuları başrolüne yerleştiren, romantizmden daha çok dramatik bir hikâye vadeden, ancak bunu işleve dökmekte sıkıntılar yaşayan bir film. Özellikle anaerkil yapısıyla ve klişeden uzak atmosferiyle fark yaratan filmin, anlatımındaki eksikler maalesef filmi “olmuş” bir iş olarak değerlendirmemizin önüne geçiyor. Her şeye rağmen, 18 yaşındaki genç kızları kapalı kutu olmaktan çıkaran ve her birine ayrı ayrı misyon yükleyen filmin cesareti, alkışı hak eden noktalarından en önemlisi.
Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş