Yerli sinemamızın ilk western filmi olan Beş Hikaye(1) hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Nuri Akıncı’nın beş ayrı hikayeden oluşan filminde ikinci hikaye, “iyi kovboy-hain kızılderili” çatışması bağlamında dostluk ve fedakarlığa vurgu yapan küçük ve naif bir öykü idi. Klasik westernlere daha yakındı. Ama ilk western filmimiz, çekildiği yıllarda pek ilgi görmedi. Unutuldu gitti. Bunun çeşitli sebepleri vardı. Öncelikle hikayeler oldukça vasat bir şekilde sinemaya aktarılmıştı. Bazı hikayelerde baş karakterleri ünlü ve yetenekli oyuncular canlandırsa da (Hulusi Kentmen, Önder Somer, Efkan Efekan) diğer oyunculuklar dökülüyordu. Keza kostümler de -üzerinize afiyet- aynı özensizlikten payını almıştı. Son olarak da o yıllarda ülkemizde bu türe karşı bir ilgi oluşmamıştı. Western furyasını başlatma şerefine 1967 yılında Kanunsuz Kahraman – Ringo Kid’i(2) çeken Zafer Davutoğlu nail olacaktı.
Filmde eleştirilmesi gereken bir diğer konu da yönetmen ve senarist Nuri Akıncı’nın senaryosunda kullandığı hikayelerin alıntılandığı kaynakları belirtmeyi gereksiz görmesiydi. Gelgelelim filmdeki beş hikayede görünen sinyoralar, papazlar, kovboylar, kızılderililer, Don Juan’lar, Gomez’ler, Noel Baba’dan yılbaşı dileği dileyen küçük kızlar, hep beraber dile gelip “biz yabancı kaynaklardan alıntılandık” diye bas bas bağırıyordu adeta.
Geçenlerde Giovanni Boccaccio’nun Decameron’unu(3) okumaya başladım ve Filomena tarafından anlatılan üçüncü günün üçüncü hikayesinin (Yazıda bundan sonra Decameron 3-3 diye anılacaktır) altıncı paragrafını bitirdiğimde kafamda bir ışık yandı. Beş Hikaye’nin ilk hikayesi, bu öyküden filme aktarılmıştı.(4)
Boccaccio, Dante ve Petrarca ile birlikte Rönesans’ın ve hümanizmanın düşünsel öncüllerinden biri olarak kabul edilmenin yanı sıra İtalyancanın ve modern öykücülüğün pirlerinden biri sayılır. Deneyimlerini öykücülüğü ile birleştiren Boccaccio’nun Decameron adlı başyapıtı 1848 yılındaki veba salgınını çerçeve hikaye olarak kullanır. Çerçeve hikaye içinde, salgından kaçıp bir şatoya sığınan 10 anlatıcı 10 günde toplam 100 hikaye anlatır. Anlatıcılardan 7’sinin kadın olması eseri daha ilginç kılar. Öykülerin bir kısmı kavuşamayan aşıkları, bir kısmı mutlu sonla noktalanan aşkları, bir kısmı büyük zorluklar yaşadıktan sonra başına gelen kötü olayların üstesinden gelmeyi başaran maceracı soyluların maceralarını anlatır. Bır kısım öykü de bugün bile erotik sayabileceğimiz düzeydedir. Genel bir bakışla tüm öyküler Ortaçağ’ın son günlerini yaşayan din adamlarının ahlaksızlığını, ikiyüzlülüğünü ve en alt tabakasından en üst tabakasına kadar toplumun yozlaşmışlığını anlatır. Hikayelerde -Boccaccio’nun özellikle 4. günün girizgahında uzun uzun anlattığı üzere- cinsellik, insanın doğal bir parçası sayılır, olumlanır. Parayla cinsel ilişkiye giren kadınlar ve erkekler yadsınsa da haksız yere aşırı kıskançlığa maruz kalan bir kadının eşini cezalandırmak için aldatması veya aşırı baskılar altında kalan bir kadının veya erkeğin kaçamakları hoş görülür. Aslında Decameron’da anlatılan, Ortaçağ’ın günbatımı ile Yeniçağ’ın şafağı arasında, henüz doğacak olan yeni insan tipinin öyküsüdür.
Filmin öyküsünü Decameron 3-3’ü kullanarak özetleyecek olursak; varlıklı bir yün eğiricisi ile evli olan genç ve güzel bir kadın, eşinden sıkılmıştır. Eşinin soylu bir aileden gelmiyor olmasını da bir eksiklik kabul etmektedir. Kadın yeni bir aşk arayışına girer ve çok geçmeden bir erkeğe gönlünü kaptırır ama aşkını erkeğe açmaktan çekinir. Çünkü bu amaçla yapabileceği girişimlerin sosyal konumunu tehlikeye atabileceğini düşünür. Erkek de kadının ilgisini fark etmiştir ama aynı sebepten dolayı çekingen davranmaktadır. Kadın, aşık olduğu adamın kilisenin müdavimi olduğunu ve papazının ahbabı olduğunu fark eder. Aşık olduğu adam ile iletişim kurmak için papazı kullanmaya karar verir. Önce papaza, tanımadığı bir insanın kendini her yerde takip ettiğini, evinin önünden ayrılmadığını ve rahatsız ettiğini ve bu kişinin papazın ahbabı olduğunu söyler. Tariften adamın kim olduğunu çıkartan papaz kadına endişe etmemesini ve o adamı uyaracağını söyler. Bu vaadi karşılığında kadın kiliseye cömert bir bağış yapar. Ertesi gün papaz, ahbabını uyarır ve kadının peşini bırakmasını söyler. Adam ise bu uyarıyı, kadının tam planladığı gibi, bir sinyal olarak olarak algılar ve kadını takip etmeye başlar. Durumdan memnun olan kadın planın diğer safhalarına geçer. Her seferinde papaza giderek adamı şikayet eder ve yüklüce bağış bırakır. Papaz da adamı çağırıp bir güzel paylar. Adam da bir sonraki adımda ne yapması gerektiğini hep papazdan yediği azarlar sayesinde öğrenir. İlerleyen günlerde kadının kocası iş için Cenova’ya gider. Kadın da papaza gelerek kocasının Cenova’ya gittiğini, peşindeki adamın bahçedeki ağaçtan tırmanarak odasına girmeye kalktığını söyler. Papazdan son azarını işiten adam artık, vuslata ermek için ne yapması gerektiğini çok iyi bilmektedir!
Öykü ne eksik ne fazla, sadece karakterlerin adı değiştirilerek doğrudan Decameron 3-3’ten filme aktarılmıştır. İsimsiz kadının ismi Sinyora (gene isim yok!) isimsiz adamın ismi de Gomez’e çevrilmiştir. Öyküde bir yerelleştirmeden çok “İspanyollaştırma” uygulanmıştır. Fakat her nedense kadının kocasının gittiği şehrin adı İspanyollaştırılmadan Cenova olarak kalmıştır! (Akıncı’nın İspanyol inadı yüzünden Sinyora’nın kocası Cenova’ya varmak için Fransa’nın Akdeniz kıyılarını katederek epey uzun bir yolculuk yapmak zorunda kalacaktır!) Bu İspanyollaştırmanın Don Juan hikayesi ile uyumluluk gözetilerek yapıldığını düşünmek daha akılcı. Kostüm olarak ise 14. yüzyıl İtalyan kıyafetleri yerine 19. yüzyıl İspanyol kıyafetleri seçilmiş. Burada da Don Juan öyküsü ile uyumluluğun gözetildiğini düşünüyorum. Tabi ki Don Juan ile milliyet uyumu tutturulmuş ama 17. yy’da geçen orijinal Don Juan ile anakronizme düşülmüş. Ama bu filmin 5 öyküden oluştuğu ve bunların ikisinin dönem öyküsü olarak farklı farklı kostümlere ihtiyaç duyduğu düşünülürse bunlar maddi yetersizliklerden kaynaklanan, hoş görülebilecek kusurlar olarak kabul edilebilir.
Filmin ilk hikayesinin Decameron 3-3’ten aynen aktarıldığını ve kuvvetle muhtemel, bazı uyumluluk problemlerini gidermek üzere öykünün İspanyollaştırmaya tabi tutulduğunu söylemiştik. Peki öykünün filme aktarıldığı kaynak olarak Decameron 3-3’ün herhangi bir çevirisini kabul edip diğer olasılıklara kapıyı kapatmak doğru mu? Mevcut İspanyollaştırmaya bakacak olursak ve Nuri Akıncı’nın tiyatro kökenlerini de göz önüne alırsak öykünün, örneğin Decameron’un bir tiyatro uyarlaması veya bir film kaynak alınarak filme aktarılmış olması mümkün olabilir mi? Hatta olası başka seçenekler de sıralanabilir mi? Hiçbir olasılığı atlamamak açısından olası seçenekleri sıralamanın hem elzem hem de zihin açıcı olduğunu düşünüyorum.
Olası seçeneklerimiz nelerdir?
- Decameron’un sinema uyarlamalarından biri kaynak olarak kullanılmış olabilir.
- Decameron’un tiyatro uyarlamalarından biri kaynak olarak kullanılmış olabilir.
- Öykü derlemelerinden biri kaynak olarak kullanılmış olabilir.
- Ve son olarak tam veya Decameron’un, Decameron 3-3’ü içeren kısmi Türkçe çevirilerinden biri kaynak olarak kullanılmış olabilir.
Tüm olasılıkları teker teker incelemeye başlayabiliriz.
1) Sinema Uyarlamaları
Beş Hikaye’nin filme alındığıi tarihten önce (1962) çekilmiş olan ve hakkında bilgiye erişebildiğim iki sinema uyarlamasından ilki 1924 tarihli sessiz film Decameron Nights (Herbert Wilcox). Maalesef filmi izleyemedim. Ama film hakkındaki bilgilere baktığımda bir 10. gün 9. öykü uyarlaması olduğunu anlayabiliyorum ve bu da bu olasılığın üstünü çizmemiz için yeterli. Erişebildiğim ve izlediğim ikinci uyarlama ise 1953 tarihli Decameron Nights (Hugo Fregonese). Floransa’da bir veba salgını ve savaşın sürdüğü bir zamanda sevgilisi Fiammetta’nın peşinden giden kahramanımız Boccaccio (Louis Jourdan) bir şatoda onları bulur. Fiammetta (Joan Fontain) Boccacio’yu cüretkar, anlattığı öyküleri de ahlaksız bulmaktadır ve bu yüzden şatoda kalmasını istemez ama diğer davetliler Boccaccio’nun ününü duyduğu için Boccaccio’nun kalmasını ister. Fiammetta ve Boccacio karşılıklı üç hikaye anlatır. Bunlar Decameron 2-9, Decameron 2-10 ve Decameron 3-9’dur. Boccaccio, en sonunda Fiammetta’nın gönlünü çelmeyi başarır ve muradına erer. Görüldüğü gibi Pasolini’nin 1971’de çektiği şaheseri İl Decameron öncesi en kapsamlı sinema uyarlamalarından biri olan bu film de içerdiği öyküler göz önüne alındığında olasılıklar dışına düşüyor. İki olasılığı da eleyince kaynağın yabancı bir sinema uyarlaması olması ihtimali ortadan kalkmış oluyor.
2) Tiyatro Uyarlamaları
Decameron, Shakespeare, Thomas Middleton, Lope De Vega ve Moliere gibi bir çok tiyatro yazarına ve edebiyatçıya ilham olmuştur. Peki konumuz olan Decameron 3-3’ün tiyatro uyarlamaları nelerdir? Bu öyküden esinlenen üç eser var. Birincisi Lope De Vega’nın El Amor Enamorado (Kurnaz Aşık) adlı oyunu(5) Madrid’de annesi Belisa ile yaşayan Fenisa adlı genç ve güzel kız Lucindo adlı erkeğe aşıktır. Lucindo ise Fenisa’nın farkında değildir ve günlerini, kendini sevmeyen Gerarda adlı kadının peşinden koşarak geçirmektedir. Fenisa, bir akşam gezintisinde rastladığı Lucindo’ya aşkını ustaca sezdirir ve evinin yerini de tarif eder. Fakat şansızlık bu ya Lucindo’nun kaptan olan babası Fenisa’ya talip olur. Fenisa aklını kullanarak Kaptan’ı kullanarak tıpkı Decameron 3-3’te olduğu gibi Lucindo’ya mesajlar gönderir. Bazı nahoş tesadüfler ve bir takım zorluklardan sonra Fenisa’nın usta entrikaları galebe çalar ve Fenisa, Lucindo ile Kaptan, Belisa ile Gerarda ise Doristeo ile evlenir. Thomas Middleton’ın The Widow (Dul) adlı oyununda(6) Francisco, yaşlı sulh hakimi Brandino’nun eşi Philippa’ya aşık olan bir gençtir. Francisco’nun kazanova arkadaşı Ricardo ise Philippa’nın zengin ve dul kızkardeşi Valeria’yı elde etmek istemektedir. Philippa Francisco’nun aşkından haberdardır ve o da Francisco’ya karşı aynı hisleri duymaktadır. Philippa bir mektup hilesi ile hislerini Francisco’ya açmak ister. Elinden bir metup düşürür gibi yapar. Mektubu evin hizmetçisi bulur, açar ve okur. Bunun Francisco tarafından Philippa’ya yazılmış olduğunu öğrenince yaşlı Brandino’ya haber verir. Brandino, Francisco’yu azarlar böylece Philippa’nın planı işler ve Francisco da duygularının karşılıklı olduğunu anlar. Fakat kötü tesadüfler, karışıklıklar, kılık değiştirmeler sonucunda işler birbirine girer ve Francisco bir başkası ile evlenirken Valeria Ricardo ile evlenmeyi kabul eder. Moliere’in L’Ecole des Maris (Kocalar Okulu)(7) adlı oyununda ise hem Terentius’un Adelphii (Kardeşler)(8) oyunu hem de Decameron 3-3 iç içe geçer. Birbirine zıt karakterlere sahip olan Sganarelle ve Ariste, genç yaşta ölen bir ahbaplarının iki kızına vasi olmuştur. Ahbaplarının vasiyetine göre kızlar evlenme yaşına geldiğinde isterlerse onlarla evlenebileceklerdir. Sganarelle, eski kafalı birisidir ve vasisi olduğu Isabelle’i katı kurallar altında yaşatmakta ve her ne pahasına olursa olsun onunla evlenmek istemektedir. Ağabeyi Ariste ise aksine güleryüzlü anlayışlı biridir ve vasisi olduğu Leonor’u gayet serbest yetiştirmekte ve ileride başkasını severse onunla evlenmesine olumlu bakmaktadır. Isabelle uzaktan sevdiği Valere’e Sganarelle’in aptallığını kullanarak ilan-ı aşk eder ve mesajlarını iletir. Sonunda Leonor Ariste’ye sadık kalırken Isabelle Sganarelle’i terk ederek Valere ile evlenir. Her üç oyun da Decameron 3-3’ün kurnaz ve sevdiğine ulaşmak için zekice planlar yapan güçlü kadın baş karakterini kullanırken hikayeler daha detaylı bir biçimde gelişir ve başka yerlere doğru evrilir. Dolayısıyla her üç oyun da ortak bazı ögeler içerse de filme esin vermekten uzaktır.
3) Öykü Derlemeleri
İzini takip etmenin en zor olduğu kaynaklar bunlardır. Bunların bir kısmı, telif hakkı kaygısıyla içerdiği öykülerin asıl kaynaklarını tahrif etmek veya tümden saklamak gibi yollara başvurduğu için filmimiz gerçekten böyle bir kaynağı baz alarak öyküyü kullanmışsa bunu bilmek oldukça zor ve tesadüflere kalmış bir iştir. Fakat içerdiği hikayeleri orijinal kaynağını belirterek aktaran derlemelerin varlığı işimizi kolaylaştırmaktadır. Bildiğimiz en eski derleme Serteller’in Tan Evi Yayınevinin 1939 yılında yayınladığı İtalyan Hikayeleri adlı derleme. Bu derlemede Halikarnas Balıkçısı’nın çevirdiği iki öykü var. 1952 yılında Varlık Yayınları’nda yayınlanan Dünyanın En Güzel Hikayeleri isimli öykü derlemesinde Boccacio’nun bir hikayesi Dirilen Adam başlığı ile yer almış. Bu öykü Decameron 3-8’dir. Derlemelerin hiçbirinde Decameron 3-3 yer almadığı için filmin bir öykü kaynak belirten bir öykü derlemesinden kaynaklanmış olma olasılığı yoktur.
4) Kısmi veya Tam Decameron Çevirileri
Nuri Akıncı’nın Decameron 3-3’ü kısmi veya tam çevirilerden birini kaynak alarak filme aktarmış olma olasılığının yüksek olduğunu söylemiştik. Çünkü sinema ve tiyatro uyarlaması kaynaklarının aksine Beş Hikaye’deki ilk öykünün senaryosu Decameron 3-3 ile kusursuz bir şekilde örtüşüyor. Peki filme kaynaklık eden çeviri hangisi olabilir? Bu konuda biraz kafa yoralım.
Decameron’un tam (olma iddiasındaki) ilk çevirileri sırasıyla 1968 yılında Sadi Irmak, 1984 yılında Feridun Timur tarafından yayınlanmış lakin bu çeviriler gerek tahrifatlar gerekse bir takım “özetleme ve kısaltmalar” yüzünden tam çeviri olma vasfından oldukça uzakta. 1996 yılında Rekin Teksoy ve 2019 yılında Nevin Yeni tarafından yapılan çeviriler ise tam çeviri olma vasfına sahip. Bunlar filmin çekildiği tarihten sonra yayınlanmış olduğu için bu çevirilerin hepsi de aday listemizden çıkmış oluyor. Demek ki kaynağımız bir tam çeviri değil.
Decameron, Dekameron veya Boccaccio’nun ismini kitap adı olarak kullanan ilk kısmi çeviri 1953 yılında A. Kahraman tarafından yapılmış ve Çağlayan Yayınevi tarafından yayınlanmış. Şimdi burada parantez açmak lazım. Çünkü Çağlayan Yayınevi, Ertem Eğilmez ve Refik Erduran tarafından kurulan bir yayınevi. Genelde popüler kitapların çevirilerini yayınlayan Çağlayan Yayınevi, Kemal Tahir’e F. M. İkinci(9) takma adı (müstear) ile Mayk Hammer (Mickey Spillane) çevirileri yaptırmış ve daha sonra Spillane’in yazmadığı Mayk Hammer romanları yazdırarak korsan yayıncılık sektörüne el atmıştır. Filmimize kaynaklık eden Decameron 3-3 hikayesi bu kitapta yer almıyor. Dolayısıyla film bu çeviriden esinlenmiş olamaz. Yazımızın konusu dışında olsa da bu çeviri ile ilgili tek merak ettiğim nokta, bir takma isim olduğundan zerre şüphe etmediğim A. Kahraman’ın gerçek kimliği. Aynı yayınevinde İntikam Roketi isimli Mickey Spillane çevirisi de yayınlayan A. Kahraman, Kemal Tahir’in kullandığı müstearlardan biri midir? Şimdilik bunu kanıtlayabilecek somut bir delilim yok.
1954 yılında Varlık Yayınları Boccaccio adlı kitabı yayınlıyor. Kitap Decameron’dan 12 öykünün çevirisini içeriyor fakat Decameron 3-3 bu öykülerden biri değil. Varlık Yayınları aynı yıl içinde Decameron Hikayeleri adlı 13 öykülük kısmi çeviriyi de yayınlıyor. Çevimen Feridun Timur ve bu kitapta Decameron 3-3 yer alıyor. Nuri Akıncı da filmimiz için büyük ihtimalle bu çeviriyi kaynak olarak kullanıyor.(10)
Filmdeki ilk hikayenin bir kısmi çeviriyi kaynak aldığını ve bu kısmi çevirinin hangisi olduğunu belirledikten sonra cevapsız kalan tek soru şu: Akıncı gibi piyasada ne izleniyorsa o tarzda filmler çekmeye çalışan, hatta 1967’de furyadan geri kalmayarak bir Killing filmi bile çeken (Killing Frankenstein’a Karşı) bir yönetmen hangi saiklerle bir Decameron hikayesini filme almış? Aynı zamanda ilk western denememizi de içeren 5 farklı hikayenin filmde yer almasına bakacak olursak benim bu konudaki varsayımım şu: Bu filmde bir Decameron öyküsüne yer vermek Akıncı’nın bilinçli tercihi ama bunu ilk yerli Decameron uyarlamasını çekmek gibi bir saikle yapmamış. İzleyiciye tadımlık beş öykü sunup bir pazar yoklaması yapmış. Tabi ki film ve yoklama “patlamış”. Ama şurası da bir gerçek ki Akıncı farklı bir motivasyonla da olsa bir filme iki ilki; hem ilk westernimizi hem ilk Decameron uyarlamamızı sığdırmayı başarmış!
Öteki Sinema için yazan: S. Özgür Ilgın
Dipnotlar
(2) imdb.com/title/tt0183335
(3) Giovanni Boccaccio, Decameron, Oğlak Yayınları, Tek Cilt, 1996
(4) A.G. E. Sf 279-285
(5) comedias.org/old/translat/Lovdis.html
(6) en.wikipedia.org/wiki/The_Widow_(play)
(7) Moliere, Kocalar Okulu, MEB Basımevi, 1965
(8) Terentius, Kardeşler, Maarif Matbaası, 1943
(9) Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanında yazar Celal Salik’in kulandığı F. M. Üçüncü müstearı Kemal Tahir’e bir göndermedir. Celal Salik ise aslında Çetin Altan’dan esinlenerek yaratılan bir karakterdir.
(10) Tam ve kısmi çevirilerin listesi için Rekin Teksoy’un Oğlak Yayınları’nda yayınlanan Decameron çevirisinin önsözünden ve Wikipedia’nın Decameron maddesinden yararlandım.