Kimse, 2004 yılında çekilen ve olaylı galasıyla sansasyon yaratan Büyü’ye bir devam filmi gelsin diye beklemiyordu. Büyü’nün öyle gösterildiği zaman yeri göğü sallayan ya da “keşke devamını çekseler” diye düşündürecek bir tarafı yoktu. 2000’lerin başında tek tük karşımıza çıkan ve D@bbe ile bir furyaya dönüşen yeni korku sinemasını ön temsilcilerinden biriydi ve oyuncu kadrosuyla akılda yer etti. Şimdilerde ise bir korku filminde, bütçe hesapları yüzünden böyle güçlü bir kast çalışması yapmak pek mümkün değil. Orhan Oğuz gibi usta bir sinemacı tarafından çekilen Büyü’de Özgü Namal, İpek Tuzcuoğlu, Ece Uslu, Nihat İleri, Okan Yalabık, Suna Selen, Serhat Tutumluer ve Dilek Serbest gibi tanınmış oyuncular rol almıştı.
13 yıl sonra çekilen devam filmine de öncelikle kast tarafından bakmak gerekiyor. İlk Büyü, kötü bir filmin yönetmen gayreti ve oyuncuların hatırına izlenebilir olmasının tipik bir örneğiydi. 17 Aralık 2004’te vizyona giren film 27 hafta afişte kaldı ve 553 bin bilet sattı. Şimdilerde bir korku filminin bu gişeye ulaşması pek mümkün değil. Bu filmler birkaç hafta vizyonda kaldıktan ve 5-10 bin kişiye bilet sattıktan sonra anılara karışıyorlar.
Korku Filmleri Çoğalırken…
Çünkü vizyon, “hadi iyi bir korku filmi çekelim” diyenden çok, “hadi bir korku filmi çekelim ve para kazanalım” diyen tüccarlarla dolu. Sinemadan para kazanmanın kötü bir tarafı yok ancak bahaneden bir senaryo yazıp, bulduğu ilk mekanda ve isimsiz oyuncularla korku filmi çekip, sonra da “yılın korku filmi” diye ortalığa salmanın alemi yok! Kimse her yıl 30 korku filminin vizyona girdiği zamanlarda bu numarayı yemiyor. Seyircinin ilgisi ve hoşgörüsü sömürülüyor, olan bu türde gelecek iyi filmlere oluyor.
Büyü 2, neresinden tutsam elimde kalan bir yapım. Hazreti Süleyman’ın cinlerle konuşma ve onlara hükmetme gücüne sahip olmak isteyen “Kara Büyücü” ile kolunda Hazreti Süleyman’ın mührünü taşıyan üniversiteli bir masum bir genç kızın mücadelesini anlatıyor. Senaryonun kafası karışık, karakterler tek boyutlu ve daha önce izlediğimiz filmlerden kesilip yapıştırılmış. Örneğin kötü kalpli Nida ve yardakçıları Amerikan kolej filmlerinden fırlayıp gelmiş gibiler. Diğerleri için de benzer şeyler söylenebilir. Filmi parçalara ayırdığımızda ise köydeki psikopatların karakterlerinin tahlil edildiği o iç sıkan sekansların filme hiçbir katkısı yok. Seyirci zaten onların içlerine cin kaçmış tipler olduğunu biliyor. Halbuki bu en başından saklanan bir şey olsa ve hikaye gelişirken açılsa ortaya daha iyi bir iş çıkacak ama proje bir çocuk havuzu kadar sığ. Yapanlar ya hiç iyi korku filmi izlememiş ya da seyirciyi aptal sanıyor.
Üstelik ortada, kötü yazılmış olsa bile “oyunla” bu karakterleri düzeltebilecek birileri yok. Birkaçı dışında ilk kez izlediğimiz genç bir oyuncu kadrosu çıkıyor karşımıza. Filmdeki en bilindik isimler, başta kısa bir rolde gördüğümüz Yeşim Salkım ve Özgül Kavruk. Yine yerli korku filmlerinden alışık olduğumuz ucuz duman efektleri, terk edilmiş köyler, içine cin kaçmış üstü başı kirli köylüler. İlk filmden alınan ilham, cin furyasının alışkanlıklarıyla birleştirilmiş ve ortaya Büyü 2 çıkmış.
Büyü 2 Neden Çekildi?
Ancak dizi estetiğinden bir saniye olsun kurtulamayan Büyü 2’nin derdi ortaya sıkı bir korku filmi çıkarmak değil. Bundan ziyade, ilk filmin hala hatırlanan isminden faydalanarak salona seyirci çekmeyi amaçlayan bir yapım… Başrol için uygun görülen ve dublajlı bir performansla karşımıza çıkan Gizem Salkım’ın ise ilk sinema deneyimi. Neyse ki kadroda onun amatörlüğünü gözümüze sokacak bir isim yok. Filmin mekan seçimi de hatalı. Konu Hz. Süleyman ve antik çağlardan gelen kadim kötülükler olunca biraz daha doğuya kaymak gerekiyor. İlk film Mardin’de çekilmişti ve bu bölgenin dokusu hikayeye hizmet ediyordu. Burada ise bir Ege köyünden daha uzakta değiliz ve bu köy başka korku filmlerinde de karşımıza çıkan tanıdık bir yer artık. Filmin en büyük günahı ise finaldeki sürprizini daha en başından açık etmesi… Evet, o maskenin arkasında kimin olduğunu anlayabiliyoruz!
Büyü 2, türün meraklılarına gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir film değil. Ticari bir sinema örneği olarak salon gösterimi için standartları tutturabildiğini de düşünmüyorum. Bundan 13 yıl önce gösterilen ilk filmi çok ciddiye almamış, o yoklukta dahi gülüp geçmiştik ancak o bile devam filminin yanında bir başyapıt gibi duruyor. Keşke bu filmler, dışarda olduğu gibi, DVD’de falan karşımıza çıksa, biz de B Film meraklıları olarak arayıp bulsak. O zaman işin farklı bir algısı ve değerlendirmesi olacak ama neredeyse her basmakalıp korku filminin aşırı iddialı bir şekilde vizyona sokulmasına gerçekten anlam veremiyorum. PR’cılar üstlerine düşeni yapmaya çalışıyor ancak eldeki malzeme bunu kaldırmıyor.
Bu olumsuz eleştirinin altında, filmine basın gösterimi yaparak eleştirmenlerden kaçırmayan yapımcısına teşekkür ederim. Keşke karşıma iyi bir film çıksaydı ve Türk korku sinemasına olan hoşgörümden faydalanabilseydi. Bunu gerçekten isterdim.