I’ll See You in My Dreams 2003 yılı mahsulü Miguel Ángel Vivas tarafından yönetilmiş olan Portekiz yapımı bir kısa film. Yönetmenin bu film öncesinde El hombre del saco (2002) adlı bir kısası ve Reflejos (Reflections, 2002) adlı bir uzun metrajlı gerilim filmi mevcut.
Yaklaşık 20 dakikalık bir kısa olan I’ll See You in My Dreams, ismini 1920’lerin çok popüler bir şarkısından alıyor. Açılış jeneriğinde kullanılan parça eski bir plaktan cızırtılarla birlikte sunulunca etkileyici bir hava kendiliğinden oluşuveriyor. Kapanış jeneriğinde ise izleyenleri daha başka bir sürpriz bekliyor. Ünlü Portekizli metal grubu Moonspell açılıştaki şarkıyı bu film için coverlamış. Moonspell coverını da ziyadesiyle sevdim. Final için şık bir tercih olmuş.
Film Lúcio’nun iç sesi ile başlar: Trees, trees, and more trees… I’m so sick of it! I don’t know what the hell I’m doing in this damned village! Everyday’s the same. But there’s something that I really can’t stand… If there’s something that I can’t stand in this place… It’s these fucking zombies! (Ağaçlar,ağaçlar, ve daha çok ağaç… Bunlardan çok sıkıldım. Bu lanet kasabada ne yaptığımı bilmiyorum. Her gün aynı. Ama katlanamadığım tek bir şey varsa… Eğer burada katlanamadığım tek bir şey varsa… O da bu lanet zombiler!) Bir yerde bu iç ses her şeyi özetler. Kırsalda bir köyde yaşamakta olan Lúcio, köyde sağ kalmayı başarabilmiş bir avuç insandan biridir. Günleri evi ile köydeki bar arasında gidip gelmekle ve nereden nasıl ortaya çıktıkları belli olmayan zombileri öldürmekle geçer. Karısı Ana da zombi olmaktan kurtulamamış, ama öldürmeye kıyamayan Lúcio onu bodruma kilitlemiştir. Bir gün barda Nancy (ki sanırım köyde sağ kalan son kadın) kendine sulanan bir adamı terslerken Lúcio ona yardım eder. Bu yardımının karşılığını da yatakta alır. Ancak büyük bir hata yapar. Nancy ile kendi evinde beraber olur.
Zombiler Romero hayranlarını memnun edecek şekilde ağır aksak yürüyorlar. Koşturup duran zombilerle pek hoşlaşmıyorum. Fakat buradaki zombiler biraz farklı. Her türlü alet edevatı kullanmakla kalmıyorlar, düşünebiliyorlar da. Onu bırakın, yaşayanlar için bir şeyler hissedebiliyorlar. Madem beyinler aktif durumda, neden yapamasınlar? Zaten türün büyük ustası Romero da Land of the Dead‘de (2005) benzer bir noktaya doğru ilerlememiş miydi?
Düşük bütçesine rağmen zombi makyajları gayet başarılı. Bunun ötesinde yönetmen Vivas, köşe taşı olan birçok korku filmine saygı duruşu niteliğinde sahneler çekmiş. Mesela Evil Dead‘den anımsadığımız, yerde baygın yatan zombinin kafasından çekilmiş olan plan aynen kullanılmış.
Kahramanların isimleri de pek manidar. Lúcio ile Lucio Fulci’ye, Dário ile Dario Argento’ya, Sam ile de Sam Raimi’ye birer selam gönderilmiş. Ayrıca Portekiz’in ilk zombi filmi olmak gibi bir iddiası da var.
Bu kısadan çıkaracağımız en büyük ders ise şu şekilde özetlenebilir; “zombilerden daha tehlikeli olan bir şey varsa, o da kıskanç bir kadındır.” Ne yapıp edip bu kısayı mutlaka izleyin. Tek kelimeyle harika!
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca
CG Enternasyonel gururla sunar… Şaka bir yana, orada bulup bir merakla hızla arşivime katmıştım bu filmi. O kadar zaman geçmiş, yüzüne bakmadığımı hatırladım bu yazıyı görünce. Şımarıklık bu işte… Hemen izliyorum!
bu filmi tek beğenmeyen ben miyim acaba?
Can, aslında filmi beğenmeyen çok kişi var ama neden beğenmediğin önemli. Burada beklentiler ön plana çıkıyor sanırım. (Senin neden beğenmediğini merak ettim.)
Film beni çok şaşırttı. Etrafta farklı ülkelerden onlarca düşük bütçeli zombi filmi kaynıyor. Birçoğu o kadar kötü ki izleyemiyorsun bile. Ben gene o tarz bir filmle karşılaşacağımı düşünmüştüm ama I’ll See You in My Dreams beni feci yanılttı. Zombi istilası altındaki köy (şehir, ülke, dünya) atmosferini başarıyla kotardığını düşünüyorum. Zombiler hoş. Kamera açılarını ekstra çok beğendim. vs vs vs…
Zombilerin davranışını beğenmedim açıkçası. Hiç bir davranış temeli, bi mantığı yok bu filmdeki zombilerin. Yönetmen ne isterse onu yapıyolar öyle. Return of The Living Dead filmlerindeki gibi. İnsanları zombi kavramından nefret ettirir bunlar.
Sonra o kızın zombiye yumruk atması falan..
bi de üstüne üstlük makyajları da hiç beğenmedim.
Bi tek eski karısını kafeste tutması detayı güzeldi. Bi de seks sahnesi baya etkileyiciydi entersan bi şekilde…
finaldeki Moonspell şarkısı iyiydi.
Zombilerin davranışı konusunda haklısın. Çok keyfi olarak ortaya çıkıp kayboluyorlar. Ortaya çıktıklarında da sahneye uygun hareket ediyorlar ama bunu kısa film olmasından dolayı göz ardı edebiliyorum. Uzun metraj olsa dediğin durum çok daha fena sırıtır.
Zombi makyajları konusunda sana hak veremeyeceğim, sonuçta bu düşük bütçeli bir kısa. Makyajları da ona göre değerlendirmemiz gerek. Büyük bir prodüksiyon yok ortada. Artı buna rağmen beğendim. Gerçi makyaj konusunda bir yere varamayız, beğenirsin ya da beğenmezsin, çünkü ortada “olmayan bir şeye” benzetilmeye çalışılan oyuncular var, zombi böyle olur şöyle olur diye bir kural yok ya da var ben bilmiyorum.
Kızın zombiye yumruk atmasına çok güldüm ya.
Aslında beni yakalayan nokta atmosfer oldu. Zombi istilası altındaki bir dünya hissini bana daha ilk sahnede aktardı.
yani, ne bilim ben ısınamadım hiçbi şekilde abi.
Önümüzdeki filmlere bakıcaz artık…
İlginç bir filme benziyor Cg’den hemen listeme ekliyorum. Moonspell demişken Wolfheart her rockerın arşivinde olması gereken bir albümdür dinlemeye doyamam. Zaten ondan sonra çok değiştiler.