Lucid Dreaming: İnsanın uykuda olduğunu fark ederek rüyasını değiştirebilme durumu.

Yeni sezonun en çok merak uyandıran yapımı Inception sonunda sinemalarımıza teşrif etti. The Dark Knight ile ününe ün katan Christopher (Jonathan James) Nolan’ın sonraki adımı acaba sonu mu olacaktı, yoksa seyirci artık oturmuş bir yönetmen sinemasının zevkini mi sürecekti?

Nolan bu son fantezisinde Lucid Dreaming’e sırtını dayayarak kendine uçsuz bucaksız bir özgürlük ortamı sağlamış. Inception, “Birbirlerinin rüyalarını paylaşan insanlar, herkesten gizledikleri sırlara ortak olabilir mi? Ve hatta bir insanın gerçek yaşamına etki edebilecek, kişiliğini değiştirecek bir fikri rüya aracılığı ile o insanın beynine yerleştirebilmek mümkün mü?” sorularından ortaya atarak seyirciyi düşündürmek istiyor.

Yarattığı bu evreni yine bildiği ve daha önce onlarca kez çalıştığı isimlerle doldurmayı tercih eden Nolan, Ocean’s Eleven’dan sonra en güçlü kadrolardan birini filminde kullanmayı başarmış. Zaten özünde bir hırsızlık hikayesi olan filmi, tek kelime ile Ocean’s Eleven’ın rüyalara dadanması olarak özetleyebilirim.

Kadroda yönetmenin her filminde görmek istediği Michael Caine, Cillian Murphy ve Ken Watanabe gibi oyuncuların yanında Leonardo DiCaprio, Joseph Gordon-Levitt, Ellen Page, Marion Cotillard gibi isimler bulunuyor. Görselliğin ve Hans Zimmer’ın filmle birebir örtüşen bestelerinin gerilimi sağlamadaki gücü bu dev kadro ile de tamamlanıyor.

Yine de Ken Watanabe gibi bir ismin filmde çok silik kaldığını düşünüyorum. Aksiyon sahnelerinde kendisinden yararlanılmaması beni oldukça şaşırttı. Belki de Nolan özellikle yakın dövüş sahnelerinde yeteneklerini sergileyeceğini düşündüğüm Watanabe’nin farklı bir yüzünü seyirciye yansıtmak istemiştir.

Inception 02

Senaryo filmde mükemmele yakın diğer unsurların yanında pek de tatmin edici gelmiyor. Özellikle rüyaları manüpüle edilebilmesi düşüncesi bu kadar heyecan verici iken çok daha iyi bir olay örgüsü yaratılabilirdi. Ancak konu şirket bilgilerinin çalınması, dev bir holdingin çökertilmesi ekseninde sıkıştırılınca, ekibin başarısı ya da başarısızlığı seyirciyi çeken bir unsur olmaktan çıkmış.

Bu noktada Nolan, Dominic “Dom” Cobb (Leonardo DiCaprio) karakterine babalık rolünü de yükleyerek çıkmaza düşürüp konuya biraz daha anlam katmak istemiş. Ancak yine de her aksiyon filminde dünyaların kurtarılması temasına alışkın olan seyirci bu kısır gerilimi ne derece sineye çekebilir?

Christopher Nolan son yıllarda yükselen kariyerini Inception ile pekiştiriyor diyebiliriz, ancak bana göre hala Memento’nun üstüne bir tuğla koyabilmiş değil. Inception yeni projelerine kadar görsellik olarak en önemli yapıtı sayılacaktır. Her zaman seyirciye yeni ufuklar açmayı seven Nolan rüyalarla ilginç bir oyun yaratmış.

Gerçeklik ve rüyanın filmin ilerleyen bölümlerinde git gide iç içe geçmesi ilk defa yaşadığımız bir senaryo olmasa da, daha önce bu kadar dev sahnelerle ortaya konulmadığını söyleyebilirim. Harcanan emek ancak beyaz perdede gerçek değerini bulacaktır.

Ancak tüm bu eşsiz görsellik ve Nolan’ın mükemmeliyetçiliği daha önceki işlerinde olduğu gibi eğlence kısmını geri plana atıyor. Nolan sinemasının Memento’dan sonraki gelişiminde benim için asıl problem de bu oldu. Batman Begins dışında eğlence sinemasına yakın işlerinde seyirciyi çok yorduğunu ve sıktığını düşünüyorum. Inception özünde Ocean’s Eleven, Italian Job ve hatta kar sahneleri ile James Bond’dan parçalar taşısa da özellikle Matrix’den beslenen bir film. Hatta filmde yakın dövüş stiline, donuk tipine, yalanmış saçlarına dikkat edecek olursanız Neo’nun klonu diyebileceğimiz Arthur(Joseph Gordon-Levitt) gibi de bir karakter mevcut. Ancak filmin ilerleyen yıllarda Matrix gibi bir kült olamayacak olmasının ana nedeni Matrix’deki eğlencenin Inception’da çok ağır ve uzun sekanslar ile boğuluyor olması.

Artık filmlerin açılışında sondan bir önceki sahneyi gösterme işine de son verilmeli. Kanıksadığımız bu durum artık sürprizden çok sonu açığa çıkardığı için seyir zevkini düşüren bir sonuç yaratıyor.

Aslında Nolan hala çok ciddi bir film çekip batma tehlikesi ile karşı karşıya kalmak ile sinemanın eğlence sektörüne hizmet etmek arasında gidip geldiğini Inception ile gösteriyor. Filmin ana problemi bu kadar açık uçlu ve eğlenceli bir hikayeyi çok fazla ciddiye alması aslında. Eğlence sineması için çok uzun diyaloglar ve sahneler içermesi hedeflediği kitleyle örtüşmüyor.

Yine de tüm bu problemlere rağmen film gişede oldukça iyi bir açılış rakamına ulaştı. Açık uçlu sonu da “Acaba devamı çekilir mi?” sorusunu akla getiriyor. Nolan acaba ilerleyen yıllarda sinema sektöründe oynadığı havalı filmlerin mükemmeliyetçi yönetmeni rolünde devam mı edecek yoksa Memento ya da Insomnia gibi daha naif ama vurucu işlere de imza atacak mı? Bunu hep beraber bekleyip göreceğiz.

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

26 Comments Leave a Reply

  1. Uzun zamandır merakla beklediğim film. İzlemek için sabırsızlanıyorum. Duyduğuma göre Matrix’in tahtına el atacakmış. :)

  2. Umarım bu kadar övgüden sonra kötü bir film çıkmaz. Çok reklamı yapıldı çünkü.

  3. insomnia bok gibi idi. inception rulzzz. (moderasyondan geçmez bu yorum)

  4. daha filmi izlemedim, ama “Ve hatta bir insanın gerçek yaşamına etki edebilecek, kişiliğini değiştirecek bir fikri rüya aracılığı ile o insanın beynine yerleştirebilmek mümkün mü?” sorularından yola çıkarak seyirciyi düşündürmek istiyor demişsin ya masis, aklıma henri fredrick blanc’ın “l’empire du sommeil” (uyku imparatorluğu) adlı romanı geldi. uykulara reklam alıyorlardı .) izleyelim bakalım .)

  5. İyice sindirmeden hakkında bir kaç kelam edilmesi zor bir sinema filmi…Son zamanlarda perdeyi gerçekten bu derece “dolduran” başarılı bir filme rastlayamamış olmanın hazımsızlığı da malumunuz…Tek kelimeyle açıklamak ise imkansız…Inception, Hollywood’dan umud kestiğim bir dönemde ilaç niyetine kabul edebileceğim leziz bir yapım…

  6. Genel yorumlardan anladığım kadarıyla bu filmi bir kere izlemek hiç bir sinemasevere yetmeyecek. Yorumların bu kadar olumlu olması, imdb puanı vs. her şey beklentiyi o kadar yükseltiyor ki… henüz izleyemedim ne yazık ki.

  7. Masis, sanırım filmi beğenmemişsin ve biraz yumuşak bir yazı yazmayı tercih etmişsin:) Açıkçası filmin ilk bir saatini beğenerek izledim ama daha sonrasında geçen her dakika film bitsin diye bekledim. Filmin senaryosunu da yazan Nolan sanırım kendi senaryosunu çok beğenmiş ve konuyu 2,5 saate sığdırmış:)Rüyalar üzerine kurulu 2,5 saatlik bir filmin neredeyse tamamının aksiyon filmi havasında olmasını yadırgadım. Konusu gereği “ne zaman ters köşe yapacak” diye seyredilen bir filmde ana hikayenin ne olduğu ve bu ana hikaye üzerine ne anlatıldığı biraz birbirine girmiş. Bunlar dışında; filmin müziklerini ilk baştan beğendim ama daha sonra hiç durmadan film boyunca devam etmesi sinirimi bozdu. Yazıda geçmiyor ama Nolan’ın “Prestige” filmini çok beğendiğimi de eklemek isterim. Film için notum: 6,5

  8. Ben filmi begendim. Hic bir beklenti icinde degildim ve acikcasi oncesinde ilm hakkinda hic birsey okumadim.

    Leonardo di caprio disinda filmde beni rahatsiz eden bir durum yoktu.

    ancak film bence matrixten ziyade cronenbergin existenze filminden besleniyor gibi :)
    Ruyalarin icice gecmesi ile existenzeta kurulan mantik cok daha yakin bence. Bu yuzden dahiyane bulus ve acaip bir hikaye olarak gormedim hatta existenze i baska bir noktaya tasimis gibi geldi bana. Sadece ruya icinde dolasarak mimara anlatmasi ile neo morpheus muhabbeti gibiydi…

    Masis eklememeis ama Fischerin kapiyi actiginda babasinin yataktaki hali 2001 uzay macerasi ve Dom un yarattigi bos kentin ise maymunlar cehenneminin terkedilmis insan kenti hatirlattigini ekliyelim.

    bazen cok film izledigimizde bunlari yazinca elestirel bir duruma dusuyoruz oysa sanirim analiz yapmak ve izledigi filmlerde diger filmlerde gordugumuz ortak noktalari yakalamak gayet dogal ve bence cok guzel birsey. O yuzden james bond tespiti super olmus.

    Onemli olan filmelrdeki benzerliklerin film izleme zevkimizin onune gecmemesi. Bu acidan bakinca film bende hayalkirikligi yaratmadi ve zevk verdi bunun disinda medya yeni matrix diye pompalayabilir ama bize ne :)

    masisin yazisinda katildigim en onemli nokta ise:
    “Artık filmlerin açılışında sondan bir önceki sahneyi gösterme işine de son verilmeli. Kanıksadığımız bu durum artık sürprizden çok sonu açığa çıkardığı için seyir zevkini düşüren bir sonuç yaratıyor.”

  9. ” Ancak filmin ilerleyen yıllarda Matrix gibi bir kült olamayacak olmasının ana nedeni Matrix’deki eğlencenin Inception’da çok ağır ve uzun sekanslar ile boğuluyor olması. “.

    Direk aklımdakini yazmışsın rüyamamı girdin ne? yukarıdaki bir yana film gerçekten çok iyi heleki o 3 lü uyanma sahnesindeki kurgu müthişti.

  10. Tüm güzel yorumlar için teşekkürler. Erdem aklın yolu bir diyelim: )

  11. çok güzel bir yazı, kaleminize daha doğrusu klavyenize sağlık. Ne düşünüp de ifade edemediysem okudum, rahatladım. Seni de sevemedim Inception, nedir benim problemim bilmem?

  12. Beklediğim gibi defalarca izleyeceğim bir film olmuş. Müzikleri olağanüstü. Yazıdaki eğlence kısmı eleştirisine de katılmıyorum. Daha doğrusu problem olarak görmüyorum. Zaten Nolan’ın şimdiye kadar çektiği hiç bir filminde de derdi bu olmadı ki. Çizgisinden farklı bir film değil Inception. Filmin gerçekten gerilim havasında tedirgin edici bir atmosferi var. Ama zaten bir sürü büyük bütçeli eğlencelik aksiyon filmleri mevcut piyasada. Bu gibi filmler lazım asıl seyirciye ve Nolan bunu dünya çapında başaran az sayıda sinemacılardan biri.

  13. O konu dışında yazıya katıldığımı da belirteyim. Ayrıca umarım devamı gelmez de bu haliyle kalır Inception.

  14. Valla ne yalan söyleyeyim ben epey sevdim filmi. Eskisi gibi iyi filmler yok ki artık. Bu çöl ikliminde iyi geldi Inception… Aşağıda Beyazperde için yazdığım yazı var:

    Aslında Başlangıç’da ilk kez uygulanmış olan bir fikir yok! 60’lerin “ekip filmleri” şablonunu alıp içine rüya katmanları arasında gezinerek fikir çalmak gibi bilim kurgusal bir hırsızlık fikrini katarsanız ortaya bu hikâye çıkıyor. Ama işin arkasında uzun zaman önce dosta düşmana rüştünü ispatlamış, sakallı biraderleri (Spielberg, Lucas) Anılar 9 albümüne postalamış, son büyük hikâye anlatıcılardan Christopher Nolan gibi bir yönetmen varsa, ortaya Türkiyelilerin sinemaya gitmekten imtina ettiği Temmuz sıcağında bile mutlaka görülmesi gereken bir film çıkıyor.

    Başlangıç, hepsi işinde uzman bir fikir çalıcılar takımının aralarına katılan yeni yetme ama umut vadeden bir rüya inşacısı ile birlikte bu defa fikir çalmak yerine fikir enjekte ederek, tekelleşme yolunda dev adımlarla ilerleyen bir şirketi çökertmeye çalışmalarını anlatıyor, ama ne anlatmak… Yüksek bir noktadan başlayan aksiyon ve gerilimin giderek daha da çoğaldığı, tırnaklarınızı yiyerek seyredeceğiniz 148 dakikalık müthiş bir görsel labirent bu…

    Christopher Nolan senaryosunu, yere göğe sığdırılamayan ama benim ilkokul piyesi bile yazdırmaktan çekineceğim popüler Hollywood senaristlerinin aksine seyircinin geri zekâlı olmadığını varsayarak yazmış ve iyi yapmış. Amerikan TV’leri bir sürü zeki dizi ile dolup taşarken iyice aptallaşan ve lunapark eğlencesine dönüşen Kuzey Amerika sinemasının bu tür dokunuşlara şiddetle ihtiyacı var. Giderek yükselen aksiyonun kahramanlarımız rüya katmanlarında bir alt seviyeye indikçe olay örgüsünü anlamayı bir miktar güçleştirdiğini kabul ediyorum ama Nolan’ın üst seviye yönetmenliği finale giderken her şeyi basitleştiriyor ve tüm hikâyeyi benimsemiş bir şekilde filmden çıkmanızı sağlıyor. “Rüya katmanları arasında ki zaman farklılaşmaları” ve “farkındalık yaratan totemler” gibi fikirler filmi çok daha lezzetli kılmış.

    İlerleyen yaşı sebebiyle olsa gerek, bebek yüzlü karakter oyuncusu olmanın lanetinden sıyrılan Di Caprio ise Zindan Adası’nın sanrılarından idmanlı bir şekilde rahat ve inandırıcı oynuyor. Ona eşlik eden oyuncular arasında öne çıkanlar ise Juno’dan tanıdığımız Ellen Page ve çok beğendiğim Japon aktör Ken Vatanabe oldu. Batman Başlıyor’un “Korkuluk”u Cillian Murphy ise bir Nolan filminde daha gayet başarılı bir şekilde işadamı Robert Fischer karakterine hayat veriyor.

    Bir bilim kurgu filminin en çok ihtiyacı olan şey belki de görsel efektler… Burada da Double Negative ve Plowman Craven & Associates devreye giriyor ve ILM ya da Zeta’nın işlerini aratmayan fakat filmi CGI’a da kurban etmeyen temiz ve inandırıcı bir işe imza atıyorlar. Leonardo Di Caprio’nun oynadığı başkarakter Cobb ve eşi Mal’ın yarattığı rüya dünyası sekansları özellikle görülmeye değer.

    Hans Zimmer, bu dünyadan olmadığına inandığım bir müzik dâhisi ve çok inandığım, “iyi filmlerin, iyi müzikleri vardır…” kuralına uygun düşecek şekilde, en beğendiğim işi olan Gladyatör’u bile aşan bir film müziği çalışmasına imza atmış Inception’da…

    http://www.beyazperde.com/sinekritikdetay/2240

  15. :( Ben Ocean’s Eleven vari yada matrix vari bir yapı pek göremedim insanların rüyaya bir makine ile bağlanmaları haricinde. Bu film aslında
    @ Murat Tolga Şen arakadaşımızında dediği gibi
    İçerdiği sinematografi ile asla küçük ekrana sığmayacak kadar görsel ve zihinsel bu deneyimi kaçırırsanız yazık olur.

    Keşke imax olarak türkiyede izleme sansımız olsa idi.

    James Cameron sinemaya 3D yi Nolan ise İMAX tekniği ile bir filmin ne kadar güzel bir şekilde çekileceğini sinema severlere gösterdi diye düşünüyorum bilmiyorum hatamı ediyorum.

  16. IMDB notunu 9 olarak gördügimde, sasırıp bu filme gidecegim demistim, arkadasım da çok övmüştü ve bugün filmi sinemada izledim. İlginç bir fantastik aksiyon ancak bana kalırsa 9 edecek bir film değil. 6,-7,5 arası bir not alabilir. Filmde bir minübüs sahnesi var ki evlere şenlik, suya düşmek bilmeyen bir minübüs var… :) Filmi izleyenler diyebilirler ki rüya anı ile realite arasında zaman farkı var (ki aslında minübüs de rüya) iyi de bir minübüs bir film haricinde nasıl ve neden yavaş çekimle düşer ki? Bu sahne hatalı olmuş. Minübüs normal hızda düşerken aynı anda rüyada olanlar gösterilmeliydi. Bunun dışında rüyalar soyut, sembolik de olur bu insanların hiç bilinçaltında yaratık..vs yok mu,(ki olmaması garip) bence rüya sahneleri (bitişik çelişik mekanlar dışında) biraz fazla dünyevi olmuş. Ayrıca filmin ikinci yarısı oldukça gürültülü olup pek sıkıcı geldi ancak sonu güzeldi.

  17. Şu minibüsün düşme sahnesini az açmak istiyorum, çünkü üstte biraz karman çorman kalmış. Rüya içinde rüya durumu var bu sahnede ancak burada görüntünün yavaşlaması nasıl açıklanabilir? Yönetmenin bu müdahalesi, filmin içindeki zamanının akışını bozup filmi zaman çelişkisi içine sokmaktadır. Şöyle ki; hangi insan yavaş çekimde rüya görür, ya da görmüştür? Anlatılmak istenen ile anlatış biçimi arasında çelişki var… Sinemada anlatıcı hatası olarak, ders olarak gösterilebilir kanımca. Bu konuda eleştirilerinizi ve yorumlarınızı beklerim. Belki de ben yanılıyorumdur, çünkü bilemiyorum… Saygılarımla.

  18. Inception öyle bir film ki görsel ve teknik olarak ne kadar iyi olduğu tartışmasızsa orijinal bir senaryo olarak da o kadar tartışmalıdır. (iyidir)

    Imdb’nin şu sayfasına baktınızmı hiç?

    http://www.imdb.com/title/tt1375666/faq

    Burada bile dünyanın sorusu var ama bir çoğu kesin cevaplar vermiyor. Örneğin filmin sonunda gerçekliğe geçiş yapıldığına mı yoksa başka bir rüya aşamasında olunduğuna mı dair kesin bir yorum yok. Sadece teoriler var.

    http://www.imdb.com/title/tt1375666/faq#.2.1.37

    Filmi bir kere izleyebildim. Henüz sinema dışında bir alternatif olmadığından ikinci kez izleyip idrak edemedim. Ama çıktığında defalarca izleyeceğim aynı “Kara Şövalye”de olduğu gibi. (Christopher Nolan’a selamlarımı gönderiyorum)

    Xebdor senin sorunun açıklaması ise şu şekilde. Rüya içinde rüya şeklinde gelişen olaylarda minibüsün düşüşü ağır çekimde olmuyor. Daha doğrusu ağır çekimde gösteriliyor ama bu görsel olarak estetik görünsün diye yapılmıyor. Bilindiği üzere Inception’da rüyalar içerisinde aşamadan aşamaya geçiliyor. Toplamda 3 aşama. Ancak her aşama değiştiğinde zaman kavramı da değişiyor.

    http://www.imdb.com/title/tt1375666/faq#.2.1.58

    Gerçek zamandaki 10 saat, 1. aşamada 1 hafta, 2. aşamada 6 ay, 3. aşamada 10 yıl olarak görülüyor. Buna mukabil olarak 1.aşamadaki 1 haftalık sürede gerçekleşen minibüsün köprüye düşmesi olayı 2. aydaki 6 aylık süreye eşit oluyor. Dolayısıyla 2. aşamada oteldeki olaylar sırasında 1. aşamadaki minibüsün düşüşünün ağır şekilde gerçekleşmesi zaman farklılığından oluyor. Yani onlar yavaş çekimde rüya görmüyorlar zaten başka başka aşamalarda oldukları rüyaların görüntüleri bize o şekilde yansıyor. Rüyalarla ilgili yaratık yorumuna ise şunu diyebilirim ki eğer Nolan bunu bir yaratık filmine dönüştürmek isteseydi eminim yine üst düzey bir iş çıkarırdı. Ama ne hikaye, ne filme baktığımızda öyle bir amaç görülmüyor.

    Benim de daha bir çok cevabını alamadığım ya da tam çözemediğim olay var filmde. Ama bu filmi daha da güzelleştirmiyor mu? “Inception” bence abartıldığından değil hak ettiğinden dolayı son 10 yılın en iyi filmidir. Ve kesinlikle defalarca izlenmesi gereken modern bir sinema şaheseridir.

  19. şu çok basit gerçeği tekrar hatırlamakta fayda var: ekranda/perdede gördüğümüz hiçbir şey gerçek değil.

    seyrettiklerimizin sahteliği bir yana, “kesme” denen bir şey var: iki adamı karşılıklı konuşurken görürüz, pat diye başka bir şehirdeki kadının yataktan kalktığı sahneye geçeriz, sonra birden tekrar konuşan o iki kişiye döneriz. zihnimiz bunu garipsemez, o kesmeler arasındaki boşlukları zihnimiz doldurur, sanki kesintisiz bir akışmış gibi seyrederiz.

    özellikle aksiyon filmlerinde çok kullanılan bir tekniktir; kahramanımızın yana sıçrayarak ateş etmesi yavaş çekimde gösterilir. bunun anlamı adam tüy gibi yavaş yavaş süzülebiliyor demek değildir. yönetmenin seyircide estetik bir etki yaratmak için tercih ettiği bir yöntemdir sadece.

    inception’da yavaş çekim estetik bir yöntem olarak kullanıldığı gibi (mesela filmin başlarında cobb’un küvete düştüğü, ya da cobb ve arianne’nin paylaştığı rüyada bütün şehrin dağıldığı sahnelerde) minibüsün suya düştüğü sahnede bir zorunluluk. minibüsün bir kaç saniyede düşmesi sırasında diğer rüya katmanında saatler geçiyor. eğer minibüsü normal hızında gösterecekseniz, o alt rüya katmanlarında geçen saatleri nasıl aktaracaksınız?

    kısacası o minibüs öyle yavaş yavaş düşmüyor, yönetmen bize yavaş çekimde gösteriyor. ayrıca filmde seyrettiklerimiz bizim rüyamız değil, biz filmdeki karakterlerin rüyalarını seyrediyoruz.

    filmdeki rüyalarda neden fantastik, uçuk kaçık yaratıklar olmadığına gelince: cobb ve ekibi o rüyaları dizayn ediyorlar, kullandıkları ilaç ve makinelerle istedikleri rüyaları gördürüyorlar. ve bunu belli bir amaç için yapıyorlar. gerekli olsaydı ejderhalı, uzay gemili rüyalar tasarlarlardı.

  20. Sn Gorcun

    “Gerçek zamandaki 10 saat, 1. aşamada 1 hafta, 2. aşamada 6 ay, 3. aşamada 10 yıl olarak görülüyor. Buna mukabil olarak 1.aşamadaki 1 haftalık sürede gerçekleşen minibüsün köprüye düşmesi olayı 2. aydaki 6 aylık süreye eşit oluyor. Dolayısıyla 2. aşamada oteldeki olaylar sırasında 1. aşamadaki minibüsün düşüşünün ağır şekilde gerçekleşmesi zaman farklılığından oluyor. Yani onlar yavaş çekimde rüya görmüyorlar zaten başka başka aşamalarda oldukları rüyaların görüntüleri bize o şekilde yansıyor. ”

    Teşekkür ederim bunu gözden kaçırmışım. Ancak gene de o sahnenin o kadar uzun sürmesi, filmdeki bir hata gibi geliyor bana ama dediğiniz gibi bakarsak, durum kendi içinde açıklanmış oluyor. Sağolun, saygılar.

    Sn Akhan, sizin söylediklerinize gelince:

    “obb ve ekibi o rüyaları dizayn ediyorlar, kullandıkları ilaç ve makinelerle istedikleri rüyaları gördürüyorlar. ve bunu belli bir amaç için yapıyorlar. gerekli olsaydı ejderhalı, uzay gemili rüyalar tasarlarlardı.”

    Dediğiniz konu bilinçaltı kontrolüne giriyor, fakat şu var ki, mesela başkasının bilinçaltına girdiklerinde kontrolü nasıl sağlıyorlar? Bu, biraz kapalı kalıyor. Ancak Sn Gorcun’un dediği gibi “Inception öyle bir film ki görsel ve teknik olarak ne kadar iyi olduğu tartışmasızsa, orijinal bir senaryo olarak da o kadar tartışmalıdır.” İyidir anlamında söylemiş o bunu ancak bence farklı, çok iyi ancak çelişkileri olan bir senaryo bu. Örn; rüyalar aksiyon filmi gibi tasarlanmış ancak (rüya gören) bizler biliyoruz ki rüyalarda kan akma nadiren olduğu gibi(vurulma sahnesi) duvardan geçmek de mümkündür ve o duvarın yıkılması da gerekmez geçmek için. Neyse…

    Çok sağolun, vakit ayırıp da yazdıklarınız için. Saygılar,
    sevgiler.. :)

  21. favori filmlerimden biri oluverdi gitti. izlerken beni içine çekebilen güzel bir yapıt izlemeyeli çok olmuştu. izlerken bana rüyadayım hissini yaşatabilmesi önemliydi.

    özellikle (matrix’i severim ama) matrix’teki zorlama diyaloglarla karşılaştırıldığında samimiyetine diyecek birşey bulamıyorum.

    filmin ikinci yarısıyla ilgili olarak ben de aynı fikirdeyim. biraz sıkıştırılmış, kesilmiş olduğu kanısındayım, ilk yarıdaki devamlılık zayıflamış gibiydi.

    filmin başında sondan bir önce sahnenin gösterilmesi benim hoşuma gidiyor. bir örnek vermek istiyorum. klasik poker’de 5 kart dağıtılır ve kimse diğerinin elindekini bilmez. texas holdem’de ise herkesin 2 kartı olur yerde de oyun akışında 5 açık kart olur. ve emin olun texas çok daha keyiflidir. umarım anlatabilmişimdir.

    müzikler de olağanüstüydü. burada bir not eklemek istiyorum, Nolan kadroyu oluşturmadan önce Zimmer’a senaryoyu verip müzikleri yapmasını istiyor. Zimmer senaryoyu okuyunca “izin ver aşk teması kullanayım” diyor anlaşıyorlar. Zimmer iş ile ilgili hiç bir kare görmeden uzun kayıtlar yaparak Nolan’a gönderiyor ve filmin müzikleri cuk diye oturuyor…

    buraya kadar herşey çok güzel. ama senaryoda bazı notlar dikkat çekiyor. bazı sahneler için müzik için “Edith Piaf – Non, Je ne regrette rien” parçasını not düşüyor Nolan. dinlerseniz Zimmer’a nasıl bir ipucu verildiğini daha iyi anlayacaksınız. http://www.youtube.com/watch?v=Q3Kvu6Kgp88

  22. Gün itibariyle internet forumlarına düşmüştür. Saldırın :)

  23. Bu filmin ayrıca eleştrisi için veya filmi izledikten sonra tekrar eğlenmek için South Park ın 14. sezon 10. bölüm olan “insheeption” adlı bölümü izleyebilirsiniz.. Hatta izleyebilirsiniz demeyeyim de o bölümü izleyin diyeyim direk olarak.

  24. İzlenmesi gereken bir film,oyuncu kadrosu ve sahne efekleri çok iyi.Başrolde ki kişi bir makina buluyor ve insanların rüyasına giriyor ve kontrol ediyor.Bir süre sonra rüyalara girmeyi bırakıyor fakat bıraktıktan sonra bir adam vazgeçilmeyecek bir teklifte bulunuyor istediği bir populer insanın rüyasına girip onun zihnine birşeyler yerleştirmesi ve film in asıl başlangıç noktası oluyor ve asıl olaylar başlıyor.

  25. İnception
    Leonardo dicaprionun başrolünde oynadığı inception benim çok da ilgimi çekmedi.bu sanırım bilim kurgu tarzında filmlerin beynimi yormasında alakalı bir şey.çünkü olayların akışı oldukça karışık ve bir sahne izlediğimde bir anda sürprizler meydana geliyor ve bir önceki sahneyle bağdaştırmakta oldukça beynimi yordum. Bir filmi anlamaya çalışmak değilde onu akışında izlemeyi tercih ederim. Ama genel olarak baktığımda rüyanın derinliğini ve o rüyanın nasıl kontrol altına alındığını oldukça profesyonel bir şekilde anlatmışlar. Filmi kaliteli hale getiren en önemli noktalardan biri de belki de leonardo di caprionun başrolde oynamasıydı ve oyunculuğunu profesyonelce gerçekleştirmesiydi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

28 Days Later / 28 Gün Sonra (2002)

Yeni millenyum en çok zombi filmlerine yaradı. Bu patlamayı yapan

Twelve Monkeys / 12 Maymun (1995)

1996 yılında beş milyar insan bir virüs yüzünden ölecek. Hayatta