“Ben çoktan öldüm…”
İntikam… Get Carter (2000) filminde Carter öç alma yolculuğu boyunca ilerlerken, öldürülen kardeşinin eski patronu Brumby “İntikam almak işe yaramaz” diye ona akıl verir. Carter ise kısa bir an düşünüp “Tabi ki yarar” diye cevaplar. Belki gerçek hayatta öç almak işe yaramaz, bunu yapanlar aradıklarını bulamaz, bekledikleri huzura kavuşamazlar ama biz seyirciler için intikamın işe yaradığı bir gerçektir. Kahramanların onlara acı çektiren kötüleri cezalandırmalarını izlemenin verdiği büyük hazzı yaşamadan filmin tamamlanmasını istemeyiz. Hatta filmi bazen sırf bu intikamı görebilmek için izlediğimiz bile olur. Seyirciler için öcün alınması yeterli bir rahatlamadır ama filmdeki kahraman için de aynı şey söz konusu olabilir mi?
Öteki Sinema için yazan: MURAT KİRİSCİ
UYARI: Bu yazı; The Revenant, Kill Bill, V For Vendetta, Oldboy, Snatch, Get Carter, Gladiator, Braveheart, Leon, Crow, Mad Max ve The Godfather filmlerinin sonlarıyla ilgili bilgiler içermektedir.
İntikam; içerdiği yoğun öfke, ihanete uğramışlık, kayıp, acı, adaletsizlik, adaleti sağlama hazzına ulaşma arzusu gibi duyguları yoğun olarak içerdiği için sinemanın en çok kullandığı konulardan birini oluşturur. Gerçek hayatta intikam alma olasılığı çok düşük olduğundan, bu hayali cezalandırmalarla coşar, içimizin yağlarını eriterek doyum sağlarız. Başımıza gelen kötü olayların sorumlularını nasıl cezalandıracağımızın, nasıl sürüm sürüm süründüreceğimizin hayallerini kurmakla yetinip bunları gerçekleştirememenin çaresizliğiyle yaşamaya mahkum olurken, hayal ettiğimiz süründürmeler filmlerde karşılığını buluverir. Üstelik bazı intikamlar öyle görkemli olur ki, kahramanın duyduğu ve bize de yansımış olan acıdan filmin sonunda eser kalmaz.
Kill Bill (2003) bu tatminin en yoğun yaşandığı filmlerden biridir. Beatrix Kiddo onu öldürmeye kalkanlardan tek tek öcünü aldığı gibi, onlarla birlikte yüzlercesinin daha kanını döktüğü bir intikam macerası yaşar. Üstelik hepsi de olabilecek en iyi, en kanlı, en doyurucu intikamlar olur. The Revenant (2015) filminde de Hugh Glass’ın intikam alışını görürüz. Bin bir güçlüğe göğüs gererek hayatta kaldıktan sonra, oğlunu öldüren John Fitzgerald’tan filmin sonunda intikamını aldığında amacını gerçekleştirmiş olur. Ama bu iki intikam, süreç olarak büyük benzerlikler gösterse de sonuçlarına baktığımızda birbirine tamamen zıt şeylerle karşılaşırız…
Canavara Dönüşen İntikamcı
“İntikam yolculuğuna çıkan kişi iki mezar hazırlamalıdır” diyen Konfüçyüs intikamcı kahramanların kaderini özetlemiştir. İntikam filmlerinde yakınını kaybeden ve intikam almaya girişen kişi artık eski hayatını terk eder. Bir anlamda bu karakterin ölümüdür. Artık normal bir hayat sürmez ve intikam yolculuğundaki tek ölümcül amacıyla yaşamaya başlayan bir yaratığa dönüşür. En bilinen intikam filmlerinden Oldboy’da (2003) intikamını almak için pek çok kanlı eylem gerçekleştiren Dae-su “Ben artık bir canavar oldum” der. The Revenant’ta da Glass, ona Fitzgerald’ın peşinden gitmeye devam ederse öleceğini söyleyen Yüzbaşı’ya “Ben çoktan öldüm” diye cevap verir. Glass film boyunca, zorlu doğa koşullarına rağmen yalnızca intikam için ayakta kalır. Onu yaşatan tek şey, onu çoktan öldürmüş olan intikam duygusudur.
En iyi intikam filmlerinden biri olan Kill Bill, gelinliği kanlarla kaplanmış, yüzü yumruk ve tekmelerle parçalanmış Beatrix’in son nefes alış veriş sesleriyle açılır. Kafasına kurşun sıkıldıktan sonra onun cansız siluetini bir yerde yatarken görürüz. Böylece daha filmin başında gördüğümüz bu sahnede Beatrix ölmüştür. Komadan uyandığında ve sonrasında intikam almaya başladığında artık insan olmaktan çıkmış, yalnızca intikam için hayatta kalan bir varlığa dönüşmüştür. Başta Beatrix vurulduktan sonra olay yerine gelen şerif ona yeşil camlı gözlüklerin arkasından bakar. Bu resimde Beatrix suratındaki yara ve kanlarla birlikte bir zombiden, bir cehennem zebanisinden farksızdır. Şerif onun bir melek kadar güzel olduğunu söylerken, Beatrix hayata dönerek onun suratına kan tükürüp yaşam belirtisi gösterir. Beatrix artık yalnızca bir intikam meleğidir.
The Revenant’ta korkunç ayı saldırısından sonra ölümle burun buruna gelen Glass asıl, oğlu gözü önünde can verdiğinde ölür. Bu sahnede suratı insanlıktan çıkmış, korkunç bir hal almıştır. Film boyunca Glass pek çok kez ölüp ölüp dirilir. Canlı canlı mezara atılır, buz gibi sulara gömülür, uçurumdan düşüp bir atın içinde sabahlar. Beatrix de benzer şeyler yaşar. O da canlı canlı gömülür. Çöl sıcağında yalınayak kilometreler aşar, kılıç, sopa, gürz darbeleri alır, kaya tuzu dolu kurşunla vurulur, onun da nerdeyse yaralanmayan bir yeri, çekmediği acı kalmaz. Fakat Glass da, Beatrix de tüm bunlara katlanırlar. Çünkü hedefe ulaşırken yaşanan bu acıların hiçbiri, onları öldürmüş olan acıdan daha üstün değildir.
İntikamcı kahramanın aslında ölmüş olup zebani kılığına bürünerek intikam almaya girişmesi anlatımı The Crow (1994) filminde tam görsel karşılığını bulur. Eric Draven, onu ve sevgilisini öldürenlerden intikam almak için gerçekten mezarından çıkar ve bir başka korkutucu yüzle şiddet dolu intikam yolculuğuna başlar. İntikam filmlerinde kahramanın ölümü bazen intikamın sonunda gerçekten ölmesiyle perçinlenir. Gladiator’da (2000) Maximus öldürülen karısı ve çocuğunun intikamını alırken yine çoktan ölmüş birisidir. Film boyunca öte dünyaya yapacağı yolculukta geçeceği buğday tarlalarının görüntüleri ara ara gösterilir ve sonda da gerçekten ölerek yolculuğunu tamamlar.
Oldboy’da Dae-su, onu 15 yıl boyunca hapis tutan Lee’den intikam almaya girişirken asıl kendinden alınan bir intikamın konusu olduğunu öğrenir. Lee ise intikamını aldıktan sonra yaşamak için bir nedeni kalmadığından intihar eder. The Crow’da da Draven intikamını aldıktan sonra tekrar mezarına döner. V for Vendetta’da (2005) V, intikamını politik bir düzleme yaymıştır. V, üzerinde deneyler yaptıkları tesisteki korkunç yangında çoktan ölmüştür. Kostümünün altındaki canavarın intikam tutkusuyla, muhtemelen vücudundaki yaralar yüzünden korkunç acılar yaşayarak hayatta kalır. Onunki kişisel bir intikam olmaktan çıkar, toplumu da bu intikama ortak eder ve filmin sonunda da görkemli bir şekilde bunu başarır. Fakat kaderi yine aynıdır; intikamını tamamlayınca o da ölür. Braveheart’ta (1995) William Wallace’ın öldürülen sevgilisinin intikamını alması da V ile benzer bir yol izler.
The Revenant ve Kill Bill’de ise intikam alan kahramanlar insanlıktan çıkıp zebaniye dönüşseler de filmin sonunda yaşamaya devam ederler. Ama intikamlarını alarak amaçlarına ulaştıklarında bulundukları konum ve duygu durumu birbirinden çok farklıdır…
İntikamın Doyumu
Pek çok intikam filminde ise kahraman hiçbir anlamda ölmez. Özellikle ucuz macera filmlerinde intikam olgusu, aksiyonun tetikleyicisi ve bahanesi olarak kullanılır. İntikam alınınca da kahraman güle oynaya hayatına devam eder. Jack Carter’ın, intikamını aldıktan sonra her şey yoluna girmiş gibi gülümseyerek yoluna devam etmesi -önceki çevrimin aksine- onu seyircilerle aynı konuma taşır. Carter filmdeki karakterinden uzaklaşıp filmi izleyenlerden biri oluverir. Kardeşinin öldürülmüş olması, yeğenine yaşatılanlar artık kolayca unutulabilecektir. Daha önce dediği gibi, herhalde intikam işe yaramış olmalıdır. Daha gerçekçi filmlerde ise kahraman kaybettiği yakınının yasını tutmayı sürdürür. Acılar seyirci için ortadan kalksa da karakterler için değişen pek bir şey olmaz. Öldürülmüş olan sevdiklerinin yokluğuyla ve intikam çabalarının bu yokluğa ilaç olamaması gerçeğiyle yüz yüze kalırlar.
Belki seyirciler gibi kahraman da çoğu zaman tatmin olmuş görünür ya da belli bir rahatlama haline kavuşur. Ama bu rahatlama hali aldatıcı olsa gerek. The Godfather’da (1972) Michael Corleone babasının ve abisinin intikamını aldıktan sonra onun için her şeyin normale döndüğü söylenebilir mi? Mad Max’te (1979) Max -son devam filminde bile kurtulamadığı- ailesinin katledilişinin acısını unutmuş mudur? Leon’da (1994) Mathilda ailesinin ve kardeşinin intikamı için bir suikastçı olur çıkar, filmin sonunda intikamı alındığında belki durulmuştur ama kayıplarının acısından kurtulduğunu kim iddia edebilir? Snatch’te (2000) Mickey, annesinin karavanda diri diri yanmasına neden olanlardan sürpriz bir planla intikam aldıktan sonra ne hissetmektedir? Planın kusursuz işlemesi, yaşanan korkunç acının yarattığı travmayla baş etmeye yardımcı olmuş mudur? Buna seyirciler olarak pek kafa yormayız çünkü film bitmiş, evli evine köylü köyüne gitmiştir. Sonuçta karakterlerin çektikleri acılar da film bitinceye kadardır.
Kill Bill bu anlatımlardan ilkine yakınken, The Revenant ikinciye yakın durur. Hugh Glass öcünü almış olsa bile onun için değişen bir şey olmaz. O “çoktan ölmüştür” ve yukarda anılan filmlerde olduğu gibi ölü olarak kalır. Kill Bill ise özensiz ucuz filmlerin yolundan gitmeyi tercih eder ama bundan asla şikayet edemeyeceğimiz bir formül bulur.
Geri Gelmeyen Ölüler
Çoğu zaman intikam peşindeki kahramana birileri “Alacağın intikam, kaybettiğin yakınını geri getirecek mi?” diye sorar. Böylece intikam yolculuğuna çıkmasının anlamsızlığını kavraması istenir. İntikam alındığında kaybedilen kişi tabi ki geri gelmeyecektir. Fakat bu kahramanı yolundan alıkoymaz. Kısasa kısas düşüncesi onu ele geçirmiştir ve ölen yakınının akıbetini öldüren de yaşamalıdır. Katilin elini kolunu sallaya sallaya dünyanın nimetlerinden faydalanmaya devam ediyor olması düşüncesi katlanılmaz gelir.
The Revenant’ta Glass’ın, kıpırdayamaz ve yardıma muhtaç halde kalmışken gözleri önünde oğlunun öldürülüşüne tanık olması onda engellenemez bir intikam duygusu oluşturur. Seyirciler de tabi ki onunla aynı fikirdedir. Glass’ın inanılmaz zorlu süreçlerden geçerek, bezdirici koşullar altında ölümcül tehlikeler atlatarak yaşayacağı intikam yolculuğunu tamamlanmasını ve intikamını almasını bekleriz. Glass bunu başarıp Fitzgerald’ı öldürünce seyirciler rahatlar ama karakterde bu rahatlamayı göremeyiz. Fitzgerald ölmeden önce “İntikamının tadını çıkar, çünkü oğlun geri gelmeyecek” der. Glass buna aldırmadan onu öldürür ama intikam işe yaramamıştır. Oğlu geri gelmediği gibi, film boyunca onu yalnız bırakmayan ölmüş karısının hayali de ondan uzaklaşır gider. Glass ise belki ilk kez dondurucu soğuğu gerçekten hissedercesine ürpererek kafası karışık bakışlarla gözlerini bize çevirir. Tüm ailesi katliama uğramış ama intikamını asla alamayacak olan bir Kızılderilinin söylediği “İntikam almak tanrıya mahsustur” sözlerinin gerçekliğiyle yüzleşir. İntikam alınca oğluna tekrar kavuşması, evlat acısının son bulması, her şeyin yeniden eski halini alması imkansızıdır.
Kill Bill filmi ise bu anlatıma çok farklı bir yaklaşım getirmiştir. Hamileyken Beatrix’i öldürmeye kalkan Bill belki bunu başaramamış ama onun dört yıl komada kalmasına, bu sürede defalarca tecavüze uğramasına, en önemlisi ise bebeğinin ölümüne neden olmuştur. Beatrix komadan uyanır uyanmaz intikama girişir ama diğer intikam filmlerindeki “intikamını alınca ölen geri gelmeyecek” söylemi bu filmde anlamsızlaşır. Çünkü Beatrix intikamını alınca ölen bebeği geri gelir… Üstelik eğer Beatrix intikam almaya girişmese belki kızına hiç kavuşamayacaktır. Böylece intikam filmlerinde sık sık dile getirilen intikamın işe yaramadığı, ölenin geri gelmeyeceği, intikam saplantısıyla insanın kendini yiyip bitirmesinin anlamsızlığı ve gereksizliği söylemleri çürür gider. Çünkü Kill Bill filmi Beatrix’in intikam sürecini yalnızca seyirci bakış açısıyla iletir. İntikamın yanlış bir şey olduğunu söyleyerek politik doğruculuğu elden bırakmayıp yine de intikamın ekmeğini yiyen filmlerin tersine Kill Bill, intikam filmi izleme zevkini kutsar. Beatrix katillerinden doyurucu intikamlar alır. Onları öldürmeden önce, içinde ukde kalmayacak laflarla onları küçük düşürüp aşağılayacak zamanı bulur. En sonda da öldüğünü sandığı kızına tekrar kavuşur. Böylece doyum, seyirciler için de karakter için de en üst düzeyde sağlanır. Filmin sonunda Beatrix mutluluktan ağlarken seyirciler de bir intikam filminden beklenecek tüm tatminleri yaşamış olmanın keyfini sürerler. Bu özelliğiyle Kill Bill, gelmiş geçmiş en iyi intikam filmi sayılmalıdır.
İntikam almaya yönelten öfke öyle kuvvetli ki insan bir süre sonra bu işe nasıl ve neden başladığını bile unutabilir. Yalnızca hedefine kilitlenmiş bir makineden, beyni yıkanmış duyarsız bir yaratıktan farksızlaşabilir. Bir süre sonra intikamın sebebinin de bir önemi kalmaz. Çünkü şiddet yaratarak arınma, acıyı bu şiddetle susturma yöntemi her insanın içinde var olan bir karanlıktır. Bir şeye öfke duyunca eşyaları devirmek, fırlatıp atmak hatta yalnızca sesimizi yükseltmek gibi tepkiler bile, intikam isteğinin temelindekilerle aynı kaynaktan beslenen basit örneklerdir. İntikam filmlerinde insanı insanlıktan çıkaran daha büyük öfkeleri görürüz. Karakter ölsün veya ölmesin, sonda rahata kavuşsun ya da acılar içinde kıvranmaya devam etsin, iyi yapılmış bir intikam filmini izlemek, seyir zevki yanında bu olgu kullanılarak yapılan diğer anlatımlar açısından da büyük değer taşır. Bu yazıda The Revenant ve Kill Bill özelinde yalnızca intikam olgusunu inceledik ama bu filmler intikamı aynı zamanda diğer zengin anlatımları için bir araç olarak kullanmayı da başarmışlardır. Bir intikam filminden, iki kişilik mezarların açılması ve ağzına kadar doldurulmasıyla arınmak yanında bu anlatımların kazanımlarına da sahip olmaktan fazlası beklenemez.
Aslında The Crow’da da benzer bir üçkağıt vardır. Eric Draven, Top Dollar’ı öldürmeden önce, ona Shelly’nin ölüm acısını aktararak hafifler, arınır ve öbür tarafa geri dönerek Shelly ile tekrar buluşur.
The Crow’da belirttiğin sahnede, acının birebir yaşatılması aslında kısasa kısasın sözcük anlamına en yakını. Genelde -doğal olarak- öldürülenlerin öcünü sevenleri almaya kalkar ama bu filmde öldürülmüş kişinin kendisi intikam alıyor, öldürülen öldürüyor. O sahnede, yalnızca sevgilisinin çektiği acıyı yaşatıyor tabi ama anlatıma uygun.