2005 yılı mahsulü Isolation, Billy O’Brien tarafından yazılıp yönetilmiş olan İngiltere / İrlanda ortak yapımı bir film. O’Brien’ın ilk uzun metrajı.
Dan, babasından kalan çiftlik ile tek başına uğraşan maddi sıkıntılar içinde bir çiftçidir. Çiftliği İrlanda kırsalında gözlerden ırak ıssız bir alan üzerine kuruludur. Genetik araştırmalar yapan bir enstitünün teklifini kabul eden Dan, çiftlikteki inekler üzerinde genetik deneyler yapılmasına izin verir. Dan’in teklifi kabul etmesindeki en büyük etken teklif için aracı olan kasabanın güzel veterineri Orla’ya duyduğu tek taraflı platonik aşktır. Orla ise deneyin sahibi genetik uzmanı ile beraberdir. DNA’sı ile oynanan ineklerden biri zamanından önce doğum yapacak gibidir. Çiftliğe gelen Orla, Dan ile beraber ineği kontrol eder. El ile kontrol esnasında ineğin içinde Orla’nın elini bir şey ısırır. Orla ayrıldıktan sonra ahırdan gelen korkunç seslere dayanamayan Dan doğumu yaptırmaya karar verir. Bütün bunlar olurken çiftliğin giriş kapısına bir karavan park eder. Jamie ve Mary isimli iki sevgili birlikteliklerini onaylamayan Mary’nin ailesinden gizlenmektedir. Dan doğum için Jamie’den yardım ister. Zor da olsa doğumu gerçekleştirirler. Doğan dana Dan’in elini ısırarak parmaklarından birini koparır. Gelişmeleri öğrenen Orla çiftliğe geri döner. Yaptığı ilk incelemeden sonra bir şeylerin ters gittiğini fark eder. Genetik uzmanı doktora haber verilir. Doktor çiftliğe geldiğinde birçok şey kontrolden çıkmıştır.
Konusunu ilk okuduğumda kafamda ‘gore’ seviyesi yüksek vasat bir korku filmi canlanmıştı. Hatta itiraf etmeliyim ki zombi inekler falan göreceğimi de düşünmüştüm. Isolation’ı izlemeye başladığımda kafamda bu tip düşünceler uçuşuyordu. Bu beklentiler ışığında filmin beni ters köşeye yatırdığını itraf etmeliyim. Karşıma sıradan bir senaryoya sahip olmasına rağmen gayet sağlam bir iş çıktı.
Isolation’ı özellikle David Cronenberg sayesinde doruğa ulaşmış olan Body Horror türüne gönül rahatlığı ile dahil edebilirim. (Long Live New Flesh!) Can Evrenol sayesinde Cronenberg imzalı örneklerin çoğu Öteki Sinema arşivine katılmış durumda zaten. Ben Isolation’ı daha çok The Brood‘a (1979) yakın buldum.
Konuyu bir kenara bıraktığımızda gayet sağlam bir kurgu ve oyunculuk ile sekmeyen, harika bir tempo ile karşılaşıyoruz. Gittikçe yükselen heyecan grafiği ile finale kadar sıkılmadan izlenebiliyor. Başlarda göstermeden korkutan sahneler içermesine rağmen son çeyrekte ‘gore’ seviyesi yüksek sahnelere de yer vererek en azından beklentilerimden birini boşa çıkarmıyor. Benim gibi zombi düşkünlerinin merak ettiği ikinci beklentime gelirsek, boşuna heveslenmeyin, burada zombilerden eser yok, hele zombi inekler hiç yok.
Bazı sahneler bana nedense Alien‘ı (1979) anımsattı. Ama genel olarak baktığımızda daha çok The Thing‘e (1982) benziyor. En sevdiğim Carpenter filmlerinden biri olan The Thing‘de tehdit dünya dışından gelmekte iken Isolation’da bizzat insanlığın kendi buluşlarından kaynaklanan bir tehdit ile karşı karşıyayız. Bu yönüyle biraz daha muhafazakar diyebileceğimiz bir bakış açısına sahip filmin insanlığa mesajı açık ve net: “Tanrıyı oynamaya kalktığında eline geçecek olan tek şey felakettir.”
Filmin ülkemizde Karantina ismiyle DVD’si basıldı. Bu aralar eli yüzü düzgün bir korku filmi izleme niyetiniz varsa Isolation kesinlikle yerinde bir seçim olacaktır. İrlandalı yönetmeni takibe aldım. Bir sonraki işini merakla bekliyorum.
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca
Ozellikle ilk 1 saati harika bir film
Aynen katılıyorum… Finale doğru gerçekleşen sıkıntılı veya yaratıcılıktan uzak kaç-kovala sahneleri biraz can sıkıyor ama ilk bir saat övgüyü fazlasıyla hakediyor.
Finali zayıf mı, yoksa film finalde batıyor mu? İkinci şıkka tahammülüm yok çünkü benim. (havam kime güzelim :) )
Aslında her ikisi de değil. Sadece klişe.
Sen izle filmi, ben kefilim. :)
spoiler içerir.
veteriner hatunun buzağının içindeki “canavarları” bulmasına kadar tam yük gizem ve gerilim barındıran film, bundan sonra hemencecik çözülüyor ve bize de “ne kadar var daha acaba” diyerek habire saate bakmak kalıyor.
Bu klişe filmi klişe olmaktan kurtaran, son sahnesine rağmen, hala filmin ikincisinin çekilmemiş olması heralde. Yoksa çekildi mi?