İspanyol Sinemasında İç Savaş ve Çocuklar

31 Mayıs 2012

İnsanlık tarihinde büyük yıkımlara yol açmış iki savaştan biri olan İkinci Dünya Savaşının arifesinde İspanya’da yaşanan iç savaş, General Franco’nun zaferiyle ve yeni bir faşist devletin kurulmasıyla sonuçlandı. 1936 yılında kurulan Halk Cephesine karşı Franco önderliğindeki falanjistlerin başlattığı ayaklanma, Cumhuriyetçilerle Milliyetçileri karşı karşıya getirdi ve üç yıl süren çatışmalar savaş boyunca yarım milyon insan hayatını kaybetti, ülke büyük tahribata uğradı.

Öteki Sinema için Yazan: Başak Bıçak

Savaşı kazanmasından ölümüne dek İspanya’yı demir yumruğuyla yöneten Franco’ya dönemin diğer faşist liderleri Mussolini ve Hitler yardım ederken, Cumhuriyetçilere de SSCB ve muhtelif devletler destek verdi. Sonuç ise İspanyol halkı için tam bir yıkım oldu; Pablo Picasso bu savaşı Guernica’sında resmederken, George Orwell ve Ernest Hemingway gibi yazarlar eserlerinde bu savaşın yarattığı trajediyi anlattılar. Bir çok sanatçının eserlerine konu olan İspanyol iç savaşı, beyazperdeye de sıklıkla uyarlandı ve bilhassa çocukların dünyası üzerinden yaşanan dramı konu alan pek çok film çekildi. Bunlardan biri olan Arı Kovanının Ruhu (El Espiritu de la Colmena) İspanyol yönetmen Victor Erice’nin ilk uzun metrajlı ve en önemli filmlerindendir.

blank

İspanyol iç savaşının bitimiyle birlikte 1940 yılında Kastilian yaylasında geçen film, Ana ve Isabel adlı iki küçük kız kardeşin hayal dünyaları üzerinden savaşın insanlarda yarattığı yıkım ve değişimlere değiniyor. Savaş nedeniyle sevgilisinden uzak kalan ve kızlarıyla yeterince ilgilenmeyen annenin (Teresa) yerini arı kovancılığı yapan baba (Fernando) karakteri dolduruyor ve film arılar üzerinden yaşam-ölüm zıtlığına göndermeler yapıyor. Film boyunca sıkça gördüğümüz Fernando’nun yaptığı camdan kovanın içinde arıların, kusursuz bir sistem ile topluluk halinde yaşamlarını sürdürebilmeleri, tıpkı arılar gibi birbirinden oldukça farklı ancak birlikte yaşamayı öğrenememiş insanlığa ve onun yarattığı ideolojilere bir mesaj niteliği taşıyor. Kasabada gösterilen James Whale’in Frankenstein’ından oldukça etkilenen Ana’nın ise ruh dünyasının bu filmden sonra değişmesiyle birlikte film boyunca hayaletleri, yaşamı ve ölümü sorgulaması, Franco’nun zaferiyle yaşanan psikolojik ve sosyal değişimlerin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ana Torrent, Isabel Telleria ve baba karakterinde ki Fernando Fernan Gomez’in harika performanslarıyla göz dolduran filmde Victor Erice, zengin görsellik ve güçlü diyaloglarla da izlenmeye değer bir yapım ortaya çıkarıyor.

Bu filmden oldukça etkilenen Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro ise 2001 yılında çektiği Şeytanın Belkemiği (El Espinoza del Diablo) filmiyle, tıpkı Arı Kovanının Ruhu’nda olduğu gibi savaş nedeniyle yetimhaneye giden küçük Carlos’un hayaletlerle dolu dünyası üzerinden yaşanan trajediye değiniyor.

Cephede babasını kaybeden ve kimsesiz kalan Carlos, yetimhanede geçirdiği ilk günde önce Jaime adlı bir çocuk tarafından, sonra da Santi adlı bir hayalet tarafından rahatsız ediliyor. Carlos bu hayaletin gizemini çözmeye çalışırken bu esnada yetimhanenin müdiresi Carmen ve sevgilisi Dr. Casares de Cumhuriyetçi direnişçileri destekliyorlar. Nitekim gün geçtikçe kızışan savaş onları da etkilemeye başlıyor ve yetimhanede yıllar önce yaşanan bir dramatik bir olayla savaş iç içe geçiyor. Yapımında ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın bulunduğunu ve türünde yazmasına rağmen çok fazla korku öğesi barındırmayan filmin yine de oldukça sürükleyici olduğunu söylemek mümkün. Toplumsal olayları ve onun çocuklar üzerindeki etkilerini hayaletler, canavarlar ve doğa üstü canlılarla anlatmayı seven Guillermo del Toro aynı şekilde 2006 yapımı Pan’in Labirenti’nde de (El Laberinto de Fauno) savaşın tam ortasında kalmış küçük bir kızın masalsı dünyasını anlatmıştır.

İç savaşın başlangıcını konu alarak, bu dönemi yine çocukların gözünden anlatan bir başka değerli yapım ise şüphesiz 1999 yapımı Kelebeklerin Dili (La Lengua de las Mariposas) filmidir. İspanyol yönetmen José Luis Cuerda’nın 2000 yılı Goya ödüllerinde en iyi senaryo ödülünü kazanan bu eseri 1936 yılında Minik Serçe lakaplı Moncho’nun, öğretmeni Don Gregorio ile olan ilişkisini anlatıyor. Başlarda okula gitmek istemeyen Moncho’nun, cumhuriyetçi öğretmeni Don Gregorio’ya olan sevgisinin artmasıyla birlikte gelişen olaylar anlatılırken, iç savaşın patlak vermesiyle toplumda yaşanan değişim de konu alınıyor. Tıpkı Arı Kovanının Ruhu filmindeki donanımlı baba karakterinde olduğu gibi bu kez de idealist ve öğretmen figürü ön plana çıkarılıyor. (ki her iki filmde de bu rolü Fernando Fernan Gomez üstlenmiştir) Fen bilgisi dersleri esnasında öğrendiği bilgilerle öğretmenine olan hayranlığı gün geçtikçe artan Moncho’nun, iç savaş başladıktan sonra değişen tavrı ise toplumsal değişimin en açık belki de vurucu göstergesi haline geliyor. Başlarda Cumhuriyetçi olan babasının baskı sebebiyle yapılanlara sessiz kalması, insanların en yakınlarına, arkadaşlarına hatta komşularına dahi sergiledikleri davranış biçimleri savaşın yarattığı bunalımın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Böylece Moncho ve öğretmeni Don Gregorio üzerinden İspanyol toplum yapısının iç savaş yıllarında yaşadığı ayrışmalara yönelik bir eleştiri de getirilmiş oluyor. Moncho rolünde Manuel Lozano’nun sevimli ve bir o kadar da şahane oyunculuğuyla yer aldığı filmin müziklerini de Tez, İçimdeki Deniz, Aç Gözlerini gibi filmlerinden tanıdığımız Alejandro Aménabar üstlenmiştir.

Savaşı, yol açtığı tahribatı, yaşanan toplumsal değişimi ve onun bilhassa çocuklar üzerindeki yansımalarını onların dünyasından yola çıkarak beyazperdeye aktaran Arı Kovanının Ruhu, Şeytanın Belkemiği ve Kelebeklerin Dili gibi filmler, İspanyol sinemasını sevenlerin mutlaka izlemesi gereken yapımlardan. Eğer siz de çocukların masal kahramanlarıyla dolu dünyasına göz atmak istiyorsanız, bu filmleri kaçırmamanızı tavsiye ederim.

blank

Başak Bıçak

1987 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine yüksek lisans yaptı. Bilhassa Fransız Devrimi olmak üzere Avrupa Tarihi üzerine uzmanlaştı.

Sinema özel tutkusu ve 2012 yılından bu yana filmler üzerine yazılar yazıyor. Akşam Gazetesi, Film Arası Dergisi ve Cinedergi yazarı... Dans, seyahat, fotoğraf ve şarap meraklısı...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sinema Destekleme Fonu Sinemacıları Evcilleştiriyor!

Sinema destekleme fonu sinemacıları evcilleştiriyor! Ülkede “egemen güçler tarafında baskı
blank

Ölene Kadar Yemek

Marco Ferreri’nin “La Grande Bouffe” (1973) isimli müthiş filminde ölene