24. Bond macerası Spectre, 6 Kasım 2015’te toplam 291 salonda gösterime girdi. Uzun yıllara yayılan serüveni neticesinde, her yaştan insanın hayatında az ya da çok yer etmiş popüler figürlerden biri olan James Bond, doğal olarak bol çağrışımlı pek çok imgeye ev sahipliği yapıyor. Bond, dünyanın dört bir tarafında at koşturduğu ajanlık maceralarında üç şeyden asla vazgeçemiyor; güzel kadınlar, cinayet ve buzlu martini. James Bond filmlerinin bir başka markalaşmış özelliği de açılış jenerikleri. Hazır Spectre yurdum sinemalarına uğramışken, James Bond külliyatının açılış jeneriklerine kısaca bir göz atalım istedik.
Dr. No (1962)
İlk James Bond filmi olan Dr. No’nun bugün retro dediğimiz bol renkli, basit ama neşeli jeneriği iyi bir başlangıç yapıyor ama hikayenin Jamaika’da geçmesinden olsa gerek sonradan devreye giren latin ezgiler bir parça komik kaçıyor.
From Russia with Love (1963)
İstanbul’da geçmesi sebebiyle yüreğimizde ayrı bir yeri olan From Russia with Love, birçoklarınca serinin en iyisi olarak kabul ediliyor. Ama şu bir gerçek ki, oryantal etkileşimli kadın figürünün öne çıktığı jenerik, en seksi ve en cüretkar olma konusunda rakipsiz görünüyor.
Goldfinger (1964)
Goldfinger, Oscar heykelciğini kazanan ilk Bond filmi. Ama jenerik konusunda o kadar başarılı değil. Bir öncekini anımsatan jenerikte, altın sarısına boyanmış bir kadın bedeninin üzerine yansıyan görüntüler eşliğinde akan yazılar etkileyici olmaktan uzak. Fonda Shirley Bassey’nin seslendirdiği ‘Goldfinger’ faktörü var ama maalesef bu bile yeterli gelmiyor. Goldfinger ile tema şarkısının jenerikte çalınması geleneğinin start aldığını da not olarak ekleyelim.
Thunderball (1965)
Tom Jones’un seslendirdiği filmle aynı isimli sıkıcı tema şarkısı ile maça bir sıfır yenik başlayan jenerik, mavinin huzurlu hakimiyetinde olmasına rağmen can sıkıyor. Su altında geçen jenerikte, peşindeki dalgıçlardan erotik manevralarla kaçan bir kadını izliyoruz. Serinin zayıf jeneriklerinden.
You Only Live Twice (1967)
Japonya’da geçmesinden dolayı yerel kıyafetler içerisindeki Japon kadın siluetlerinin göründüğü jeneriğin hakim rengi kırmızı. Nancy Sinatra’nın söylediği tema şarkısı gibi bu jenerik için de sıradan denebilir kolaylıkla.
On Her Majesty’s Secret Service (1969)
George Lazenby’nin ilk ve son kez James Bond’u canlandırdığı On Her Majesty’s Secret Service’de, Sean Connery’nin yokluğunu hissettirmemek adına, açılış jeneriğindeki fona tema şarkısı yerine Bond’un artık akıllara kazınmış tema müziği yerleştirilerek Connery’nin geçici, Bond’un kalıcı olduğu vurgulanıyor.
Diamonds Are Forever (1971)
Sean Connery’nin son bir kez daha Bond olarak beyazperdeye döndüğü Diamonds Are Forever’ın açılış jeneriği Shirley Bassey’nin büyülü sesiyle değer kazanıyor. Filmin ‘campy’ havasına uygun, ışıltılı elmasların dört bir yanı sardığı eğlenceli jenerik, en akılda kalıcı olanlardan biri.
Live and Let Die (1973)
Roger Moore’un uzun soluklu Bond kariyerine merhaba dediği Live and Let Die’ın, o dönem bir hayli gözde olan ‘blaxploitation’dan fazlasıyla etkilendiği daha jenerikte göze çarpıyor. Jenerik, Paul McCartney and Wings tarafından seslendirilen zıpır şarkı olmasa, rahatlıkla ‘voodoo’ temalı bir korku filminde kullanılabilecek kıvamda.
The Man with the Golden Gun (1974)
Dört şarkının birden birinci olduğu 1969 Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın galiplerinden biri olan Lulu’nun seslendirdiği tema şarkısı, hareketli yapısına rağmen pek leziz bir iş değil. Şarkının keyifsizliği haliyle jeneriği de etkiliyor.
The Spy Who Loved Me (1977)
Moore’un en başarılı Bond filmi olarak gösterilen The Spy Who Loved Me’nin tema şarkısı ‘Nobody Does it Better’ı Carly Simon seslendiriyor. Seride, filmin isminden farklı bir isim kullanan ilk şarkı. Mavi ve kırmızının baskın olduğu jenerik, öncüllerinden Bond’u daha fazla kullanması ve silahın namlusu üzerinde jimnastik hareketleri yapan kadın silueti gibi yenilikçi yönleri ile farklılaşıyor.
Moonraker (1979)
Sinemada izlediğim ilk Bond filmi olmasından dolayı kalbimdeki yeri apayrı olan Moonraker, 1995 yılına kadar serinin en çok para getiren halkası olmuştu. Bond filmlerinin gediklisi Shirley Bassey, seslendirdiği tema şarkısı ‘Moonraker’ ile seriye üçüncü ve son kez katkıda bulunuyor. Bol mavili ve kırmızılı jenerik ise bir öncekinin çizgisinde devam eden, pek öne çıkmayan bir çalışma.
For Your Eyes Only (1981)
Sheena Easton’ın sesinden dinlediğimiz, filmle aynı isimli tema şarkısı, bugün bile en çok akılda kalan Bond şarkılarından birisi. Ayrıca Easton, jenerikte görünerek seride bir ilki de gerçekleştiriyor. Easton’ın varlığı ile iyice video klip havasına bürünen jenerik, geleneksel mavi tonlarından ödün vermiyor.
Octopussy (1983)
Tema şarkısı ‘All Time High’, Rita Coolidge tarafından seslendiriliyor. Octopussy’nin jeneriği isminden de fark edilebileceği gibi erotik dozu yüksek olanlardan biri. Artık iyice belirginleşen mavi tonun fonu kapladığı jenerikte, siluetten canlı görüntüye geçen çıplak kadın bedenleri üzerinde, bir ara maalesef günlük hayatımıza da sirayet eden lazerle yansıtılmış kırmızı silah, ahtapot ve 007 rakamları geziniyor.
A View to a Kill (1985)
Roger Moore’un Bond’a veda filmi A View to a Kill’in, gençliğimin favori gruplarından Duran Duran tarafından icra edilen tema şarkısı, vasat bulunan filmin bir hayli önüne geçmişti. Christopher Walken’ın tipik bir Bond kötüsü Max Zorin tiplemesi ile hatırlarda yer eden filmin jeneriği ise dinamik şarkısının yardımıyla günü kurtarıyor. Yoksa siluet ile gerçek görüntü arasında gidip gelen kadın bedenlerinin ‘ateş üzerinde dans etmesi’ dışında çok da bir numarası yok.
The Living Daylights (1987)
Timothy Dalton’ın iki filmlik Bond macerasının ilki olan The Living Daylights’ta, Dalton’ın ekstra katkısı ile öncekilere nazaran daha karanlık bir Bond portresi çiziliyor. Haliyle bu karanlık hava jeneriğe de yansıyor. ‘Giallo’ estetiğindeki silah görüntülerinin ön planda olduğu jenerik, bir yanıyla da seksenlerin müzik kliplerini fazlasıyla anımsatıyor. Tema şarkısını ise Türkiye’de de bir hayli popüler olan Norveçli grup A-ha seslendiriyor. Bond tema şarkısını seslendirenler arasında İngiliz olmayan nadir isimlerden biri.
Licence to Kill (1989)
Sanırım bilgisayar oyununu oynadığım ilk Bond filmi bu. Bu kişisel bağlantının dışında bu filmi sevmemin bir başka sebebi de Dalton’ın daha karanlık ve şiddetli Bond tasvirinin, Licence to Kill’i serideki diğer filmlerden farklı bir yere taşıması. Jenerik ise aynı oranda başarılı değil, filmin karanlık havasını yansıtmakta yetersiz kalıyor. Gladys Knight’ın sesiyle hayat bulan tema şarkısına da yazık oluyor.
GoldenEye (1995)
Pierce Brosnan’ın dört film sürecek Bond kariyerinin başlangıç noktası GoldenEye, ayrıca Judi Dench’in M olarak rol aldığı ilk film olma özelliğini taşıyor. U2’dan Bono ve The Edge’in yazdığı tema şarkısını Tina Turner söylüyor. Mavinin yanında baskın bir sarının hakim olduğu jenerik, dağılan Sovyetler Birliği’ni imleyen modern ve yaratıcı görselliğiyle göz dolduruyor.
Tomorrow Never Dies (1997)
Daha soluk renk kullanımı ve x-ray görüntülerin dikkat çektiği jeneriğe Sheryl Crow’un seslendirdiği tema şarkısı eşlik ediyor. Vasat şarkı, vasat jenerik.
The World Is Not Enough (1999)
İstanbul’a da uğrayan Bond filmlerinden The World Is Not Enough’ın jeneriği daha elektronikleşen, modern bir görünüme bürünüyor. Çoklu renk kullanımı, petrol kuyuları, akıp giden bedenler gibi detaylar ön planda. Bond’un jenerik özelinde gittikçe modernleşen evrimi devam ediyor. Tema şarkısını da Garbage’ın söylediğini ekleyelim.
Die Another Day (2002)
Brosnan’ın veda filmi Die Another Day, 1962’de başlayan serinin 40. yılına da işaret ediyor. Alev alev yanan kor kırmızı ile buz mavisinin karşıtlığı üzerine kurulu jenerik, filmden görüntülerin eklenmesi ile bütünlük hissinden yoksun kalıyor ve sıradanlaşıyor. Madonna’nın sesinden gelen yardım ise maalesef etkisiz kalıyor.
Casino Royale (2006)
Yeni ve şimdilik son Bond Daniel Craig’in seriye dahil olduğu Casino Royale, son zamanlarda birçok seride moda olduğu üzere ana karakterin yani James Bond’un köklerine geri dönüyor. Bu köklere dönüşün izlerini jenerikte de görmek mümkün. Özellikle serinin başlangıcındaki jenerikleri anımsatıyor. Başarılı tema şarkısının verdiği güçle en başarılı Bond jenerikleri arasında kendine yer bulması zor olmuyor. Chris Cornell’in seslendirdiği ‘gaz’ tema şarkısı ‘You Know My Name’ ise açık ara favorim ve hala severek dinliyorum.
Quantum of Solace (2008)
Bir öncekiyle aynı çizgide ilerleyen filmin tema şarkısı ‘Another Way to Die’ı The White Stripes’tan Jack White ve Alicia Keys beraber söylüyorlar. Serideki ilk düet. Daha mat renklere sarılan jenerik, rock tınıları ile beraber uyum içinde. Craig ile başlayan yeni Bond döneminin farkını vurgulamak adına görevini başarıyla yerine getiriyor.
Skyfall (2012)
Video klip havasında bir açılış jeneriği daha. Mavi, yeşil, kırmızı, sarı derken bir ara siyah beyazı da deneyen jenerik, renk paletindeki çeşitlilik gibi zevksiz bir bulamaça dönüşüyor. Ucuz bir bilgisayar oyununun aynı ucuzluktaki tanıtım videosundan hallice. Adele’in seslendirdiği, filmle aynı adı taşıyan tema şarkısı bir harika ama günü kurtarmaya yetmiyor. Craig’li açılış jeneriklerinin (şimdilik) en kötüsü.
Spectre (2015)
James Bond’un 24 filmlik macerasında birkaç kez karşılaştığı suç örgütü Spectre’ın ve Bond’un en azılı düşmanlarından biri olan Ernst Blofeld’in merkeze yerleştiği filmin açılış jeneriği, daha önceki Craig’li filmlerde hayatını kaybeden iyi ve kötü karakterlere atıfta bulunarak toparlayıcı bir öykü anlatma iddiası taşıyor. (Bu ağır yükün altında eziliyor o ayrı.) Suç örgütünün simgesi olan ahtapot ile Bond’un erkeksi yanına vurgu yapma ihtiyacını yansıtan çıplak kadın figürleri jeneriği ele geçirmiş durumda. Sam Smith’in ağzından dinlediğimiz tema şarkısı ‘Writing’s On The Wall’ çabuk unutulan Bond şarkılarından biri olmaya aday. Neresinden baksanız vasat bir jenerik.