James Wan genç yaşına rağmen filmleri ile adından söz ettiren önemli bir Hollywood figürü artık. 1977 doğumlu yönetmen, senarist ve prodüktör Wan, aslen Avustralyalı ve Çin kökenli bir aileden geliyor. Wan’ın bir Uzakdoğulu olarak Amerikan Sineması’nda bu kadar etkin rol alması gerçekten ilginç bulduğum bir nokta. Sayısız Uzakdoğulu yönetmen Hollywood’da tutunamadan kayboldu, oysa Wan Amerika’yı avucunun içinde tutmayı iyi biliyor. 2000 sonrası korku sinemasını tek başına yönlendiriyor desek yanlış olmaz.
Son olarak Fast and Furious 7 ile box office’lerde yeni rekorlar kırması beklenen yönetmenin hikayesini başa alıp bir gözden geçirelim.
Wan’ın kariyerini şimdilik 3 bölüme ayırabiliriz. Ki bana sorarsanız Fast and Furious 7 ile bir kırılma daha yaşanacak ve Wan başarısına göre aksiyon filmlerinin de aranan yönetmeni olmaya başlayacak. Çok yakında kendisinden bir Marvel çevrimi görürseniz de şaşırmayın.
İlk bölüme 2000-2004 yılları arasında Stygian ve Saw’u alabiliriz. Yönetmen kariyerindeki ilk uzun metraj olan Stygian ile Melbourne Underground Film Festivali’nde (MUFF) “en iyi gerilla filmi” ödülünü alır. Ancak asıl parlama Saw ile olacaktır. Ülkemizde de büyük ilgi gören Saw öncelikle bir kısa film olarak çıkarak potansiyelini yatırımcılara gösterme yolunu seçer. Kısa filmden bir yıl sonra, 2004 yılında uzun metrajı çeken Wan, bir tür vigilante (kanun koyucu) anti kahraman, kötü karakter yaratır. Jigsaw olarak bilinen bu karakter yaşamlarının değerinden habersiz olan kişilere bir ders verme niyetindedir.
Saw’un başarısı yönetmenin devam filmlerinde prodüktör olmasına neden olur ve her bölüm 100 milyon dolardan fazla gişe yapan uzun bir seriye dönüşür. Son olarak 7. bölümü 2007’de 3D olarak vizyona giren seri, şimdilik bir son bulmuş gibi gözüküyor.
Saw’un gore, kanlı yapısı yönetmenin üzerine yapışmışken kariyerindeki 2. döneme gireriz, 2007’de iki film birden gelir. İlk film Dead Silence ile yönetmen Saw’un başarısının üstünden geçen zamanda oluşan beklentiyi yeni bir seri ile gidermek ister. Eski tip bir korku filmi çektiğini söyleyen yönetmen kafasındakini bu kez seyirciye tam olarak yansıtamaz.
Yılın ikinci filmi Brian Garfield’ın romanından uyarlanan Death Sentence’ta başrol ünlü oyuncu Kevin Bacon’dadır. Bu sefer yönetmen korku türünden biraz uzaklaşır ve çocuğu gangsterler tarafından öldürülen bir babanın intikam hikayesini anlatır.
Ne var ki Dead Silence da, Death Sentence da beklediği başarıyı göstermez. Ancak diğer koldan Saw altın yumurtlamaya devam etmektedir. Bu duraklama devrinde Wan’ın Hollywood’a yenildiğini düşünenler yönetmenin asıl bombalarını ardı ardına patlatmaya başlayınca şaşıracaklardır.
2010 yılında ilk olarak Insidious gelir. Toronto Film Festivali’nin “Geceyarısı Çılgınlığı” kuşağında seyirci ve eleştirmenlerle ilk defa buluşan film bir anda patlama yapar. Insidious yönetmenin tek başına altından kalktığı bir iştir. Küçük bütçeli bağımsız bir yapım olan film, Sony Pictures tarafından kapılarak Amerika’da vizyona girer ve iyi bir başarı kazanır.
Yönetmenin genç yaşına rağmen olgunluk dönemi diyebileceğimiz üçüncü bölümü de böylece başlar. Saw’un büyük başarısına rağmen “işkence pornosu” olarak adlandırılan bol kanlı yapısı nedeni ile Wan eleştirmenlerce sevilmezken, Insidious (2010) ile beğeni kazanır ve yepyeni bir dil ortaya koyar. Wan’ın kendi deyişi ile bu dil The Sixth Sense, The Others ve David Lynch filmlerinin etkisindedir.
Bu dili devam ettiren bir diğer yapım The Conjuring (2013) olur. Paranormal dedektifler Ed ve Lorraine Warren çiftinin gerçek yaşam öykülerinden yola çıkan yapım ile Wan, korku sinemasında artık önemli bir noktada olduğunun altını çizmektedir.
2007’de olduğu gibi 2013’de de rahat durmayan yönetmen daha The Conjuring’in tadı damağımızda iken Insidious: Chapter 2‘yu da yönetir. Bu sefer Saw’daki gibi geri planda kalmak istemediğini ve Insidious’u kafasındaki gibi şekillendirmek istediğini söyleyen yönetmen gene kalbur üstü bir korku filmi ile karşımızdadır.
Dönem filmleri olarak görebileceğimiz bu filmler ile şeytan çıkarma, lanetli ev ve hayaletler gibi korku öğelerini güzelce harmanlayan Wan, en sıkı korku severin bile beğenisini kazanır.
Normal bir tarz yönetmeninin hayatı boyunca başaramayacağı kadar çok seriyi ortaya çıkaran yönetmen, aslında projelere başlarken tek bir film olarak düşündüğünün de altını çizer. Ancak gelen tepkiler o kadar fazladır ki devamları gelmese de olmaz.
Korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni olarak anılmak istemeyen James Wan, yıllar içinde büyük başarı kaydeden Fast and Furious’ın Justin Lin’den boşalan koltuğuna geçerek artık aksiyon zamanıdır der. Ortaya çıkan fragmanlardan gördüğümüz kadar türün sınırlarını zorlayan bir bölüm ile karşılaşacağız. Ancak yönetmenin köklerine sonraki projesi olan, 2016’da vizyona girmesi beklenen The Conjuring 2: The Enfield Poltergeist ile döneceğinin de müjdesini verelim.
Yine de bu kadar üretken bir yönetmen için tek bir tarzın kısıtlayıcı olacağını söylemek gerek. O yüzden arada korku filmleri çekmeye devam edecek olsa da gelecek yıllarda kendisinden bir çok türde film beklemek olası. Dediğim gibi bir çizgi roman uyarlaması olabileceği gibi ileride akademiye de göz kırpacaktır.
Kariyerinin 15 yılı geride kalmış olmasına rağmen daha kırkını doldurmamış olan Wan’a mucize çocuk desek yeridir. Ben de hem özelde bir korku sever hem de bir genel izleyici olarak Wan’dan çok daha büyük başarılar bekliyorum.
aquaman ve robotech filmlerinin yonetmeni oldu.basarılı bir yonetmen