Jeux d’enfants / Love Me If You Dare (2003)

24 Haziran 2013

jeux-d-enfants1Sorulduğu zaman hemen cevap veremediğim bir sorudur; bu güne kadar izlediğim en başarılı film. Hiç bir zaman kesin bir cevabım olamadı, çok fazla başarılı yapım var ve en iyisini seçmek hiç kolay değil. Fakat en sevdiğim filmi sorarlarsa cevabım bellidir. Her türlü eksiğine, fazlasına rağmen, hayran olduğum, 30-35 defa izlediğim Jeux dénfants, şu ana kadar izlediğim filmler arasında en sevdiğimdir.

Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek

Beklenilen sıçramayı bir türlü gerçekleştirememiş olan Belçika asıllı Fransız yönetmen Yann Samuell, 2003 yapımı Jeux denfants ile sinematografisinin şu ana kadarki en ses getirici işine imza atıyor. Atmosfer yaratımı, hikaye anlatımı ve oyuncu yönetimindeki başarısıyla daha fazla tanınmayı hak ettiğini düşünüyorum.

Yann Samuell’in film için sahip olduğu en büyük avantajı oyuncuları olmuş. Küçük oyuncuların başarılı performansları perdede parıldarken, büyüklerimiz de işlerinin hakkını veriyorlar doğrusu. Normal hayatta oyunculuk, yazarlık ve yönetmenlik yapan Guillaume Canet, Julien Janvier karakterine çok başarılı bir şekilde hayat vermiş.

Filmin ana dinamosu ise genç usta Marion Cotillard. İlk olarak Taxi serisi ile tanıştığımız Big Fish’te gördüğümüz Cotillard, büyük kariyer patlamasını Jeux defants’tan sonra yapıyor. Edith Piaf’ı canlandırdığı La Mome filmiyle Oscar ve Cannes dahil bir çok festivalden En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Cotillard, kişisel kanaatimce günümüz sinemasının en başarılı kadın oyuncularından biridir. Filmde canlandırdığı Sophie karakteri de kendisine çok yakışmıştır. Canet ve Cotillard’ın filmin çekimlerinden sonraki dönemde beraber olmaya başladığı ve bir oğulları olduğu magazinsel bilgisini de söylemeden geçemeyeceğim.

Jeux d'enfants004

“Metastas” diye bir şey duyuyoruz filmin hemen başında. Anlamını bilmeyenler için bile korkutucu bir kelime. Kanserli hücrelerin başka dokulara sıçraması anlamına gelen bu kelime, Julien’in hayatını merkezinden sarsacaktır. Çocuk yaşta kaybettiği annesinin yokluğunda, babasıyla da anlaşamamasından ötürü oluşan ailesel boşluğu Sophie ile dolduracaktır. Polonya’dan ailesiyle birlikte göç eden ve şehrin banliyö bölgelerinden birinde oturan Sophie, yabancı ve öteki olmayı çok derinden hissediyor. Karanlık günler yaşayan ikili çareyi birbirleriyle vakit geçirmekte buluyorlar ve tüm zamanların en uçuk aşk hikayesinin temelleri de bu şekilde atılmış oluyor.

Jeux Denfants’ı benim gözümde diğer aşk filmlerinden ayıran temel özelliklerden bir tanesi; sahip olduğu masalsı anlatımın yer yer sürrealizme kaymasıdır. Sophie ve Julien, aralarında özel anlam taşıyan bir kutuya sahip olmak için birbirlerine uçuk şeyler yaptırırlar. Okulda yaptıkları haşarılıklar sonrasında müdürün kendilerine yaptığı konuşma disiplin meraklısı tipik Fransız eğitimcilerinin bir örneği iken; Julien ve Sophie’nin Adem’le Havva’yı temsil ettikleri Cennet’ten Kovulma canlandırması ve Tanrı rolüne bürünmüş okul müdürünün haykırışları oldukça eğlenceliydi.

Filmi izleyen insanların çoğu, Amelie ile karşılaştırıp, kıyaslama yapıyorlar ki bu durum bence çok doğru değil. Fransız yapımı aşk filmi olmaları ve pastel renklerin kullanıldığı filmler olmaları dışında ben çok benzeştiremiyorum açıkçası. Ama illa bir kıyas olacaksa ben oyumu; mutluluk kadar hüzün ve barındırdığı pozitiflik kadar negatiflik de taşıyan Jeux denfants’tan yana kullanırım.

blank

Yaşları büyüse de içlerindeki çocuğu hiç öldürmeyen Sophie ve Julien’in oynadıkları oyunun yapısı yaşların büyümesiyle biraz farklılaşmıştır. Kutuya sahip olmak için yapılması gereken görevler daha sert ve zordur artık. Ayrıca her adımınıza dikkat etmeniz gerekir ki küçükken ağzınızdan çıkan “ben evlenmeyeceğim” cümlesi 20 yıl sonra düğününüzde başınıza büyük felaketler açabilir. Oyuna saygın varsa, aşka saygın vardır. Aksi halde “10 yıl görüşmeyelim.”

Oyuna olan saplantılı bağlılıkları yüzünden aşklarını yaşayamıyorlarmış gibi gözükse de aslında oyun aşklarının itici gücüdür. Onların ilişkisi adrenalinle beslenmesi gereken bir yapıya sahip… Gençliklerinde okulun en sert çocuğuna yumruk atarak tatmin edilen bu ihtiyaç ilerleyen yıllarda polisten kaçmayla tatmin ediliyor. Bu adrenalin hissini çocukluklarındaki masum heyecanların devamı olarak; yetişkinliğe ve büyüklüğe bir karşı çıkış olarak nitelendirebiliriz. Julien’in arabasıyla polisten kaçarken söylediği: “Yetişkinlik nedir biliyor musunuz? 210 yapabilen bir arabaya sahip olup 60’ı geçmemektir. Çiftimizin aslında karşı olduğu bu tarz kalıplaşmış ahlak anlayışlarıdır.

Filmin son bölümünde, çekimi 5 gün sürmüş olan bir sahne var ki; “evet” diyorsunuz, “evet olmuş!”. Marion Cotillard’ın harika bir oyunculuk sergilediği, yağmur altında hastanenin önünde geçen sahne, filmin afişlerinde de görülmektedir. Çiftimizin birbirlerine aşklarını itiraf ettikleri duygusal anın, Sophie’nin kocası Sergei tarafından Julien’in suratına indirilen yumrukla yarım kalması ve bu sırada kullanılan teknik oyunlar oldukça hoş bir bütünlük yaratmış.

blank

Final bölümündeki alternatifli yapı ise çok zekice olmuş. Seyirci istediği finali alıyor ve yaşamak istediğini yaşıyor, hissediyor. Aşkın ölümden daha kuvvetli olduğunu ve onu yaşamak için illa canlı olmaya gerek yok diye düşünüyorsanız ruh eşinizle beton içinde ölmek, aşkınızı en zirvede heykelleştirmek, dondurmak anlamına gelir ve bu kadar da kötü değildir. Yok ben ölüm istemem, o aşkı damarlarımda hissedeceğim diyorsanız Sophie ve Julien’in yaşlanmış hallerinin oyuna devam ettiklerini ve huzurevi müdürünün karşısındaki yaramazlıklarını görmek sizleri mutlu edecektir.

Baharatsız, tatsız tuzsuz Amerikan tarzı romantik hüküm sürdüğü aşk filmleri dünyasında kendine yer edinebilmiş özel bir film Jeux denfants. Bu filmi ya seversiniz, ya da çok seversiniz. Aksi takdirde yanlış noktalardan yaklaşıyorsunuz demektir ki öyle yaklaşmayın bence. Vücudumda dövmesini taşıyacak kadar çok sevdiğim Jeux denfants filmi sadece Edith Piaf’ın müthiş şarkısı La vie en Rose’un varyasyonlarını dinleyebilmek için bile izlenebilecek bir film. İzleyin, izlettirin. Cap ou pas cap?

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Brood (1979)

Karşınızda benzersiz bir kült korku klasiği! İddia ediyoruz, The Brood,
blank

Ceza, Arınma, Helalleşme: Troubled Water / Bulanık Sular (2008)

Her filminde farklı konulara hatta bazen de farklı türlere atlamayı