Lafı dolandırmadan meseleye balıklama dalmak gerekirse; Jinn bize açık açık diyor ki, “Ey Türk/iye sinemasının, korku gerilim gevelemelerinden dili damağı yanıp tutuşmuş saygı değer izleyicisi! Artık sürekli aynı konuyu sömürüp, iyi niyetinizden geriye zırnık bırakmayan, yerli etikete sahip rezillik abidesi korku gerilim filmlerini yuhalayıp, küfretmeyi bırakabilirsiniz! Çünkü o küfürlerin önemli bir kısmını ağızlarınızdan çıkmadan toparlamaya geliyorum!”

Pek de iç açıcı vaatler değil! Fakat takdir edilmesi gereken kısım, yönetmen Ajmal Zaheer Ahmad’ın bu nefrete nail olabilmek adına elindeki bütün imkânları seferber etmiş, ortalıkta ‘imkân’ adı altında ne varsa sonuna kadar sömürmeye çekinmemiş olması!

Jinn 1

Jinn, temsil ettiği konsept dahilinde karşımızda çıkacak en kekremsi örnek olmakla birlikte, garip bir biçimde bağırlara basılan bir fenomen olma yolunda da hızla ilerliyor! Sinema tanrıları aklımıza mukayyet olsunlar! En bodoslama tabirle Constantine’i alın, üzerine de yüzeysellikte sınır tanımayan İslami korku ögeleri ekleyin. Bir de birkaç cini evire çevire pataklaması için de kadroya Ray Park’ı eklerseniz işte orada tüm şişkinliklerinden ve pişkinliklerinden “fazlasıyla” arınmış olan Jinn’i göreceksiniz! Bu arada Ray Park gibi üçüncü sınıf aksiyon sinemasının aranan yüzü olmasına rağmen, kendine has, gücü yettiğince ekran karizması taşıyan bir kötek meraklısının böyle bir projede hele ki böyle bir rolde neden karşımıza çıkıp nanik yaptığını da mümkünse hiç sorgulamayın!

Arkasında bir yerlerde, opaklık derecesi fazlasıyla düşük bir Hollywood korku-gerilim sinemasının etkisi bulunan Jinn, ağırlıklı olarak İslami ögelerle süslenmiş bir öyküyle servis ediliyor bizlere! Bunun içerisine, semavi dinlerde yer alan haliyle yüzeysellik abidesi bir yaradılış öyküsü eklemekten, üzerine toz şeker kıvamında buram buram ezber kokan “seçilmiş” konsepti dayamaktan ve bu seçilmiş olanın fantastik öyküsünü anlatırken de Samanyolu televizyonunu kıskançlıktan çatlatacak ölçüde acayip görsel efektlere abanmaktan da geri kalmıyor!

Jinn 2

Filmdeki “seçilmişimiz” seçilmişler arasında farklı bir yere konumlandırılabilir aslında. Shawn adında bir “otomotiv tasarımcısı” var bu defa karşımızda. Pek çok “seçilmişin” uzak durduğu bir meslek dalı olduğunu kabul etmek gerekir. Shawn, atalarından gelen özel yetenekler sayesinde, başına tebelleş olan cinlerle mücadele etmek dışında, böyle bir film için fazlasıyla eklektik sayılabilecek mesleğinin kaymağını yemeyi de ihmal etmiyor hani. Bir cin tarafından kovalanırken, son model Camaro’su ile fütursuzca lastik yakan, drift meraklısı bir seçilmiş kahraman her zaman karşımıza çıkabilecek türden bir örnek değil ne de olsa!

Neyse ki Shawn’ın şaşkınlığını ve bu türden zıpçıktılıklarını destekleyecek yan karakterlerimiz de mevcut. Bunlardan biri Ray Park suretinde karşımıza çıkan Gabriel (hadi canım) diğeriyse eksantrik cool tavırlarıyla, çakralarını daha ziyade uyarıcı tesiriyle köküne kadar açma konusunda bonkör davranan Peder Westhoff… Sonrası mı? Eh orası da malum! Yaradılıştan bu yana süre gelen o garip çatışmalar silsilesi, kahraman olmayı öğrenen Shawn’ın bitmek tükenmek bilmeyen dazlak şaşkınlığı ve kendimizi izleyici olarak şanslı sayacağımız, dekmancılığa tekabül eden bir iki tane Ray Park tekmesi… Peki, yeterli mi? Asla!

Jinn 3

Jinn konusundaki avuntumuz, yönetmen Ahmad’ın türe olan özel yaklaşımı altındaki ironiyi yakalamak olabilir. Yani Jinn “o kadar kötü ki” çeşitlemeleri arasında bir yere konumlandırılamayacak kadar sığ bir örnek olmanın yanı sıra kendine has bir çekiciliğe de sahip gibi! Kendi adıma filmin bir yerlerinde bu çekiciliği sezmiş olsam da tam anlamıyla filmi çekici kılanın ne olduğunu söyleyebilmem oldukça zor. Belki de cevap Ahmad’ın filminin her köşesine sinen amatörlük kokan sinemasal tercihlerinin “bilinçli olma ihtimali” diyebilirim… Emin olamadım!

Ahmad’ın alametifarikası finalde “arkası yarın” demeyi ihmal etmiyor. Her ne kadar gişede dalgalanıp da durulmuş bir örnek olmasa da; Jinn uzun vadede başımızı ağrıtacak suçlu zevklerimiz arasında yerini alabilir… Beni korkutan ise, içten içe bunu istiyor olmam sanırım!

Jinn poster

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kuntilanak Üçlemesi

Endonezya'dan tam bir gişe canavarı korku üçlemesi: Kuntilanak...
blank

Insidious / Ruhlar Bölgesi (2010)

Insidious filminin adını ilk kez duyduğumda "yüzlerce örneğini izlediğimiz perili