80’li yılların ilk yarısındaki Video Nasty döneminde bir de Buio Omega vardır… Kült yönetmen Joe D’Amato’nun en ünlü 3 filminden biri, belki de en ünlüsü Buio Omega… Diğer ikisi Antropophagus (1980) ve  Emanuelle and the Last Cannibals (1977) olmak üzere…

4ue5ls4

Joe D’Amato’nun başka filmlerden arta kalan görüntüleri kendi filminin içine katacak kadar ucuz ve sıradışı yöntemlere başvurduğu biliniyor. Hardcore porno filmleri de çekmiş, akla gelecek her türlü sömürü filmi de. Bizim bazı efsanevi Yeşilçam yönetmenlerimiz gibi D’Amato da aynı görüntülerden birkaç film çıkaranlardan… Kullandığı onlarca takma isim arasında (ki bazen kadın ismi bile kullanmış) en ünlüsü Ermando Donati. Sayısız takma isimle sayısız film yaptığı için hala kayıp D’Amato filmleri olması muhtemel.

Joe D’Amato’nun, Emmanuelle filmlerine yamyamlık ekleyerek ortaya çıkardığı kült klasik Emanuelle e gli ultimi cannibali (Emanuelle and the Last Cannibals) (1977), Ruggero Deodato’nun Ultimo mondo cannibale (Jungle Holocaust aka Last Cannibal World) (1977) adlı filmiyle beraber şoke edici İtalyan yamyam furyasını ateşleyen iki filmden biridir. Conan The Barbarian‘dan (1982) aylar sonra hemen bir Conan kopyası olan Ator the Invincibleı (1982) çekmiştir. Aynı şekilde Conan The Destroyer‘dan (1984) hemen bir kaç ay sonra da Ator The Blademaster‘ı (1984) piyasaya sürmüştür. Ayrıca Caligula‘yı (1979) neredeyse poster olarak bile kopya eden Caligula 2‘yi (1981) ve 9 Buçuk Hafta‘yı (1986) kopya ettiği Eleven Days, Eleven Nights (1986) gibi filmleri de mevcuttur. Bu sebeple Avrupa’da defalarca kara listeye alınan bir isimdir Joe D’Amato.

Dürüst olmak gerekirse Buio Omega’nın da İngilizce ismi Beyond The Darkness olduğu için, filmi Fulci’nin The Beyond‘unun (1981) adi bir kopyası sanıp yıllarca izlemedim.

buioBuigo ‘karanlık’, Omega ise ‘nihai son’ manasına geliyor. 80’lerin İtalyan korku filmi çılgınlığındaki bir çok kült klasik gibi Buio Omega’ın da acayip bir konusu var. Var ama aslında bu acayip konu ikinci planda tabi. Bu pamuk ipliğine bağlı olan bir konu gülünç diyaloglar ve vasatın altında oyuncular içerisinde bize sunulan tarifi zor, akıldan kolay kolay çıkmayacak bazı şoke edici sahneler filmin esas kalbini oluşturuyorlar. Filmde oldukça az diyalog var. Filmin konusunu bir cümleyle özetlemek gerekirse: Yetim bir taksidermici (hayvan içi dolduran kimse), saplatı derecesinde aşık olduğu nişanlısı ölünce, yaşlı, sapkın ve şehvetli hizmetçisinin de desteğiyle bir katile dönüşerek, tavladığı güzel kızları öldürüp, cesetlerini kimyasal sıvılar kullanarak yok etmeye başlar… başka söze gerek yok herhalde?

Ölen nişanlısına saplantılı olan psikopat katil Frank Wyler’ın, nişanlısının içi doldurulmuş, makyaj yapılmış ve yatağa yatırılmış cesedinin yanında, çok güzel başka bir kadınla sevişirken, kadının cesedi farketmesi üzerine kadının boğazını ısırıp, şah damarını parçalayarak kadını öldürmesi sahnesi aklımdan çıkmıyor…

Bunun gibi birkaç tane daha cinsellik ve vahşet dolu sahnelerin bir resitali olarak geçen filmin sonu da çok güzel. (Zaten bu İtalyan korku filmlerinin neredeyse hepsinin son derece karanlık, nihilist, korkunç ve bazen saçma sapan sonları oluyor – ki bu finaller beni benden alıyor…) Son olarak filmin soundtrack’inin de Goblins‘e ait olduğunu belirtelim ve gerçek korku ve vahşet filmi severlere iyi seyirler diyelim…

beyond

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

3 Comments Leave a Reply

  1. Ben D’Amato’yu çektiği porno filmler* yüzünden sevmezdim. Ama bu filmi seyrettikten sonra fikrim değişti. Bu filmin, meşhur grafik tarafı bir yana, belirsiz ve enteresan bir kara mizah tarafı var. Ama bunu tam anlamıyla farkedebilmem için D’Amato’nun filmle ilgili röportajlarını izlemem gerekti, o ayrı. Bir de daha önce de belirttiğim gibi ilk filmlerinden, Ewa Aulin, Klaus Kinski ve Giacomo Rossi-Stuart gibi isimlere sahip La Morte Ha Sorriso All’Assassino’su (1973) tuhaf güzellikte bir filmidir.

    D’Amto’nun, daha doğrusu daha güzel ismiyle Aristide Massaccesi’nin Cosa Avete Fatto A Solange? (1972) gibi önemli veya L’Anticristo (1974) gibi olaylı filmlere sinematograflık yaparak şıklık kattığını da eklemem gerek.

    *Sonra pornoları da sevmeye başladım. Hayvanları da… İnsanları da… Her dönem iktidarı da… Mutluyum artık.

  2. Sevdiğimiz, severek izlediğimiz D’Amato filmlerinden.

  3. la iena (1997) filminde oyuncuya bir yamyam filmi izletmeside korku filmlerine bir göndermesi olabilir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Rambling Rose (1991)

Martha Coolidge’in yönetmenliğini yaptığı Rambling Rose, yönetmenin genelde ele aldığı
blank

The Brain That Wouldn’t Die (1962)

The Brain That Wouldn’t Die, düşük bütçeli, pek de meşhur