Trash’in Papası John Waters, 2000 yılından beri düzenli olarak her yılın Aralık ayının başında o yılın en iyi filmlerini seçtiği bir liste yayınlıyor. Baş tacı ettiklerimizin başında gelen isimlerden biri olan Waters’ın bu yılki listesini Öteki Sinema’da da paylaşmak istedik. Listede yer alan filmlerin altındaki yorumlar Waters’a ait.
1. Climax (Gaspar Noé)
Yılın en iyi filmi, “bad trip” terimine anlam kazandırıyor. LSD, ruhsal çöküş ve çocukluk travması ile birleşen çılgın dans numaraları, bu kaçık dramı The Red Shoes (1948) ile Hallucination Generation (1966) filmlerinin bir araya gelmiş haline dönüştürüyor. Hayallere dalıp uçalım bebek, uçalım!
2. Joan of Arc (Bruno Dumont)
Bir Tanrı var ve onun ismi Bruno Dumont. Geçen yılın en iyi filmi Jeannette: The Childhood of Joan of Arc’ın dindar biçimde zehirli devam filmi, daha gösterişli, daha kutsal ve Katolik tüylerinizi diken diken edecek. On yaşındaki başrol oyuncusu, asil bir şekilde gözlerini dikip meydan okurcasına kameranın lensinden direkt ruhunuzun derinliklerine bakıyor ve kilise yetkililerinin onayını bile beklemeden kendini kazıkta yakıyor.
3. Once Upon a Time… in Hollywood (Quentin Tarantino)
Gerçek bir kalabalık coşturan! Amerika’nın gerçek suç takıntısının oluşturduğu beklentiyi bozup Manson cinayetlerini iyi hissettiren mutlu sonla bitirmeye cesaret ederek, hem sarsıcı hem de korkunç derecede komik olmayı becerebildiği için eleştirel ve finansal başarısının tamamını hak ediyor.
4. Border (Ali Abbasi)
Eğer Eraserhead’in kuzenleri olsaydı, bu suçlu ‘troll’ çift, onları aşırı gelişmiş burunlar, kurtçuk bazlı diyet ve pedofil avlama görevlerinden müteşekkil, ağızları açık bırakacak şaşırtıcılıktaki tuhaf dünyalarına memnuniyetle kabul ederdi. Buna inanamayacaksınız!
5. Amazing Grace (Alan Elliott)
Aretha Franklin’in, kasvetli kilise ve içindeki boş koltuklar ile daha da güçlü hale gelen 1972 tarihli ‘gospel’ albümünün yapımı hakkında birinci sınıf bir belgesel. Aretha hiç bu denli yetenekli görünmemişti ya da bu denli şaşkına dönmüş, neredeyse kendi yetenekleri karşısında büyülenmiş bir uzaylı gibi.
6. Hail Satan? (Penny Lane)
Satanic Temple olarak bilinen militan aktivist sürüsü kadar komiğini ‘Yippie’lerden (Youth International Party üyeleri) beri görmemiştik. Kilise ve devlet ayrılığını savunan tarikat lideri Lucien Greaves, Anton LaVey’i Pat Boone gibi gösteriyor. Bu Noel’de paranızı Toys for Tots’a göndermeyin, bu tanrıtanımazlara verin.
7. Pain and Glory (Pedro Almodovar)
Beni şoke eden ilk Almodovar filmi. Bir gram bile komik ya da melodramatik değil, hatta renkler bile sessize alınmış. Fakat olgunluğun ötesine geçiyor ve eşcinsel akıl sağlığına içebakışın zirvesine tırmanıyor. Sen ölmüyorsun Pedro, bağımsız sinema ölüyor.
8. The Golden Glove (Fatih Akın)
Kendi Amerikalı dağıtımcısı bile bu filmin kınanması gerektiğini söyledi. Aynı fikirdeyim. Fakat o kadar dehşet verici, o kadar grotesk, o kadar iyi çekilmiş ve cesurca oynanmış ki bu seri katil filmini önermeye cüret edebiliyorum. Bu filmi yaptığın için yazıklar olsun sana Fatih Akın. Filmi en iyi on listeme koyduğum için bana da yazıklar olsun. Eğer filmi beğendiyseniz size de yazıklar olsun.
9. The Souvenir (Joanna Hogg)
Yüzüne bakılmayacak kadar çirkin ama güzelce çekilmiş bu birinci sınıf sanat filmi, yönetmenin bir uyuşturucu bağımlısıyla felaket getiren ilk aşk ilişkisine dayanıyor. Eğer Marguerite Duras ve Philippe Garrel birlikte olsaydı ve Martin Scorsese onların sinematik mahsulünü evlat edinseydi, onların film bebeği muhtemelen buna benzerdi.
10. Joker (Todd Phillips)
Sorumsuz mu? Belki. Tehlikeli mi? Göreceğiz. Neşeli bir şekilde anarşi telkin eden ilk büyük bütçeli Hollywood filmi. Bravo, Todd Phillips! Bu sadece senin yanına kâr kalabilirdi.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Kaynak: ArtForum
Çeviri: Murat Kızılca
[/box]