Ülkemizde 8 Aralık Cuma günü gösterime girecek Silent Night / Sessiz Gece filminin usta yönetmeni John Woo, Rue Morgue sitesine son filmi hakkında özel bir röportaj verdi. Michael Gingold tarafından Zoom üzerinden gerçekleştirilen röportaj, 1 Aralık günü yayınlandı.
A Better Tomorrow (1986), The Killer (1989) ve Hard-Boiled (1992) gibi Hong Kong klasikleriyle aksiyon türünü yeniden şekillendiren, ardından Broken Arrow (1996), Face/Off (1997) ve Mission: Impossible II (2000) gibi filmleriyle yeteneklerini Hollywood’a taşıyan yönetmenin, 20 yıl sonraki ilk Amerikan filmi vizyona giriyor.
Sessiz Gece, kahramanı konuşamadığı için neredeyse hiç diyalog içermiyor. Joel Kinnaman’ın canlandırdığı karakter, Noel’den bir gün önce rakip çeteler silahlı saldırılarını mahallesine taşıdığı için (boğazındaki bir yara nedeniyle) sesini ve oğlunu kaybeden bir babadır. İntikam arzusuyla yanıp tutuşan baba, bir sonraki 24 Aralık’ta gangsterlere karşı tek kişilik bir savaşa hazırlanmak için bir yılını hem silahlanarak hem de kendini eğiterek geçirir. Senaryosu Robert Archer Lynn tarafından yazılan Sessiz Gece’nin başrollerinde intikamcının karısı Saya rolünde Catalina Sandino Moreno, sempatik dedektif Dennis Vassel rolünde Kid Cudi ve acımasız çete lideri Playa rolünde Harold Torres yer alıyor. John Woo, bu filmin ardından başrollerini Nathalie Emmanuel ve Omar Sy’ın paylaştığı ve dijital platform Peacock’ta gösterilecek olan The Killer’ın yeniden çevrimini yönetecek.
Sessiz Gece filmi size nasıl geldi ve sizi 20 yıl sonraki ilk Amerikan projenizi yapmaya iten sebep neydi?
Yaklaşık dört yıl önce Sessiz Gece’nin senaryosunu aldığımda çok heyecanlandım çünkü bir süredir büyük filmlerin yönetmeni olarak tanınıyordum. Bir çeşit A sınıfı yönetmen. Bu yüzden çok daha küçük ölçekli ve daha iyi senaryolar bana hiç gelmedi. Ortağım hep şöyle derdi: “John, bunlar senin için çok küçük. Büyük filmler yapmalısın!” Büyük filmler yapmaktan yoruldum. Büyük filmlerin, büyük sorunları olur.
Sessiz Gece’nin senaryosunu okuduğumda çok sevdim ve böylece Amerika’daki ilk bağımsız filmim bu oldu. Çok iyi yazılmıştı ve hiç diyalog yoktu ve ben bunu büyük bir meydan okuma olarak gördüm. Genelde uzun diyaloglardan nefret ederim. Pek çok şeyi açıklamak için kullanılmaya çalışılan ya da karakterlerin nasıl hissettiklerini ve nasıl düşündüklerini açıklamak için kullanılan diyaloglardan, anlıyor musunuz? Seyircinin düşünmesine izin vermenin iyi bir fikir olacağını düşündüm ve ayrıca diyalog olmadığı için de yeteneklerimi kullanmama daha fazla alan açacağını hissettim. Bir hikayeyi anlatmak için görüntüleri, duyguları iletmek için de sesleri kullanmakta ve seyircinin karakterlerle daha doğrudan bağlantı kurmasını sağlamakta iyiyimdir. Oyuncuların gözlerine ve yüzlerine bakabilir ve onlarla birlikte hissedebilirler.
Yönetmenlik için imza attıktan sonra senaryo üzerinde önemli değişiklikler yaptınız mı?
Hayır, aksine, bu bağımsız bir film olduğu için tarzımı biraz değiştirmeme olanak sağladı. Genelde filmlerim biraz daha gösterişli olur ve biliyorsunuz, filmlerimdeki aksiyon çok daha abartılı ve çok daha eğlenceli olur. Ama Sessiz Gece’nin içinden bu tarz bir şey çıkaramayacağımı hissettim. Daha gerçekçi yapmaya, abartılı şeylerin çoğunu çıkarmaya ve daha çok karakterlere odaklanmaya çalıştım. Dövüş sahnelerinde bile seyirciye bunların gerçek dövüşler, gerçek yumruklar, gerçek acılar olduğunu hissettirmek istedim. Aksiyonun bir kısmını değiştirdim, böylece tek bir uzun çekimde, hiç kesme olmadan çekebildim ve seyircinin her şeyi görmesine ve oyuncularla birlikte hissetmesine, tehlikeyi hissetmesine izin verdim. Bu bana çok zaman kazandırdı.
Yapımcıları çok takdir ediyorum çünkü bağımsız filmlerin en iyi yanı çok daha fazla özgürlüğe sahip olabilmeniz. Çok daha küçük bir ekiple çalıştım ama harika bir ekipti, çok profesyonellerdi ve stüdyodan gelen notlar ya da başka müdahaleler yoktu, böylece kendi filmimi yapabildim.
Joel Kinnaman’ı Sessiz Gece’nin başrolü için doğru oyuncu yapan şey neydi?
Joel ile tanıştığımda, onun mahallede yaşayan sıradan biri gibi göründüğünü fark ettim. Bir süper kahraman tipi yok, bir süper dövüşçü değil; o gerçek bir adam, sıradan bir işi olan, ailesini seven, onlara karşı sorumluluk duygusu taşıyan ve oğluna karşı büyük bir sevgi besleyen bir adam. Role gerçek bir derinlik katacağını düşündüm ve o çok iyi bir oyuncu, çok duygusal, iyi bir kalbi var; diğer insanları gerçekten önemsiyor. Ve çok zeki; bazı iyi fikirlerle geldi ve sonra sahnelerin daha iyi çalışması için değişiklikler yapmak üzere birlikte çalıştık. Onunla çalıştığım için çok mutluydum.
Sadece mimiklerle ve diyalogsuz çalışan oyuncuları yönetmek nasıldı?
Çok profesyonel bir oyuncu kadrom olduğu için onlara sadece durumu anlatıyordum: “Tamam, oğlunun öldürüldüğünü hatırlıyorsun, acıyı hissediyorsun” ve sonra karısına gidip “Kocanın acısını hissediyorsun ama sen ondan daha fazla acı hissediyorsun” diyordum. Ne yapacaklarını biliyorlardı, bu yüzden çok fazla açıklama yapmama gerek kalmadı çünkü oyuncularıma saygı duyuyorum. Neler yapabileceklerini biliyorum ve genellikle beni şaşırtacak yeni şeyler getireceklerini de biliyorum.
Diyalog eksikliğini hikayeyi anlatırken bir kısıtlama olarak mı gördünüz yoksa daha özgürleştirici mi buldunuz?
Ben genelde senaryoda çok fazla diyalog olmasını istemem. Hollywood senaryolarının çoğunda diyalog yazmayı o kadar çok severler ki. Ben de senariste “Neden bu kadar çok diyalog kullandın?” diye sorarım. Çünkü stüdyo olan biten her şeyi bu şekilde diyaloglarla açıklamalarını istiyor ama aslında çok fazla açıklamaya gerek yok çünkü sinema demek görsellik demektir. Görüntüler pek çok şeyi açıklayabilir ve izleyiciler akıllıdır; bir film izlediklerinde arka plana bakabilirler, oyuncuların ifadelerini görebilirler, renklere bakabilirler ve bir sahnenin ne hakkında olduğunu hissedebilirler. Onlara nasıl hissedeceklerini söylemeye gerek yoktur. Bu yüzden ne zaman çok fazla diyalog içeren bir senaryo alsam, “Tamam, burayı kesebilirim, şurayı kesebilirim…” diye düşünürüm. [Gülüyor]
Joel ve diğer oyuncular aksiyon sahneleri için ne kadar eğitim almak zorunda kaldılar? Çünkü dublör gerektiren tehlikeli sahnelerin çoğunda kendileri oynamış gibi görünüyorlar.
İki ay boyunca dublörlerle çalıştılar ve her aksiyon sahnesi için eğitim aldılar. Onlara, “Tamam, dövüşe buradan başlayacağız ve oraya kadar gideceğiz ama bunun gerçek bir dövüş olmasını istiyorum, gerçek bir şey” dedim. Her sabah prova yapıyorlardı ve ben de nasıl yaptıklarını izliyordum. Sonra filmin çekildiği mekanda onlara bazı talimatlar verirdim ve onlar da bunu çözmenin bir yolunu bulurlardı. Çünkü sette prova yapacak vaktimiz yoktu; sadece 43 günümüz vardı, bu yüzden kamera ve ışık hazır olduğunda, sadece kaba fikrin üzerinden geçiyorduk ve sonra çekiyorduk.
Joel tam bir profesyoneldi; tüm tehlikleli sahnelerde kendisi oynamak istedi. Dublör kullanmaktan hoşlanmazdı. Bir çekimde sırt üstü yere düşmesi gerekiyordu, yaralanmasından çok korktuğumuz için o düşüşü çok iyi eğitimli ve çok iyi korunan bir dublöre yaptırdık. Ama dublör gerektiren tehlikeli sahnelerin yüzde 99’unda Joel kendi oynadı.
Büyük göğüs göğüse dövüş sahnesi çok etkileyiciydi. Peki, o sahneye özel zorluklar nelerdi?
Asıl zorluk, dövüşün zamanlamasının çok önemli olmasıydı. Nasıl gerçekçi göstereceğimizi bulmaya çalışıyorduk. Sanırım bir fikir şuydu: “Tamam, siz ikiniz buradan oraya kadar dövüşüyorsunuz” ve ben de onları oldukça özgür bıraktım. Emir yoktu; “Bir şey kapıp yüzüne fırlatmanı istiyorum” gibi şeyler söylüyordum. Ve bir sahnede, adam gerçek bir alet kutusu kaptı ve Joel’in yüzüne fırlattı! Sette doğru içgüdülere sahip oldukları ve dövüş sırasında kendilerini savunmak için doğal bir içgüdüleri olduğu için, önceden koreografisi yapılmış gibi görünmüyor; gerçek bir dövüş gibi görünüyor.
Yıllar boyunca pek çok aksiyon sinemacısını etkilediniz; şimdi sizin sinemanızdan esinlenen insanların yaptığı filmlerle yarıştığınızı hissettiğiniz oluyor mu?
Sadece yeni arkadaşlarım varmış ve hepimiz birbirimizden bir şeyler öğreniyormuşuz gibi hissediyorum. Gençken, uzun zaman önce, Batı’nın büyük sinemasından, Hollywood’dan ve Avrupa’dan çok şey öğrendim. Sam Peckinpah, Jean-Pierre Melville, Martin Scorsese ve Sergio Leone’ye büyük hayranlık duyuyorum ve hatta Fellini, o benim idolüm. Birçoğundan çok fazla şey öğrendim ve onların tekniklerini birleştirip kullanarak kendi tarzımı yarattım. Ve şimdi, filmlerimden ilham alan başka bir sinemacı gördüğümde, aslında hepimiz büyük bir aileymişiz gibi hissediyorum. Tüm güzel şeyleri birlikte paylaşıyoruz. Bunu görmekten çok mutluyum ve dürüst olmak gerekirse, bazı genç sinemacıların benden bile daha iyi aksiyon filmleri yaptıklarını gördüm. Alçakgönüllü olmaya çalışmıyorum, bazılarının büyüleyici olduğunu düşünüyorum. Mesela John Wick; serinin hepsini izlememiş olsam da bir ikisini izledim ve çok ilginçler, kendi tarzları var.
The Killer’ın yeniden çevrimi şu anda hangi aşamada?
Hâlâ devam ediyor. Oyuncuların grevi sırasında birkaç ay ara vermek zorunda kaldık ve şimdi grev bittiğine göre geri kalan sahneleri bitirmek için Paris’e geri dönüyoruz. Oldukça iyi gitti ve çok ilginç; katil karakteri bir kadına dönüştürüldü, bu büyük bir değişiklik ve bu konuda heyecanlıyım. Nathalie Emmanuel ile çalışmak harika; o harika biri.
Sormak zorundayım: David Fincher’ın The Killer adında bir film çekmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Filmi henüz izlemedim ama aynı isimli bir çizgi romandan uyarlandığını duydum, yani bu bir tesadüf. David Fincher’ın tarzını seviyorum, o yüzden yakında izleyeceğim.