Küba devriminden 50 yıl sonra, yeni bir devrim başlamak üzere…

blankZombi filmlerinin sistem eleştirisi olabilme ihtimalini sevdim ben hep. Bu aşk, George Romero ile başladı. Sonra da bende kalıcı oldu. Juan de Los Muertos adında Küba – İspanya ortak yapımı bir zombi filminin çekilmekte olduğunu öğrendiğimde, yine çok heyecanlanmıştım. Uzun süre filmin tamamlanmasını, sonra da İspanya’dan bir arkadaşımın bana yollamasını bekledim. Aslında filmi izleyeli bir aydan uzun bir süre oldu, ama yazıya dökmeye yeni fırsat bulabildim. Neyse… Mühim olan filmin kendisi olduğuna göre, teferruattan ibaret olan bu kısmı geçiyorum hemen.

Juan de Los Muertos, 2011 yılında Küba’da çevrilen politik bir zombi komedisi. Türün en iyi örneklerinden esinlendiği de bir gerçek. Adını bile bu filmlerden esinlenerek almış Juan de Los Muertos (Juan of The Dead). Day of The Dead, Dawn of The Dead, Shaun of The Dead… Ve karşınızda Juan of The Dead (“Huan” olarak okuyoruz). Ancak Ölülerin Juan’ını türün diğer örneklerinden ayıran son derece istisnai bir durum söz konusu.

Film, mevcut sosyalist düzen sayesinde dünyanın tüm solcularının rüya ülkesi ve parıldayan ütopyası olan Küba‘da geçiyor. Dolayısıyla hep kapitalist sisteme yapılan “zombileşiyoruz” eleştirisi sosyalist bir ülkede yapılmış oluyor. Aslında dünya, sosyalist ülkelerin kendini eleştirmesine pek alışık değil. Sosyalist ülkelerde kol kırılır, yen içinde kalır hep. Asya’daki örneklere bakacak olursak; Çin dünyanın fabrikasına dönüşmüş durumda. Proleteryanın diktatörlüğü, proleteryanın köleliğine doğru yollanmış ve Çin halkı birer makine misali gece-gündüz demeden, habire üretiyor da üretiyor. Kuzey Kore, dünyanın en büyük hapishanesi olmasının yanında; şahsi görüşüme göre, aynı zamanda dünyanın en cozutuk diktatörlüğü de. Bu örnekler arasında bir cennet bahçesi ve egzotik bir Latin diyarı olarak algılanan Küba, her zaman çok özel bir yere sahip oldu.

Uzun uzadıya Küba tarihi anlatacak değilim. Ancak ne pembe hayallerle Küba hayatına hayran olmak gerektiği, ne de Küba düzenini tümden karalamak gerektiği düşüncesine sahip olduğumu da söylemeden edemeyeceğim.

blank

Juan de Los Muertos’ta, yılmış ve yorgun bir halk portresi var. Dünya medyası (The Guardian, The Observer, The New York Times başta olmak üzere), film piyasaya çıktıktan sonra neredeyse göbek atarcasına, neşeyle Küba’nın yıkılışının ayak sesleri olarak duyurdu filmi. Ancak gözden kaçırdıkları ya da bile isteye göz ardı ettikleri bir durum vardı. Filmde yapılan eleştiriler ne doğrudan sosyalist sisteme, ne Fidel’e, ne de Che’ye idi. Eleştiri işlemeyen düzeneydi ki; aslında derin düşünüldüğünde düzenin bu halde olmasının nedeni, vaktinde öfkeyle başlatılmış ve artık inatlaşmaya dönüşmüş Amerikan ambargosudur. Küba’yı içten içe çürüten, kendi kendine yetebilen bir ülke olmasına rağmen; devrimden önce alınmış hiçbir şeyi yenileyemiyor olmasıdır. Küba ne yeni arabalar satın alabilir, ne de yeni ev aletleri. Çünkü hiçbir ülke Amerika’nın başında zebellah gibi beklediği küçücük bir ada ülkesine bunları satmaya cesaret edemez. Filmde altı defalarca kalın puntolarla çizilen de budur.

Juan de Los Muertos’un sloganı; “Küba Devriminden 50 yıl sonra, yeni bir devrim başlamak üzere”. Kendi kendini eleştirebilen, kendiyle dalga geçebilen, eksiklerini mizah yoluyla ortaya koyabilen bir sosyalizm, pekçok insanın özlemi. Yeni ve daha özgür bir sosyalizm de. Küba’da belki de yeni bir devrim gerçekten de başlamak üzeredir, kim bilir. Belki de çoktan başlamıştır.

Ölülerin Juan’ı

Sevdiklerinizi Öldürüyoruz

Filmin konusundan bahsetmek gerekirse; Küba’da devriminin 50. yılında bir anda nedeni belirsiz bir zombi istilası patlak verir. Guantanamo hapishanesinden Küba sahillerine vuran bir zombiden salgın yayılır. Zombiler denizde, sokakta, evlerde, kısaca her yerdedirler ve üstelik zombilik müssesesi bulaşıcı olduğundan, sayıları da artmaktadır. 40’lı yaşlarında ve bir anlamda boş gezenin boş kalfası olan Juan ve arkadaşları da bu durumdan istifade etmeye karar verirler.

blank

Juan, Lazaro, yakışıklı California, La China, Primo ve Juan’ın annesi ile İspanya’da yaşayan kızı Camila; bir zombi imha takımı oluştururlar ve para karşılığında zombileri öldürmeye başlarlar. Arabaların sileceklerine, evlerin pencerelerine şirket isimlerini, sloganlarını ve telefon numaralarını sıkıştırarak reklam yaparlar: “Ölülerin Juan’ı. Sevdiklerinizi öldürüyoruz”. Bir anlamda serbest piyasa ekonomilerinde olduğu gibi, krizi fırsata dönüştürmüşlerdir işte! İnsanların zombiye dönüşen sevdiklerini öldürerek ilk zamanlar iyi de para yaparlar. Ancak elbette olaylar gelişir…

Juan de Los Muertos, yüksek bütçeli bir zombi filmi değil. Açıkça söylemek gerekirse, özellikle zombili sahnelerin çok daha kötü ve yapay olacağını düşünürken, gerçekten de iyi kotarılmış sahnelerle karşılaştım. Makyajcılar iyi iş çıkarmışlar. Ve ışıkçılar da tabi… Kendimi “Ada: Zombilerin Düğünü”ne benzer bir filme bile hazırlamıştım. Ancak bu iki film arasındaki tek benzerliğin, birer adada geçiyor olmaları olduğunu görünce, içime su serpildi. Bence figürasyon gayet başarılı; başroller ise gerçekten de başarılı.

Özellikle Juan’ı canlandıran Kübalı aktör ve oyunculuk öğretmeni Alexis Dias de Villegas‘ı tebrik etmek lazım. Ayrıca 1993 yapımı kült Küba filmi Culpa‘nın yönetmeni ve bir korku filmi tutkunu olan Jorge Molina, filmde karşımıza Lazaro olarak çıkıyor ve o da son derece doyurucu oyunculuğu ile dikkatleri hemen çekiyor. Filmin yakışıklısı Vladi California‘yı canlandıran Andros Perugorria, Küba’nın en sevilen ve en beğenilen yönetmenlerinden Jorge Perugorria‘nın oğlu. Filmin yönetmen koltuğunda ise Arjantin asıllı yönetmen Alejandro Brugués oturuyor. Brugués daha önce, 2006 yapımı Efectos Personales (Personal Belongings) ile beğeni toplamış bir isim.

blank

Juan de Los Muertos, Küba tarihi ya da kültürüyle yakından ilgilenmeyenler için de gayet keyifli ve hoş bir seyirlik. Ama ilgilenenler için daha da yakın ve sıcak ipuçları barındırıyor. Lada marka arabalarla ilgili espriler, zombilerin başta “rejim muhalifi” olarak adlandırılmaları, orduya yapılan göndermeler ve diğer başka zekice kotarılmış ayrıntılar, filmi gerçekten de leziz kılıyor. Ayrıca bu ayrıntılar, filmin içtenliğini de kanıtlıyor ve samimi bir çaba olarak, değerli bir noktaya oturtuyor.

Filmde ayrıca hep anlıntılanan ve Che‘ye mal edilen bir anekdota da bir gönderme var (film repliğidir). Bu göndermeyi trailer’ı izleyenler, 1:27’den itibaren görebilirler. Bahsi geçen anekdotta hakim sorar; “El Salvador’da ne yapıyordun?”. Che cevap verir “Tenimi bronzlaştırıyordum”. Hakim yine sorar; “Peki binayı neden havaya uçurdun?”, Che cevaplar; “Güneşimi kapatıyordu”…

Küba Devriminin 50. yılı dolayısıyla Türkiye’de bir konferansa katılmak için Türkiye’ye gelen Kübalı politikacı Enrique Román Hernandez ve Küba Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal ile bir röportaj yapmıştım. Röportajda Hernandez’e Küba’nın yıllardır “kızıl öcü” olarak gösterilmek istenmesine rağmen, büyük bir kültür yayıcı ülke konumunda olmayı nasıl başardıklarını sormuştum. Şöyle cevaplamıştı;

“Bana kalırsa bu bizim milletimizin en büyük başarılarından biri. 90’lı yılları hatırlıyorum da, Sovyetler Birliği çözüldükten sonra ve ABD ambargosu sıkılaştığı zamanları… Fidel o zamanlar için pek çok insanın ne anlama geldiğini kavrayamadığı bir şey söyledi. Dedi ki “Kurtarmamız gereken ilk şey, kültürdür.” Biz dünyanın en büyük kültür üreticisi olan ABD’ye çok yakın konumda yaşayan bir ülkeyiz…”

blank

Juan de Los Muertos, Raul Castro‘nun başa geçtiği 2006’dan beri ülkede yaşanmaya başlanan değişim dalgasıyla çevrilmiş ve ileride kesinlikle kült mertebesinde adı geçecek müstesna bir yapım. Küba’da güneşi kapayan eski düzenin havaya uçacağının ve güneşin önünün bir kez daha açılacağının habercisi. Küba’nın attığı bu adımı küçümseyenler de yok değil. Oysa dünya üzerinde hala mevcut rejime söz söyleyenlerin asıldığı, işkence gördüğü ülkeler var. Bazı çok çok uzak diyarlarda gazeteciler ya da yazarlar hükümete eleştiri getirdikleri için hapislerde çürüyorlar! Bazı bilmediğimiz pek ırak ülkelerde azınlık yönetmenler, terör örgütü üyesi olmak suçuyla tutuklanıyorlar. Değişim ve yenilik isteyen öğrenciler okullardan atılıyorlar. 50 yıldır kapalı ekonomisi ve geçirdiği tüm o zor yıllara rağmen, şimdi yine bir yeniliğin, yeni bir devrimin önünü açmakta olan küçük, sosyalist ada ülkesi Küba’dan hala öğrenilecek çok şey var.

Bu değişimin başladığı yılların bir hatırası olarak ve de zombi külliyatı içinde edineceği önemli yer de düşünüldüğünde, Juan de Los Muertos arşivlere katılması gereken bir film derim ben.

blank

Ezgi Aksoy

Sinema yolculuğu 80’li yıllar korku filmleriyle başladı. Ucuz filmlerle büyüdü. Sinema, yazından sonraki en büyük tutkusudur. Şuan LeMan, yeniHarman ve Bayan Yanı’nda araştırma dosyaları ve populer kült yazıları yazmakta ve medeniyet üzerine kafa yormaktadır.

2 Comments Bir yanıt yazın

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

B-olitik Sinema: Themroc (1973)

Themroc sapına kadar bir Fransız filmi olmasına rağmen klasik bir
blank

Yunan Sineması’ndan 2 Taze Örnek: Miss Violence ve The Enemy Within

Yunan Sineması, gittikçe daralan bütçeler ile çalışmak zorunda kalmasına rağmen,