“Adaleti, kör kadının (adalet tanrısı Justitia) elinden almamalıydık…”

1977’de AD2000 adlı yeni çıkacak bir çizgi roman dergisi için Judge Dredd’i yazan John Wagner, karakteri resimlemesi için Carlos Ezquerra’ya başvurdu. Karakteri Dirty Harry’den esinlenerek yaratmıştı ve Ezquerra’ya Dredd’i çizerken örnek alması için, Death Race 2000 (1975) filminin başkarakteri Frankenstein’ın bir motor üzerinde poz verdiği resmini gösterdi. Ezquerra karakteri çizdi ama Wagner bu çizimden hoşlanmamıştı, başka sorunlar da baş gösterdiğinden dergiden ayrıldı. Editör Pat Mills ise çizimi sevmişti ve Judge Dredd’in maceraları AD2000’in 2. sayısından itibaren yayınlanmaya başladı. Judge Dredd o günden beri İngiltere’deki en sevilen çizgi roman kahramanıdır.

Judge Dredd comicWagner daha sonra geri dönerek, yarattığı kahramanın öykülerini yazmaya derginin 9. sayısından itibaren devam etti ve günümüze kadar bu çalışmasını sürdürerek Judge Dredd’in dünya çapında sevilen çizgi romanlardan biri olmasını sağladı. Judge Dredd’i öne çıkaran en önemli özelliği, 22. yüzyıldaki mega şehirlerde düzeni sağlamak üzere görev yapan polis gücünün yargı ve ceza sistemiyle birleştirilmiş olmasıdır. Sokak yargıçları polis gibi görev yaparken, yakaladıkları suçluları hemen o anda yargılayıp alacakları cezaları belirler ve oracıkta uygularlar. Suçun sıradanlaştığı bir toplumda yargı sistemini hızlandırmak için bulunmuş bu yöntemin inanılmaz sağlıksızlığı çizgi romanın amaçladığı ve onu asıl sevdiren öğelerden biriydi. Bir suçlunun (veya tamamen masum bahtsız birinin) onu yakalayan polis tarafından gözaltına alınmayıp hemen o anda yargılanması, suçlanan kişinin kendini doğru dürüst savunma haklarından mahrum bırakılması, polisten, görevi sırasında yaşadığı sıcak çatışma veya kovalamacanın ardından sağduyulu ve objektif kararlar beklenmesi yalnızca bir komedi unsuru olabilir. Bu yüzden de Judge Dredd’deki anlatım, dünya üzerindeki polis güçlerinin görev tanımlarını aşmaları, şiddet, haksız yargılama ve cezalandırma içeren tutumlar içinde görev yapmalarıyla ilgili eleştiri ve taşlamalar içeriyordu. Çizgi roman sayıları boyunca bu konu sürekli olarak bir alt metin olarak yer almış, bazı maceralarda doğrudan ana konu haline gelmiştir.  

Judge Dredd’in yayınlanmaya başladığı yıllar sağın yükselişte olduğu zamanlardı. İki yıl sonra Margaret Thatcher İngiltere başbakanı olacak hemen ardından da Ronald Reagan ABD başkanlığına seçilecekti. Wagner, çizgi romanın çıkış öyküsünü anlatırken zamanın İngiliz politikalarından etkilendiğini söylemiştir. Judge Dredd bir İngiliz çizgi romanı olmasına rağmen öykü 22. yy ABD’sinde geçer. Judge Dredd, masum insanları ezerek puan toplanan araba yarışlarının düzenlendiği bir faşist yönetim taşlaması olan Death Race 2000 ve polis şiddetini yücelten Dirty Harry filmlerinden etkilenerek oluşturulmuş bir çizgi romandı. Dolayısıyla bir İngiliz çizgi romanı olarak ABD’nin de eleştirisiydi. Olaylar ABD’nin doğu yakasını kaplayan Mega City-1’da geçiyordu ve Dredd de bir Amerikalıydı.

Joseph Dredd ve kardeşi Rico, ilk Şef Yargıç olan Fargo’nun DNA’larından klonlanmış kişilerdir. İkisi de sınıfın en iyi öğrencileri olarak yargıç okulunu bitirirler ama Rico’nun işlediği cinayetlerden ötürü Joseph, Rico’yu tutuklayıp 20 yılla cezalandırır ve ceza evine koyar. Rico 20 yıl sonra intikam almaya girişir ama Joseph tarafından öldürülür. Bu öykü Judge Dredd çizgi romanının ilk yayınlanan maceralarından biriydi. 1995 yılında Judge Dredd filme uyarlanacağı zaman da bu öyküden yola çıkıldı.

Judge Dredd 1995 posterJUDGE DREDD (1995)

“Judge Dredd” sinema tarihinin en “yazık olmuş” filmlerinden biridir. Büyük bütçesine, çok iyi oyuncularına, muhteşem setlerine, müziğine, göz alıcı görüntü çalışmasına rağmen beklenen başarıyı gösterememiştir. Film çizgi romanın takipçileri tarafından sevilmemişti ve çizgi romanda hiç başlığını çıkarmayan Dredd’in aksine filmde kahramanın yüzünün görülmesine isyan etmişlerdi.

Yargıç Dredd’in özelliklerinden biri yüzünün çizgi romanda hiç görülmemesidir. Bu durumu yaratıcısı Wagner şöyle açıklamıştır: “Adaletin yüzü ve ruhu olmaz. Okuyucuların onun yüzünü görmesine gerek yok.” Fakat aslında bu tasarlanmış bir kararla değil bir tesadüfle ortaya çıkmıştı. Derginin 8. sayısında Dredd’in yüzü çizilmiş ama editör çizilen yüzü yeterince iyi bulmayınca üzerine şaka yollu “sansürlendi” ibaresi yapıştırmıştı. Daha sonra bu şaka gelenek haline getirilmiş ve Dredd’in yüzü bir daha hiç tam olarak gösterilmemiştir.

Geleneğin filmde bozulması hayranları kızdırmıştı ama bu isyan biraz yersiz kalıyordu. Çünkü çizgi romanla sinemanın anlatım dillerinin farklılığı ve filmin bir popüler sinema ürünü olması karakterin yüzünün görülmesini zorunlu kılıyordu. Örneğin Dredd’in komployla yargılanıp cezaevine gönderildiği ve başlıksız olması zorunlu sahneler, bir çizgi romanda karakterin yüzü gösterilmeden verilebilir ama bir sinema filminde bu gereksiz ve zorlama bir çaba olacaktır.

Filmdeki asıl sorun Dredd’in başlığını çıkarması ve yüzünün görünmesi değil, senaryonun nasıl filme aktarılacağıyla ilgili belirsizlikler ve stüdyo-yönetmen arasındaki anlaşmazlıklardı. “Judge Dredd”, adalet sisteminin sorgulanması, egemen gücün yargıyı ele geçirme çabası ve bunun için kurduğu komplolar, polis gücünün yetkilerini artırabilmek için kaos ve şiddet ortamı yaratılması, yargının vicdanı olgularını içeren güzel bir öyküye sahipti. Steven E. de Souza ve William Wisher Jr.’ın elinden çıkan senaryo ise de Souza’nın dediğine göre pek çok değişikliğe uğratılmıştı. Öyküdeki anlatımlar birkaç sahne hariç pek derinlemesine inilmeden geçiştirilmişti.

Filmin ilk 15 dakikası çok iyi bir film izleyeceğimize dair bir vaat verir. Cezasını tamamlayıp Mega City-1’a dönen hacker Fergie’nin gözünden şehri tanırız. Kısa giriş sahnesinde, geleceğin dev şehrinin yapısı gözler önüne serilerek Judge Dredd’in pek çok savaş ve yıkımlar görmüş dünyası özetlenir. Sokaklar farklı grupların savaş alanına dönmüştür ama zenginler yüksek binaların tepesinde bu kargaşa ortamına aldırmadan refah içinde yaşamaya devam etmektedir.

Judge Dredd sceneDredd karakterinin ilk sunuluşu da oldukça görkemlidir. Bir çatışma yerine gelmiş iki yargıç, çeteyle baş edemeyince Dredd desteğe gelir ve kendinden emin tavırları ve tecrübesini konuşturan hareketleriyle olaya el koyar. Suçluların bulunduğu odaya tepelerinden gürültüyle inişi, onları sistemli şekilde etkisiz hale getirip yargılaması bölümleri çok güzeldir. Bu sahneler Dredd’in adalet dağıtırken ki acımasızlığını ve kanunları tavizsiz uygulamadaki tavrını bize doğrudan gösterir. Dredd büyük suç küçük suç ayırt etmeden; cinayeti de hatalı park etmeyi de aynı ciddiyetle cezalandırır, en korkulan yargıç olmasının nedenlerinden biri de budur.

Sylvester Stallone, Dredd rolü için iyi bir seçimdi. Aksiyon geçmişinin de etkisiyle bu karakterin acımasızlığı ve sertliğini iyi yansıtacak bir karizmaya sahipti. Üstelik yaşı da Dredd’in yaşıyla nerdeyse aynıydı. (Judge Dredd çizgi romanı gerçek zamanlı bir hikâye sunar. Yani dergi sayıları ilerledikçe her yıl Dredd de yaşlanır. Günümüzde kendi çizgi roman evreninde yetmişini aşmış durumdadır. Filmin gösterime girdiği 1995 yılında Dredd 50, Stallone 49 yaşındaydı.)

Filmin diğer önemli karakterlerini de Diane Lane, Max Von Sydow, Armand Assante, Jurgen Prochnow, Joan Chen gibi birbirinden önemli oyuncular canlandırıyordu. Fakat en iyi malzemeleri bir araya getirmenin lezzetli bir menü ortaya koymaya yetmeyeceği bir kez daha kanıtlanmıştı. Filmin düşüşe geçişi ilk yarım saatten sonra olur. Dredd’in yanından ayrılmayan şaklaban bir karakter olarak sunulan (çizgi romandaki karakterle ilgisi olmayan) Fergie, filmi en çok yaralayan unsurlardan biridir. Filmi ciddiyetle mi, gülüp eğlenerek mi izleyeceğinizi bilemediğiniz bir garip karmaşa sürer gider. Karakterler sürekli büyük büyük laflar ederler. Müthiş setler, özenli plastik makyaj ve kostüm çalışmaları, zamanı için çok iyi efektleri, ABC savaş robotu, Alan Silvestri’nin başyapıt düzeyindeki müzikleri de böylece boşa giden değerler olarak kalır.

Judge Dredd mecha

Filmin ikinci yarısında çok fazla şeyin kısa bir sürede gerçekleşmesi de can sıkıcıdır. Hemen başta Dredd bir komploya uğrar. Onu ölüm cezasından kurtarmak isteyen Şef Yargıç Fargo kendini feda edip dış dünyadaki “Uzun Yürüyüş”e gider. Dredd cezaevine götürülürken haydut Melek Ailesi tarafından yakalanır, onlardan kurtulmayı başarmışken bu sefer yargıçlar tarafından bulunur, onlardan da tesadüfen orda bulunan Fargo sayesinde kurtulur, karşılaşmalarının üzerinden 5 saniye geçmeden Fargo ölümcül şekilde yaralanır. Ölmeden önce Dredd’in bir ailesi olmadığını, özel bir proje için klonlandığını ve okuldan arkadaşı sandığı ve yargıladığı Rico’yla aslında kardeş olduklarını söyler. Arka arkaya verilen bu dramatik bilgi ve olaylar tam olarak işlenip yedirilmeden geçer gider ve Dredd’in şehre dönüp Rico’yu bir kez daha durdurmasından oluşan finale koşar adım ilerlemesine neden olur. En sondaki klon yargıçlarla olan savaş sahnesi de belirsiz nedenlerle filmden çıkarılmıştır.

Yönetmeni Danny Cannon, komedi unsurları yerine daha sert bir film yapmak istediğini ama yapımcıların ve Stallone’un filmi değiştirdiğini, daha komik hale getirmeye çalıştıklarını söylemişti. Buna rağmen komik olmayan komiklikler yapıp duran Rob Schneider’in ölçüsüz oyunculuğuna müdahale ettiği de görülmez. Set çalışanları onun sette durduk yere bağırıp çağırarak çekime hakim olmaya çalıştığını söylemişlerdir. Yani senaryonun aktarılmasındaki anlaşmazlıkların ve bir yönetim sorununun filmi kötü etkilediği kesindir. Bununla birlikte başta senaryonun işleneceği yönün belirsiz olması Stallone ve stüdyonun komedi unsurlarını artırmaya karar vermelerine yol açmıştır. İki yıl önceki Demolition Man (1993) filminin başarısı Stallone’ye bu konuda cesaret vermiş olmalı. Ama Demolition Man’deki gibi komedi unsurlarının Judge Dredd dünyasıyla uyuşması mümkün değildi. Stallone yıllar sonra bu karardan duyduğu pişmanlığı dile getirmiştir.

JUDGE DREDD’İN MÜZİĞİ

Judge Dredd ne kadar kötü bir filmse müzikleri bir o kadar iyidir. Başta filmin müziklerini hazırlayacak olan Jerry Goldsmith, yapımın uzamasından dolayı projeden ayrılmak zorunda kalmıştı. Ama iyi niyet göstergesi olarak filmin fragmanı için bir müzik besteledi. Fragman için yapılan bu müzik öyle muhteşemdir ki, ondan sonra pek çok başka fragmanda daha kullanılmıştır. Ama Goldsmith yerine işi devralan Alan Silvestri’nin müzikleri de onu aratmaz. Hem filmin görkemine yakışan, hem karakterin müzikle ifadesinde olağanüstü bir iş çıkarmıştır. Filmdeki ufak tefek komikliklerin hiçbirine aldırmayan sert tınılar ve görkemli vuruşlarla dolu, vicdan hesaplaşmaları bölümlerini de destekleyen, bir Judge Dredd filmine yakışır müzikler yapmıştır. Film için The Cure grubunun bestelediği son jenerikte çalan şarkı “Dredd Song” da çok güzeldir.

Jerry Goldsmith yerine Alan Silvestri’nin müzikleri yapması gibi, aslında Manic Street Preachers’ın yapması gereken film şarkısını The Cure hazırlamıştı. Şarkının çalışmaları sırasında Manic Street Preachers grubunun gitaristi Richey Edwards’ın ortadan kaybolması nedeniyle şarkı demo halinde kaldı. (Edwards bir daha bulunamadı ve 2008 yılında ölmüş olduğuna hükmedildi.) “Judge Yr’self” adlı bu parça ancak grubun 2003 yılı albümlerinde yer alabildi. Bir Judge Dredd hayranı olan Richey Edwards gibi başka müzisyenler de Dredd karakteri ve çizgi romanı için şarkılar hazırlamıştır. Çoğunlukla rock ve metal gruplarına ait bu şarkılardan en ünlüsü Anthrax’ın “I Am The Law” parçasıdır.

Judge Dredd 2012 PosterDREDD (2012)

“Judge Dredd” ülkesinde başarılı olamasa da yurt dışında belli bir başarı elde etmiş ve toplamda bütçesini ikiye katlayan bir gelir elde etmişti. Yine de ABD’de aldığı olumsuz eleştiriler uzun süre başka bir Judge Dredd uyarlaması yapılmasına engel oldu. 2012 yılında gösterime giren ve 3D sahneler içeren “Dredd 3D” ilk uyarlamadaki tuzaklara düşmemeye çalışan bir senaryoya sahipti. Dredd’in başlığını çıkarmak zorunda kalmayacağı bir olay örgüsü vardı ve Dredd’i sürekli aksiyon halinde gösteren sahneler barındırıyordu.

Kısıtlı bütçesinin etkisiyle çoğunlukla tek bir mekânda, bir apartman kompleksinde geçen film, şiddet sahneleriyle öne çıkar. Bu haliyle çizgi romana yakın durur fakat Dredd karakterini pek de tanıtıp karakteri işleme gereği duymaz. Judge Dredd’deki yargı sistemi eleştirisi bu filmde daha da fazla es geçilmiştir. Dredd’in etkileyiciliği de, önceki uyarlamayla yarışamaz. Karakterin yüzünün görünmemesi bu etkiyi azaltan bir öğedir ama ilk filmde Dredd başlığını hiç çıkarmasaydı bile Karl Urban’ın canlandırdığı Dredd’den kat be kat daha etkileyici olurdu.

Filmde ayrıca, uyuşturucu deneyimini yansıtmaya çalışan tartışmalı sahneler de vardır. Bu anlatımlar öyküye pek katkı sağlamaz ve 3D çekilen filmde görsel bir ilginçlik olarak kalırlar. En korkulan yargıç olan Dredd’den çekinen karakterler hiç de ikna edici değildirler. Mega City-1 uzak geçmişteki bir kent gibi durmaz. Üniforma tasarımları yargıçlar için pratik bir giysidir ama dünyanın her yerindeki polis güçlerinin havalı üniforma giyme modası pek dikkate alınmamıştır. Yine de derli toplu bir öykü sunan ve baştan sona ah vah etmeden izlenen Dredd 3D, nispeten olumlu eleştiriler almasına rağmen gişede tam bir çöküş yaşadı ve yerin dibine sokulan önceki uyarlamadan çok daha az izlenerek devam filmi planlarını çöpe attırdı.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

JUDGE MINTY (2013)

“Judge Minty” 26 dakikalık bir hayran filmidir. İyice yaşlanmış olan Yargıç Minty bir sokak çetesine müdahale eder, hepsini haklayıp içlerinden yaralı kurtulan bir tanesine merhamet gösterir ama adam sakladığı silahla Minty’yi vurur. Minty hastaneye kaldırılıp iyileştikten sonra yargıçlığı bırakarak Uzun Yürüyüş’e çıkar. Şehir dışındaki zorlu koşullarda hayatta kalmaya çalışırken bir çete tarafından takip edilmeye başlar. Dış dünyaya gönderilen emekli yargıçları avlayan bu grup, yargıç başlıklarını kafataslarına geçirip altındaki tabelaya “No Law 2000 miles” (2000 mil boyunca kanun yok) yazmıştır. Minty bir kaçıp kovalamaca sonunda çeteyi yok etmeyi başarır. İçlerinden kurtulan son kişi ondan aman diler ama Minty bu sefer aynı hatayı tekrarlamaz ve genç çete üyesini öldürür. “No Law” yazan tabelanın üstüne de “Justice” (Adalet) yazar ve yoluna devam eder.

Bir hayran filmine göre oldukça iyi ve zevkle izlenebilir bir film olan Judge Minty, “kanun yok”un üstüne “adalet” yazarak, aslında bu lanetlenmiş dünyada adaletin de kanunsuzluktan bir farkı kalmadığını ifade etmiş olur.[/box]

Judge Dredd çizgi romanında taşlamayı öne çıkarmak üzere sunulan aşırı şiddet aslında hiç de aşırı sayılmazdı. Dünyanın pek çok yerinde devam eden katliamlarda insanlık onurunu yerle bir eden olaylar ve hiçbir çizgi roman sanatçısının aklına getiremeyeceği korkunçlukta cinayetler yaşanmaya devam ediyordu. Bugün dünyanın pek çok yerinde ve Türkiye’nin bazı şehirlerinde Mega City-1’ı aratmayacak sokak savaşları yaşanıyor. Sayısız infazlar gerçekleştiriliyor. Birkaç yıl önce kaos ortamı ve şiddet olayları bahane edilerek polise ölçüsüz müdahale etme ve ağır silahlar kullanma yetkileri verildi. Polis gücü giderek “yargıç”laşıyor. Yapılan anketlere göre yargıya güven şimdiye dek hiç olmadığı kadar düşük düzeyde. Ülkedeki hapishaneler de tamamen dolmuş durumda. Bir kısmı gerçek suçlular, bir kısmı adalet bekleyen suçsuzlardan oluşuyor ama bunun yanında dışarıdaki suçlulardan bazıları ise yakalansa bile hapse atılmayıp toplum içine geri salınıyor. Korkusuzca işlenen cinayetlerin, tecavüzlerin, hırsızlıkların ve daha nicelerinin sayısı, nasılsa gerekli cezalandırmanın yapılmayacağı düşünüldüğünden giderek artıyor. Peki neden bu kadar çok “suçlu” var? Bu sorunun yanıtı 2300 yıl önce çoktan verilmişti bile. “Judge Dredd”in Türkçe afişinde kullanılmış olan Platon’un şu sözü durumu özetliyor: “Bir toplumda suç varsa orada adalet yoktur.”

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Yeni Fransız Dehşet Sineması!

Korku sinemasında bugüne kadar yapılmış en iddalı, en sert, en
blank

Gülen Gözler’deki Suçlayan Bakışlar

Yaşar Usta iyidir, doğrudur, cefakardır… Ama Yaşar Usta, aile reisinin