Aybaşı Kanaması ve Diğer Korkunç Şeyler Üzerine: Judy Blume Forever (2023)

7 Kasım 2023

“Bu kitapevinde yasaklı kitaplar satılmaktadır.”

80’lerin başında ABD’de kitap yasaklama kararları yeniden hızlı bir yükselişe geçtiğinde, okullarda bulundurulması engellenen, kütüphanelerden kaldırılan eserlerin içinde 1970’te yazılmış bir çocuk kitabı da vardı. Judy Blume Forever (2023), Tanrım Orada mısın? Benim, Margaret adlı kitabıyla çocuk/ilk gençlik edebiyatında bir devrim yapan ve günümüzde bile süren sansür baskılarıyla karşılaşan Judy Blume’un yaşamını, kitapları bugüne kadar 80 milyondan fazla satan bir yazar olarak hem çocuk hem yetişkin okuyucularının gönüllerinde yer edinişini ve onlarla olan eşsiz iletişimini, asıl olarak da baskı ve yasaklamaların üzerinden gelme savaşını anlatan bir belgesel.

blankTanrım Orada mısın? Benim, Margaret (Are You There God? It’s Me, Margaret) ile Blume, büyüme ve ergenlik çağına girme sancıları içindeki bir kız çocuğunun kendini ve çevresini anlama çabalarını, hiçbir gösterişe gerek duymadan, nerdeyse vurdumduymaz bir doğrudanlık ve küçük bir çocuk duyarlılığıyla ortaya koymayı başarıyordu. İlk aybaşı kanamasını görme gerilimi, bedensel gelişimlerinin dengesizliği, karşı cinsle ilk yakınlaşmaların acemiliği, toplumla uyuşamama gibi ergenlik zamanlarının en büyük ve çözülemez görülen sorunlarını yaşayanlar kendileri gibi hisseden başkalarının da olduğunu ilk kez okuyorlardı bir kitapta. (2023 yapımı aynı adlı çok başarılı bir film uyarlaması da var.)

Blume, kızın ailesini, onu kişisel konularda kendi kararlarını vermesi için cesaretlendiren modern bir anne baba olarak çizmişti. Margaret basit nedenlerle bile dünyaların başa yıkıldığı ergenlik arefesinde ayakta kalmaya uğraşırken bir yandan Yahudiliği seçmesi için babaannesinin yaptığı teşviklere, bir yandan anne tarafından büyük anne ve babasının Hristiyanlığı seçmesi için yaptığı baskılara maruz kalıyor, hangi dine kendini daha yakın hissettiğini anlamaya çalışıyordu.

O güne kadar hedef yaş grubu için hazırlanan yayınlarda herkes bu konulardan uzak durmuştu. Blume’un 60’ların sonundaki özgürlük hareketlerinin etkilerini taşıyan kitabının değeri yalnız bu konulardan bahsediyor olması değil anlatımının hala aşılamamış olan etkisindedir. Blume’un pek çok tabuya meydan okuduğu kitaplarındaki gücü tarzındaki samimiyetteydi. En hassas konularda sanki bir arkadaşına sırrını paylaşıyormuş gibi açık ve gerçekçiydi. İlkgençlik edebiyatı, adını 60’larda almış ve tam anlamıyla bu dönemde şekillenmiştir. Blume’un eseri bu edebiyatın ilk başyapıtlarından biridir.

blank

Menstrüasyon ve çocukların din algısından başka ırkçılık, genç cinselliği, mastürbasyon, akran zorbalığı, boşanmanın kadınlarda oluşturduğu duygusal etkiler, travmalar ve geçiş dönemlerini içeren ilk romanları yazan da Blume oldu. Ama işte tüm bu korkunç ve utanç verici konulardaki, toplumun köküne kibrit suyu döken kitapları, çocukları ve gençleri ağza da akla da alınmaması gereken konularda düşünmeye cesaret veren son derece sakıncalı düşünceleri çok geçmeden engele takılacaktı. 70’lerde tutucu kesimlerin tepkisiyle karşılaşan Blume onların saldırgan tutumlarıyla yüzleşmekle kurtulabilmişti belki ama sağın yükselip tahta oturduğu Reagan döneminde kitapları doğrudan yasaklanmaya başladı.

Yobaz kesimler için insanın en doğal ve herkesi ilgilendiren biyolojik varlığıyla ilgili gerçekleri bilmek, gençlerin dini sorgulaması, kadınların kendi ayakları üzerinde durmaya çabalaması gibi şeyler günah sayılmaktadır. Bunların ifade edilmesi, toplum içinde konuşulması yasak veya ayıp, en hafifinden yakışıksız bulunur. Bu yüzden kadınların ped satın almasının utanç nedeni sayılmasına, paketlerin siyah torbalar içine konarak satılmasına varan saçmalıklar kadını sansürleme uğraşının parçasıdırlar. Belgeselden 2023 yılında Florida Meclisi tarafından ilkokullarda aybaşı döngülerinin tartışılmasını yasaklamak üzere değerlendirilen bir yasa tasarısı hazırlandığını öğreniyoruz.

Judy Blume’un 60’ların sonunda bir banliyödeki sıradan orta sınıf ailelerin yaşadığı mahallesinde iki çocuklu bir ev hanımıyken yazarlığa başlaması, çevresinden de ailesinden de pek destek görmeden ısrarla ve disiplinle yazmayı sürdürerek başarıya ulaşması kendi yaşamında yaptığı bir devrimdi. Bu aynı zamanda toplumun kendi içindeki örtülü sansüre başkaldırı anlamı taşır. Herkes gibi olma baskısı, aksini isteyebilecek bireyler için sansürlenmek demektir. Blume’un kendi istek ve düşüncelerini özgürce ifade ederek cesaretle gerçekleştirmeye çalışması, yazarlığında yapacağı devrimlerin de temelini oluşturdu.

Blume uzun yıllar kitapların yasaklanmasına karşı ve okuma özgürlüğünü korumak için faaliyet gösteren Sansüre Karşı Ulusal Koalisyonun yılmaz bir savaşçısı oldu. Belgeselin bir yerinde ise yıllar içinde bağnaz kişilerle tartışmanın hiçbir işe yaramadığını öğrendiğini söylüyor. Burada bağnaz kişiler için “zelot” ifadesini kullanıyor. Zelot; bağnaz, yobaz, fanatik, inancından taviz vermeyip bu inanç uğruna aşırı eylemlerde bulunabilen kimseleri belirten bir sözcük. Kökeni ise bir Yahudi mezhebinden gelmektedir.

blank

İÖ 63’te Roma ordusu Kudüs’ü kuşatıp İsrail Krallığı’nı ele geçirdiğinde istilaya karşı çıkan on iki bin Yahudiyi öldürmüş ve tapınaklarının kutsal odalarına usulsüzce girerek halkı aşağılamışlardı. Sonraki yüz elli yıl boyunca da geleneklerine bağlı Yahudiler, yozlaşmış Romalı yargıçların da katkısıyla onlara bilenmeye devam ettiler. Romalıların atadığı kralları da düşmana yardım ettikleri için gerçek Yahudi olmamakla suçluyorlardı.

Zelotlar işte böyle bir ortamda İS 1. yüzyılda ortaya çıktı. Ülkelerinin Romalılar tarafından işgaline ve onlar tarafından yönetilmesine bütünüyle karşıydılar. Gerilla savaşı taktiklerini kullanarak Roma konvoylarına baskınlar düzenliyor, Roma adına vergi toplayan ve çoğu Yahudi olan “hain”lere suikastlar düzenliyorlardı. Yönetime karşı bir isyanı örgütlemeye çalışan Zelotlar bunu sonunda başarsalar da Roma ordusunun Kudüs’ü yıkmasından sonra Ölü Deniz kıyısındaki Masada kalesine çekildiler. Üç yılı bulan kuşatmadan sonra artık dayanamayacaklarını anladıklarında kalede bulunan 960 kişi Roma’ya köle olmaktansa ölürüz diyerek topluca intihar etti.

Bağımsızlıklarını yeniden elde etmek ve inançlarını korumak için savaşan bu mezhep bir kesimce kahraman bilinmekle birlikte Zelotlara karşı olan gruplar, işbirlikçiler ve Romalılar tarafından kötü anılıyorlardı. Çok tanrılı Roma’nın yönetimini değil yalnızca tek tanrının yönetimini tanıdıkları, kalabalık yerlerde uyguladıkları suikastlarla halkı terörize ettikleri için bağnaz fanatikler olarak yansıtılmışlardı. Yıllar içinde zelot bu olumlu ve olumsuz iki anlamı da taşıyan bir sözcük haline geldi. Örneğin İsa’nın aslında Roma’ya karşı bir devrimi teşvik etmiş olduğu söyleminde “davasına tutkuyla bağlı, gayretli ve inançlı kimse” anlamında “Zelot İsa” tanımı kullanılırken bir yandan dinci fanatikler, bağnazlar, yobazlar için de kullanılır oldu. İsrail devletinin iki bin yıl sonra Zelotların kahramanlığı yerine fanatikliğini sahiplenmesi ironiktir. Zelotlar istilacı Romalılarla işbirliği yapanları hain ilan ederken, bugün Filistin’in istila edilmesine ve siviller gözetilmeden bombalanmasına karşı çıkan ortodoks Yahudiler hain ilan ediliyor artık.

Judy Blume işte bu zelot sözünü aşırı sağcı fanatikler ve tutucular için kullanmıştı ama zelotun olumlu anlamını sahiplenenler de onu hedef aldılar. Blume 2023 Nisan’da, trans lobisinin yıllardan beri kadınların sosyal ve profesyonel yaşamdaki varlığını daraltmaya ve hatta sporda doğrudan yok etmeye yönelik çalışmalarını eleştirdiği için sürekli ölüm tehditleri alan Harry Potter kitaplarının yazarı Joanne Rowling’e destek verdiği için aynı zelotların hışmına uğradı. Kitaplarının en çok hedef alındığı günlerde günde yedi yüz ölüm tehdidi alan Blume’un, yalnızca düşüncelerini ifade ettiği için aynı duruma düşen bir başka yazara destek olması doğaldı. Çünkü haklar, başkalarınınkini ezip geçerek ve onları sansürleyerek savunulamaz.

blank

Zelot sözcüğünün zıt anlamları gibi, davalarına adanmış çoğu topluluk için doğru ve yanlış silikleşip birbirine karışan kavramlara dönüşebiliyor. Sansür yalnızca devlet eliyle yapılmayıp toplulukların gücüyle de uygulanıyor. Yargısız infazlar, hoşa gitmeyen seslerin doğrudan susturulması ve yaşamlarının tehlikeye atılması uygarlığın yakasını bırakmış değil. Blume’un en bilinen kitabı Türkiye’deki ilk baskısında, özenli çevirisine karşın herhalde fanatik dincilerin tepkisini çekmesinden korkulduğu için olsa gerek adındaki “Tanrı” ifadesi kullanılmadan, “Orada mısın? Benim, Margaret” adıyla basılmıştı. 2021 tarihli yeni çevirisinde ise kapakta tam adına yer verilmiş ama gündem olmadığından dikkatlerden kaçmışa benziyor.

70’lerde verdiği bir röportajda Judy Blume, “Kitaplar çocuklara zarar veremez.” diyordu. Bir çocuğun okuduklarından etkilenip zararlı ve yanlış fikirlere kendini kaptırmasından korkarak ona okumayı yasaklamak asla çözüm değildir. Çocuklar okumaya devam ettikçe algıları olgunlaşır, kavrayışları güçlenir ve artık metinlerin içeriğini kolayca ölçebilir duruma geleceklerdir. Yasak ve sansürle ise ancak düşünemeyen, nereye çekilirse oraya gidiveren, yalnızca sloganları takip eden, özgür olamayan kişiler yaratırsınız ama diğer türlü sağlam ve özgüvenli bireyler yetiştirmiş olursunuz.

Judy Blume’un 2016’da açtığı kazanç amacı gütmeyen kitapçıda, yasaklı kitaplar sattığını belirten bir ilan vardır. Yıllarca savaştığı sansüre ve kitaplarının yasaklanmasına karşı kendince küçük bir intikam gibi görülebilir ama ilanın asıl gücü, statükonun belirlediği sahte ahlak kurallarının ifşası ve yasakladığı gerçeklerin ifadesinin, gerçekten özgürleşmek ve gelişmek için korkmadan söz söyleyebilmenin, düşünce belirtmenin önemini vurgulamasıdır. Burada yasaklı sözleri de söyleyenler hep olacak, hem iktidar hem toplum sansürüne karşı duranlar hep bulunacaktır der.

Judy Blume Forever, aynı anlayışla, Blume’un şimdiye kadar en çok yasaklanmış olan 1975 tarihli kitabı Forever‘dan alıyor adını. Özgün bir sinemasal anlatımı olmamakla birlikte baştan sona etkileyici ve Türkiye’de pek bilinmeyen bu önemli yazarı tanımak adına doyurucu bir yapım.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Otobiyografik Bir Yüzleşme: Bekleyiş (2021)

Bir annenin doğmamış çocuğuna çektiği görsel mektubu olan Bekleyiş, Akdağ’ın
blank

Frankenstein’ın Peçetesi: Super Size Me (2004)

Super Size Me'ye başlamadan önce doktor kontrolünden geçerek, genel sağlığının