Metin Erksan’ın anısına…
Yeşilçam’ın büyüsü, kıyıda köşede kült olmaya aday onlarca filmin bugün bile koleksiyoncuların raflarında keşfedilmeyi beklemesinde yatıyor. Eskileri biraz karıştırdığınızda üzerine saatlerce konuşulabilecek bir saklı yakut bulmanız inanın işten bile değil. Usta yönetmen Metin Erksan’ın İntikam Meleği adıyla da bilinen Shakespeare uyarlaması Kadın Hamlet, işte tam da böyle bir saklı hazine. Erksan’ın bu az bilinen eseri şaşırtıcı ve zihin açıcı bir yapım. Erksan’ın sineması ya da Hamlet üzerine kafa yormak isteyen seyirciler Kadın Hamlet’e kesinlikle hak ettiği ilgiyi göstermeliler.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Hamlet’in temel hikaye mimarisini aynen koruyan Kadın Hamlet, mekan ve zaman olarak günümüz Türkiye’sini seçiyor. Babasının ormanda vurulup öldürülmesi üzerine Amerika’daki tiyatro eğitimini bırakıp cenazeye gelen Hamlet’in yüreği, kimliğini bilmediği düşmanına karşı nefret doludur. Babasının hayaleti ile konuşma fırsatı bulan genç kadın, amcasının aradığı katil olduğunu öğrendikten sonra deli taklidi yapmaya karar verir. Böylece hem amcasının kalbine istediği korkuyu düşürecek hem de intikam için doğru an gelene kadar hazırlanabilecektir.
Erksan’ın sineması hakkında ne ölçüde fikir verdiğini çok bilemesem de (bir Yeşilçam uzmanı değilim) Kadın Hamlet’in kesinlikle ciddiye alınması gereken bir uyarlama olduğunu söyleyebilirim. Kadın Hamlet gerek hikayenin işlenişi gerekse yaratılan atmosfer ile alelade bir uyarlamanın çok ötesinde olduğunu ilk anlardan hissettiriyor. Shakespeare’in eserlerinin modern zamanlara taşınması elbette Erksan’ın filmine özgü bir hareket değil, ancak filmdeki genel yapının orijinal Hamlet’e yaraşır bir gizeme sahip olduğu söylenebilir. Hamlet’in anne ve babasının meslekleri ve malvarlıkları filmde hiç açıklanmasa da aile taşrada yaşamalarına rağmen modern hayattan çok da kopmamış zengin çiftlik sahipleri olarak tasvir ediliyor. Tamamı bu çiftlik sahasında geçen film, büyük oranda açık ormanlık mekanlarda geçiyor. Açık alanın bu yoğun kullanımı muhtemelen Hamlet’in çağımıza taşınırken aşırı modernleşmesini (akabinde metropolleşmesini) önlemek ve filmin teatral dokusunu korumak için yapılmış, çok da isabetli olmuş.
Ancak tabii ki Kadın Hamlet’in asıl önemi Fatma Girik’in deli prens(es)i canlandırıyor olmasında yatıyor. İlginçtir, tiyatro sahnesinde pek çok varyasyonu yapılmış olmasına rağmen Hamlet’i bir kadın karakter olarak canlandırmak, özellikle beyazperdede çok düşünülmüş bir hamle değil. Buna rağmen Erksan’ın yaptığı bir ilk de değil. İlk kadın Hamlet, 1920 yılında Danimarkalı oyuncu Asta Nielsen ile sinemada hayat buluyor. Erksan’ın filmi, elli yedi yıl sonra bunu deneyen ikinci eser. Fatma Girik’in ne derece iyi bir Hamlet olduğu ise tartışmalı. Planları dahilinde kendini bir deli gibi göstermesi ve bunun için tedirginlik verici (ancak bir yandan da tutarlı) bir tavır takınması gereken Hamlet’i canlandırmak, bir oyuncu için yorucu bir performansı şart kılan, şüphesiz zorlu bir süreç. Yeşilçam’ın gerektiğinde en ürkütücü bakışlarından birine sahip olabilen Girik bu gerçekten büyük efor isteyen rolü elinden geldiğince kotarıyor ve kendini seyrettirmeyi de başarıyor. Muhteşem bir performans demek pek tabii ki abartılı olur; ancak dönemin yerli sinemasında bu rolü (Erksan’ın filmi özelinde) daha iyi icra edecek birilerinin de olduğunu sanmıyorum.
Kadın Hamlet sadece Hamlet rolünü Girik’e vermekle yetinmiyor, belli kilit karakterlerin de cinsiyetini değiştirerek seyirciye hoş sürprizler yapıyor. En önemli karakterlerden Hamlet’e aşık Ophelia, Ahmet Sezerel’in oyunculuğuyla Orhan’a dönüşüyor. Ophelia’nın Orhan olması bir yandan (1970’lerin Türkiyesinde hikayenin heteroseksüel bir ilişki zemininden kurgulanma zorunluluğunu düşündüğümüzde) böyle bir uyarlamada beklenilir bir hamle iken, öte yandan bazı feminist Hamlet yorumlamalarını da geçersiz kılan bir hareket. Hamlet’in annesine duyduğu öfkeyi kadın olduğu için Ophelia’ya yansıttığı yaygın görüşü, Erksan’ın filminde çok da tartışma zemini bulamıyor. Keza Ophelia/Orhan’ın intiharının ardındaki (zaten fazlasıyla muğlak olan) sebepler de Kadın Hamlet’te cinsiyetten bağımsız bir şekilde lanse ediliyor. Sezerel’in Orhan’ı, yüzlerce yıldır tasvir edilen “kırılgan” Ophelia’yı güzel yansıtmış; ancak Erksan elinde bir fırsat varken keşke kimsenin yapmadığını yapıp Ophelia/Orhan’a daha çok odaklansaymış.
Bir diğer sürpriz ise tiyatro tarihinin en bahtsız ve meşhur ikilisi Rosencrantz ve Guildenstern. Aynı Ophelia gibi Hamlet’in yakın arkadaşları da filmde cinsiyet değiştiriyor ve “Rezzan ile Gül” oluyorlar. Erksan’ın bu çok şık ve zeki hamlesi ne yazık ki yeterince iyi bir finalle bağlanmıyor. Rezzan ve Gül’ün ihanetlerini öğrenen Hamlet onları plajda bırakıp arabayla kaçmakla yetiniyor. Varoluşları gibi ölümleri de sembolik bir önem teşkil eden ikilinin orijinal esere yakın bir sonla sahneden ayrılmasını tercih ederdim. Ancak gerek Orhan gerekse Rezzan ve Gül, Erksan’ın çekmekte olduğu uyarlamaya aslında büyük bir ciddiyetle yaklaştığının kanıtları. Eğer Kadın Hamlet hak ettiği ilgiyi görse idi beyazperdede çok ilginç uyarlama deneylerine kapı açabilirdi.
Bu arada filmin ortalarında Fatma Girik’in Timur Selçuk’un Pireli Şarkı’sı eşliğinde yaptığı kısmi sahne şovu büyük ihtimalle Bob Fosse’un 1972 tarihli Cabaret’inden etkiyle üretilen bir sahne. Aklıma takılan ve belirtmek istediğim bir noktadır bu da.
Kadın Hamlet – Hayaletle karşılaşma sekansı
Eksiklerine rağmen Kadın Hamlet kesinlikle seyri şart bir film. Metin Erksan’ın bu filmi o dönem yeterince ses getirebilse hem dünya sinemasında ilgi toplayabilir hem de Yeşilçam’da küçük de olsa yeni bir akımın doğmasına öncülük edebilirdi. Neyse ki film tamamen tarihin derinliklerinde kaybolacak kadar eski değil. Tüm sıradışılığına rağmen içimdeki Shakespeare okuma iştahını kabarttığını söyleyebilirim Kadın Hamlet’in, demek ki Erksan’ın formülü bir şekilde tutmuş.
Not: Utku Uluer’e ve Sinematik Yeşilçam’a kısıtlı araştırma sürecimi kolaylaştırmalarından dolayı teşekkür ederim.