Birkaç gün önce bir eleştirmen arkadaşım kadın yönetmenlere karşı yapılan pozitif ayrımcılığa isyan edip, bu işin kadını ve erkeğini olmadığını yazıyordu sosyal medya hesabında. Konuya feminist teori açısından yaklaşmak isterim.

Öteki Sinema için yazan: Zehra Yiğit

Öncelikle ‘Kadın akademisyen’, ‘kadın yönetmen’, ‘kadın politikacı’, ‘kadın yazar’ gibi kadını vurgulama feminist yazında tartışılan konulardan birisi olsa da, tüm tarih boyunca sanattan edebiyata, tarihten psikolojiye sosyal bilimler alanında, erkeklerin eril bakış açısı ile anlattıkları kadının ‘varlığı’ ve temsilinin söz konusu olması, kadın deneyimlerinin bilinçli bir şekilde dışarıda bırakılışı bu vurgulamayı haklı çıkarır.

Kapitalist ataerkil toplumdaki tahakküm ve iktidar ilişkileri ile beraber, kadınların konumlarının erkekler tarafından belirleniyor olması problemine karşı, kadınların kendi dillerini ister edebiyatta isterse sanatta kurmaları, kamusal alanda yer edinmeleri ve kendi bakış açıları ile onları özgürleştiren, ataerkil düzeni yıkan ve cinsiyetçi söyleme karşı-söylem geliştiren, eşitlikçi bir dünya kuruluşuna katkı sağlayan eserler üretmeleri önem taşır.

Kadının kendi hikayesini kendisinin yazması, bir anlamda kendi yaşamına sahip çıkması anlamına gelir. Beden sosyolojisinin tartıştığı “yaz ve bedenine sahip çık” mottosunu belki de sektör özelinde ve aynı zamanda bir öneri olarak “film çek ve hayatına sahip çık” ile sürdürülebilir. Kadının kendisini, filmleri aracılığı ile anlatması bir anlamda kaderini eline alması ile eşdeğerlik de taşır.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

blank2004 yılında Sign’daki yazısında ve 2006 yılında Death 24x a Second adlı kitabında Laura Mulvey, teknolojinin gelişiminden hareket ederek hem teknoloji ile sinemanın bağını kurar, hem de kendi çalışmalarını bir kez daha değerlendirerek sinema ve kadın konusuna tekrar bakar. Sign’daki yazısında ise, feminizmin en kalıcı mirasının kültürel ve akademik alanlarda olduğunu söyler.

Mulvey, feminizmin etkisinin herhangi bir fiili politik hareketi geride bıraktığını, sanat ve sinema alanında kadınların yapımcı, küratör ve eleştirmen olarak varlıklarının son yirmi yılda muazzam bir şekilde genişlediğini söyler (Mulvey, 2004, ss. 1286-1287). Death 24x a Second’da sinemanın sadece daha iyi bir dünya arzusunu ifade etmekle kalmadığını, aynı zamanda karmaşık yorumlama, eleştiri, temsil etme ve görme biçimleri üretebildiğini belirtir.

Mulvey, sinemanın kadınların ezilmesinin başlıca aracı iken, biçim ve geleneklerin dönüştürülmesi ile bir kurtuluş aracı olarak da işlev göreceğini saptar (Mulvey, 2006, s. 7).[/box]

Özetle, kadın yönetmen sayısında ve sektörde çalışan kadın sayısındaki bu artış, kadınlar tarafından, kadın bakış açısı ile çekilen, kadın sorunlarını dert edinen ve kadınlara seslenen filmlerin sayılarının artmasına neden olurken, böylece kadınlara, kendilerini en doğru şekilde ifade ve temsil etme olanağı da sağlar. Dolayısıyla eril bakış olduğu gibi dişil bakış da vardır.

Son olarak, ataerkil toplumlarda toplumsal mücadele olanaklarına ulaşan feminizm, sinema alanında da pek çok yeni tartışmanın önünü açar ve bu yeni tartışmalar eşliğinde yeni sorular da sorar. Örneğin erkek yönetmenlerin, erkek egemen yapıyı çözümlemede feminizme katkıları olabilir mi? ya da kadın ve erkek değil de feminist bilinci taşıyan yönetmenlerin varlığı söz konusu olabilir mi? Bu soruların yanıtları da başka yazılara kalsın.

Unutmayalım ki hala sinemada kadın olmak üzerine yazıyor ve konuşuyorsak, bu durum zaten orada kadının yeterli sayıda olmayışından ya da kadın haklarının hala eşitlenememiş olmasından kaynaklanır.

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

Referanslar

Mulvey, L. (2004). “Looking at the Past from the Present: Rethinking Feminist Film Theory of the 1970s”, Signs, Vol. 30, No. 1, Beyond the Gaze: Recent Approaches to Film Feminisms Special Issue Editors

Kathleen McHugh and Vivian Sobchack (Autumn 2004), pp. 1286-1292,

URL: http://www.jstor.org/stable/10.1086/421883

Mulvey, L. (2006). Death 24x a second: Stillness and the moving image. Reaktion Books.[/box]

blank

Zehra Yiğit

Zehra Yiğit, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktora eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı bölümünde devam etti. Oxford Üniversitesi ve Novisad Üniversitesi'ne Visiting Researcher olarak giden Yiğit, İtalya, Portekiz, Sırbistan, Gürcistan, İngiltere gibi pek çok ülkede ders ve seminer verdi, proje ortaklığı yaptı. Yiğit, şu an Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölüm Başkanı olarak görevine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Celal ile Ceren Dünyanın En Kötü Filmi Olur ve Türk Sineması Kurtulur!

Celal ile Ceren, 18 Ocak’ta vizyona girdi ve o günden
blank

Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

“Yaşadığımızı kanıtlamanın tek yolu ölmek… Belki de ölüm, bizim gibi