“Kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava”
Global krizlerlerden art arda yumruklar yediğimiz, her geçen gün belimizi doğrultabilmek için aldığımız kredilerle, bir taraftan kelleyi kurtarmaya çalışırken diğer yandan elimizi kolumuzu esir bıraktığımız, sadece tepedekilerle barışık ve biraz da “sırnaşık” olmayı başaranların ekonomilerini “sağlama alabildiği” bu garip dünyada, özellikle de böyle bir zamanda Orhan Veli’nin dizelerinin yaptırımı kaldı mı dersiniz? İşte arızalı yönetmen E.L. Katz, Cheap Thrills sayesinde bu son derece uzun ve abuk soruya kendine has bir cevap veriyor!
Genç yönetmen E.L. Katz’ı bilenler, ağırlıklı olarak, mürekkep damlattığı ilginç senaryolar ile tanıyacaklardır. Pop Skull, Home Sick ve Autopsy gibisinden mütevazi gerilim hadiselerinin senaryolarına imza atan Katz; yönetmen olarak maharetlerini ilk defa Cheap Thrills ile gösterme şansına erişti. Fakat bu şans kendisinin kısa sürede korku – gerilim severlerin markajına girmesine yetti de arttı bile! Öyle ki, genç yönetmenler resmi geçidi kıvamındaki ABC’s of Death külliyatının devam filminde yerini ayırtmakta gecikmeyen Katz’ı önümüzdeki yıllarda bir dolu uçuk projede görebilmemiz mümkün!
Biz lafı dağıtmadan Cheap Thrills’e dönelim yeniden. Bu yıl !f İstanbul kapsamında ülkemiz izleyicisiyle buluşan film; pek çok sinefil için garip bir keşif değerine sahipti. Nedendir bilinmez, garip bir biçimde Tarantinesk (eee öeah artık!) yaftası yiyen film; aslında son yıllarda karşımıza çıkan en özgün öykü anlatımıyla bizleri selamlamıştı. C.T.’nin özgünlüğü, kendi janrındaki benzerlerine oranla oldukça yalın ve çarpıcı olmasıydı. Şahsi düşüncem ise E.L. Katz’ın bu ilk uzun metrajlı sınavının, yılın en afili suçlu zevklerinden biri olduğu yönünde!
Yukarıda da belirttiğim gibi C.T. oldukça karanlık bir öyküye ev sahipliği yapıyor. Bu karanlık öykü kimi zaman kara mizaha göz kırpsa da aslında ortada komedi yönü fazlasıyla törpülenmiş bir gerilim mahsulü var. Şöyle ki; borç batağına saplanan, yaşadığı evden çıkarılmak üzere olan ve bununla birlikte bakmakla yükümlü olduğu ailesiyle kıt kanaat geçinmeye çalışan Craig’in dünyası, çalıştığı işten çıkarılmasıyla birlikte başına yıkılır. Tek maddi kaynağı da bu şekilde avucunun içinden kayıp giden genç adam, ödemekle yükümlü olduğu 4500 dolarlık borcun yüküyle soluğu en yakındaki barda alır. Craig, bu talihsiz günde liseden beri görüşmediği serserilik timsali Vince ile buluşur. Tam kirli işler yaparak para elde etme konusunda Vince’ten akıl almak üzereyken de, ikili Colin adında gizemli bir adam ve en az onun kadar gizemli karısıyla karşılaşırlar.
Colin banknot ile mabadını silecek kadar zengin, karısı Violet ise etraftaki erkeklerin başını döndürecek kadar seksidir. Craig ve Vince, kısa süre içerisinde bu garip ikilinin sıra dışı bir eğlence anlayışı olduğunu keşfederler. Nitekim Colin, akla gelebilecek her şeyi bahis haline getirebilecek kadar kafayı kırmıştır. Başlangıçta viskileri en hızlı fon dip yapana 10 dolar vermeyi teklif eder. Tabi bu basit bahis zaman içerisinde hem Craig hem de Vince için bir bağımlılık haline gelecektir.
Aslında Cheap Thrills, tıpkı adının vadettiği gibi bu son derece basit fikre sırtını dayıyor. Genç senaristler Trent Haaga ve David Chirchirillo ikilisinin imza attıkları senaryoda, izleyicinin kafasını kurcalayacak hiçbir pürüz yok! Peki Cheap Thrills gücünü nereden alıyor o halde? Bu basit fikirleri finale kadar işler kılacak etkileyici dokunuşlardan elbette! Bingo! Öyle ki, iki eski dostun, karşılarındaki gizemli yabancıdan para koparabilmek adına ucuz yarışlara girdikleri ufak bahisler; her adımda biraz daha vahşileşiyor. Bahisler vahşileştikçe daha çok kan çıkıyor. Kan çıktıkça da aklı evvel kafadarlar daha da hırslanıyor.
Colin’in para yağdırmaya devam ettiği görevler ağırlaştıkça ailesi ile kapının önüne konulmamak için paraya ihtiyaç duyan Craig ve güvenilmez tavırları olduğu gibi yüzüne yansıyan Vince; küçük hesapların peşine düşmeye ve birbirlerinin kuyularını kazmaya başlıyorlar. İşte bu noktadan sonra işin rengi değişiyor. Para uğruna gözlerini kırpmadan birbirlerinin kanını akıtabilecek kıvama gelen ikili, sadakatlerini, ihtiyaçlarını, zaaflarını ve egolarını yarıştırmaya başlıyorlar.
E.L. Katz’ın kan ve şiddet temeline oturttuğu bu son derece çarpıcı ilk filmi, beylik cümlelere, mesaj verme kaygısına, didaktizm kokan sinir bozucu diyaloglara prim vermeden izleyiciyi kaşındırmayı hedefliyor. Bunu da istismar kulvarına fazla kaymamasına rağmen yine de grafik olarak servis ediyor. Tam da bu yüzden Katz’ın izleyiciyi rahatsız etme misyonu başarıya ulaşmış oluyor. Barmen tartaklamak, tanımadıkları bir adamın salonuna dışkılamak ya da pişmiş köpek eti yemek gibisinden mide kaldıracak icraatlardan sonra, izleyiciye –biraz da pişmanlıkla “sırada ne var” sorusunu sordurtması bile, içimizdeki o karanlık bahis düşkününü dışarı çıkartmaya yetmiyor mu aslında?
Nihayetinde Cheap Thrills en kaba tabirle insanın para uğruna ne kadar ileri gideceği meselesini es geçmeksizin aslında paraya olan ihtiyacın neredeyse “sonsuzluğu” ile sarsıyor izleyiciyi. Öyle ki bu parayı kazanmanın tek amacı geçinebilmek mi, yoksa her daim daha fazlasına kapı açabilme gücü mü? İşte Katz, etrafa para saçan Colin vasıtasıyla, hem Craig ve Vince ikilisiyle hem de bizzat seyircinin kendisiyle iki farklı oyun oynuyor. Laf aramızda, bu hınzır oyunun kazananı da kendisi oluyor!
O kadar da orjinal değil sanırım;
Tayland’dan 2006 yapımı “13 game sayawng” (http://www.imdb.com/title/tt0883995) …
İşini kaybeden kahramanımız hayatının en kötü gününü yaşadığını düşündüğü bir sırada giderek zorlaşan 13 oyun sonunda 100 milyon kazanabileceği bir teklif alır.