Yılmaz Atadeniz için bir giriş yapmaya çalışsak neler söyleyebiliriz acaba? Killing’i çeken adam. Fantastik filmlerin, maskeli kahramanların sonunda polis gelen filmlerin, küçük bütçeli filmlerin büyük yönetmeni. Kurgu ustası. 60’lı ve 70’li yıllarda hızlanan göç dalgasının şehirlere yığmaya başladığı taşralı erkeklerin gündüz düşü olan vurduğunu deviren çapkın kabadayı tipini işleyen avantür filmlerin duayeni. Türk sinemasında bir Metin Erksan, Lütfü Ö. Akad, Ertem Eğilmez, Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz varsa bunların yanına, izlediğim en güzel avantürleri ve b-filmleri çeken Yılmaz Atadeniz’i eklemekten hiç gocunmam.
Öteki Sinema için yazan: S. Özgür ILGIN
Yılmaz Atadeniz’in yönettiği, senaryosunu Bekir Çetiner’in yazdığı siyah beyaz bir film olan Kara Cellat’ın başrollerinde İrfan Atasoy, Feri Cansel ve Erol Taş oynuyor. Yardımcı roller ise belki de hiç bir filmde görülmedik ölçüde zengin: Turgut Özatay, Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci, Danyal Topatan. Ayrıca Atadeniz filmlerinin gediklileri olan Tarık Şimşek, Faruk Panter, İhsan Gedik ve Yavuz Selekman da var.
Filmimiz her Atadeniz filmi gibi hareketli bir sekansla açılıyor. Adana’da bir bankayı soyan çeteler çaldıkları parayı kuytu bir yerde paylaşırken gelen iki adam parayı onların elinden alıyor. Gelen adamlar Adana’nın Kara Cellat lakaplı gözü pek kabadayısı Osman ve onun sadık yardımcısı Makbuz’dur(Faruk Panter). İrfan Atasoy, siyah elbisesi, gambler şapkası ve fularıyla biraz Clint Eastwood’u biraz da çocukluk arkadaşı Yılmaz Güney’i hatırlatıyor. Kara Cellat, hırsızlardan çaldığı paraları Çocuk Esirgeme Kurumu gibi hayır kuruluşlarına bağışlıyan iyi kalpli ama yalnız bir kabadayı.
Açılıştaki vurgundan sonra evine dönen Kara Cellat, babasının (Naci) intihar ettiğini görüyor. (Bıraktığı mektupta ne yazdığını biz öğrenemiyoruz. Burada bir dış ses olsa da mektubu izleyiciye okusa olmaz mıydı?) Muhtemelen Naci intihar mektubunda Osman’a onun öz babasının aslında kendisi olmadığını ve gerçek babasının İstanbul’da olduğunu yazıyor. Makbuz ile birlikte İstanbul’a giden Kara Cellat İstanbul’da bir kahvehanede oranın belalı adamlarından olan Sürmeneli Remzi’nin yerine oturunca kavga çıkıyor. Makbuz ile birlikte Sürmeneli’nin adamlarını haklayan Kara Cellat Remzi’nin mekânını basıyor. Burada Sürmeneli Remzi(Hayati Hamzaoğlu) ile birlikte Arap Reşo(Bilal İnci), Çiçek Recep(Turgut Özatay) ve Kaymak Ahmet(Yavuz Selekman) ile karşılaşıyor. Bu adamlar sırasıyla İstanbul’un Gazino, Kumarhane, Genel Ev ve Kaçakçılık işlerinin haracını yiyen kişiler. Kara Cellat bu dört kişiyi haraca bağlıyor ve sırayla her gün birini ziyaret edeceğini söylüyor. Dörtlü, Kara Cellat’ı pek ciddiye almıyor. Ertesi gün Remzi’nin mekânını basıp haracını isteyen Kara Cellat parayı alamayınca orada sahneye çıkan Selma’yı(Feri Cansel) kaçırıyor. Kara Cellat zaman içinde Selma’ya aşık oluyor. Bu arada Arap Reşo’nun mekânını basan Kara Cellat, Reşo’nun ortağı Mafya Osman (Erol Taş) ile düelloya tutuşmak üzere sözleşiyor. Bu arada boş durmayan Sürmeneli, Kara Cellat’ın evini basarak Selma’ya tecavüz edip öldürüyor. Sırayla Çiçek Recep, Kaymak Ahmet ve Arap Reşo ve Sürmeneli’yi ortadan kaldırarak intikamını alan Kara Cellat için Mafya Osman ile düello vakti gelip çatıyor. Vakit geliyor ama ikisinin de bilmediği bir şey var: Kim kazanırsa kazansın bu düellonun kazananı olmayacak.
Filmin rol dağılımı çok iyi olduğu gibi neredeyse bütün oyuncular en iyi oyunculuklarını sergilemiş. İrfan Atasoy uzun boylu atletik dövüşçü kahraman olarak, küçükken hep Nebahat Çehre ile karıştırdığım Feri Cansel de biraz saf kalpli bir, ama buna rağmen gene de şuh bir gazino kızı olarak standart performansını sergilerken Erol Taş kelimenin tam anlamı ile döktürmüş. Turgut Özatay başta olmak üzere Hayati Hamzaoğlu ve Bilal İnci, kötü adamlığın hakkını vermiş. Bu dört adamın başarısı filmi sırtlıyor. Danyal Topatan Kahveci Hindi Rüstem rolünde oldukça başarılı ve inandırıcı. Makbuz rolü, Faruk Panter’in şimdiye kadarki rolleri içinde en oturmuş olanı. Kasketi, yeleği ve kaytan bıyığı ile Panter tam anlamıyla bir kabadayı yancısı olmuş.
Hızlı doğrusal bir kurgu içinde birbirini takip eden dövüş ve kovalamaca sahneleri izleyiciyi taze bir heyecan ve tatlı bir gerilim içinde tutmayı başarıyor ve bu gerilim filmin finalindeki düello sahnesi ile doruğa çıkıyor. Filmin aksiyonu seyircinin filmin aksayan yönlerini sorgulamasına da engel oluyor: Örneğin Kara Cellat Sürmeneli’nin mekânını ilk bastığında onu neden öldürmediler? Veya iki adam onlarca adamı yere serip her seferinde nasıl kurtuluyor? Ya da Turgut Özatay arabayla kaçarken neden dikiz aynasına bakmıyor da kafasını çevirip arkaya bakıyor? Hatta Bilal İnci’nin yere çakılma sahnesi neden bu kadar acemice? İşte bütün bu sorular Atadeniz’in usta aksiyon seli içinde unutulup gidiyor. Eeee, hayat böyle bir şey. Çoğunlukla en mantıklı olanı değil bizi mantıklı olduğuna en iyi inandıran şeyi gerçek olarak kabul ederiz.
Yılmaz Atadeniz’in en parlak devresi olan 70’li yılların ilk yarısında çevrilmiş olan bu film sağlam hikâyesi, hiç dinmeyen aksiyonu, göz dolduran kovalamaca ve kavga sahneleri ve hiç kuşkusuz, usta oyuncularıyla, kusurlarına ve dar bütçesine rağmen 70’li yıllarda çevrilmiş en iyi avantür filmlerden biri olmayı başarıyor. Kusur demişken o kusurların hangisi büyük bütçeli aksiyon filmlerimizde yok ki?
– Filmi aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz –
https://www.izlesene.com/video/kara-cellat-erol-tas-1971-79-dk/8809865
Hocam yazindan sonra meraklanip filmi verdigin linkten izledim…. gercekten eglenceli ve hizli kurgunun eslik ettigi yuksek tempo ile akip gidiyor….
ayrica filmin muzikleri de donemin baba filmlerinden itinayla derlenip kullanilmis…. sergio leonenin meshur iyi kotu cirkin indeki en melodramik ezgiyi alip kara cellatin babasina son bakisi attigi sahneye koymuslar ….. helel olsun…..
bu arada esas ana melodi hangi filmindi onu dusunuyorum….. coooook tanidik ama.gelmedi simdi….