“Öteki Sinema” takipcileri Orhan Oğuz ismini eleştirmen ve seyirci bazında çok fazla olumsuz eleştiri almış ve gişe uğruna sahte gala yangınından medet ummak zorunda kalmış “Büyü” filminden hatırlayacaklardır.

O dönemde Orhan Oğuz’un “Sinema” dergisine verdiği röportajda türe özel bir ilgisi olmadığından dem vurduğunu hatırlıyorum. Açıkcası bu beyanatı bir başarısızlığın halının altına süpürülmesi gibi algılamıştım.  Bir yandan da söylediklerine hak veriyordum çünkü daha önce seyrettiğim hiç bir Orhan Oğuz filminin bu tarz doğaüstü fenomenlere bulaşmak gibi bir derdi yoktu. Görüntü yönetmenliğinden gelen Oğuz kamerasına hakim bir yönetmen olarak ayağı yere basan gerçek hikayeleri anlatmaktan hoşlanan bir sinemacıydı…

resim001gic (1)

Ama herkesin kaçmak istediği bir delilik hali vardır! Meğer şu ana kadar pek haberdar olmadığım Orhan Oğuz filmi “Kara Kentin Çocukları” yönetmenin bu sinemaya düşkünlüğünün ilk gösterisiymiş… Üstelik bu öyle bir film ki açık ara Türk sinemasının en iyi ve aykırı gerilim denemesi olarak kabul edilebilecek, olağanüstü gerçekci bir atmosferi hissetiren ama çevrilmesinin üzerinden sadece 10 yıl geçmesine rağmen “kayıp” olmuş ve kendi öyküsünün akıbetine uğramış bir yeraltı filmi… Katıksız ve damardan bir gerilla sinemacılık örneği, hem de bizim memlekette!

Mine ve Kürşat aykırı arkadaş gruplarıyla birlikte Beyoğlu/cihangir taraflarını mesken edinmiş neo hippilerdir ve birbirlerini sevdikleri için makaradan da olsa evlenip yeni bir eve taşınmışlardır. Ev dediysek 3 oda 1 salon Tepe mobilya ve İkea’dan mobilyalarla döşenmiş fildişi saten duvarlara ve laminant parkelere sahip bir ev düşünmeyin. Meraklı bir ana ve evde kalmış kızından mütevellit komşularıyla, Cihangir’de dökülen bir çatı katıdır  burası ve evin tüm eşyası da arkadaşlarının başka yerden çaldıkları şeylerden oluşmakta… Çiftimiz gündüzleri evde arkadaşlarıyla hap, esrar vb. içip geceleri de aynı barda DJ’lik ve barmaidlik yapmaktadır. Tamamen ipsiz sapsız ve aykırı tipler olmalarına rağmen tuhaf bir ahlak duygusuyla birbirlerine kazık atmaktan çekinen bu grubun saadeti Kürşat’ın asker kaçağı olmasıyla sarsılır. İşler böyle devam ederken ve herşeye rağmen (Bir oğuz filmine gönderme yaptım!) Kürşat ve Mine mutlu olmaya çalışırken aslında tehlike çok yakınlarındadır. Yaşlı ve despot babası ve ona bakan hizmetcisi ile aynı evde oturan tuhaf bir genç Mine’yi kafasına takar ve genç kadını sinsice bir planla terorize etmeye başlar… Önce asker kaçağı olan Kürşat’ı ihbar ederek  apar topar askere gönderilmesini sağlar sonra da kaybedenler grubunun arasındaki güven duygusunu yokeder. Mine artık sürüsünün dışına çıkmış bir hayvandır ve avcısı onu gözetlemektedir.

kara kentin cocukları

Filmin konusu kısaca böyle…  1999 yapımı Kara Kentin Çocukları, yan rollerde rahmetli İsmet Ay ve Savaş Dinçel’in yanında kısa bir rolle rock şarkıcısı Ogün Sanlısoy’u da görebiliyoruz. Oyunculuk anlamında herkesin elinden geleni yaptığı, Nilüfer Açıkalın’ın rolün hakkını vereyim diye uğraşırken ‘overacting’ olduğu bazı anlar dışında oldukça inandırıcı olabildiği ve Türk sinemasında pek rastlanmayan rahat ve doğal bir çıplaklığı sergilediği film, “Kötü ve kaybeden çocuklar” üzerinden anlattığı hikayesini Türk sinemasının 70’lerde ve sonrasında 80’lerin Küçük Emrah filmlerinde yaptığı büyük bir hata olan şablon disko çocukları değil de gerçekten ” böyleleri de var” dedirtecek kadar sağlam karakterler üzerinden aktarıyor.

Hele de filmde bir “Yeraltı özgür TV” hadisesi var ki, herhangi bir Türk işinde böylesi bir tema kullanımı görmek gerçekten mümkün değil! Peker Açıkalın’ın joker özentisi bir kostümle sunduğu asıl yayına karışan dehşet, kan ve çıplaklığı sert bir şekilde sunan bu TV kanalı aslında kurdun kuzuya ulaşmak için kullandığı bir paravan…

Filmin müzikleri de benim elimdeki indeks kaynaklarına göre Orhan Oğuz’un elinden çıkma 80’lerin Carpenter filmleri tadında güçlü Synthsizer tınıları içeren elektronik bir tema müziğine sahip filmin bar sahnelerinde hem Rock hem de club çalınması biraz kafa karışıklığına sebep olsa da filmin dokusuna sağlam katkılar yapan orijinal bir fon oluşturulmuş.

nilufer-acikalinFilmi çok beğendiğimi söylemekle birlikte 1 saat 54 dakikalık süresinin bazı tempo sorunlarına yolaçtığını, bazı karakterlerin filmde hiç olmasa (Gözlük) çok daha iyi olacağını, Özgür’ün babası ve komşu teyze gibi bazı karakterlerin ise üzerine yeterince gidilemediğini düşünüyorum. Bu tarz öykülerde alışageldiğimiz üzere Özgür ve babasının hesaplaşmasını göstermek deliliğin dozunu vermek açısından çok iyi olurdu fakat baba karakteri baştaki tanıtımının ardından tamamen unutulmuş… Filmin geneline baktığımda ise giriş ve gelişme bölümlerinin çok uzun tutulduğu için hızlı ve ani gelen finalin tam bir doyum dygusu yarattığını söylemek zor. Yine de hiç beklemediğim bir sinemacı ve oyuncu takımından böyle deli ve karanlık bir işin çıkmış olması insanı gerçekten heyecanlandırıyor. Sinemalarda hiç gösterilmemiş bu film, Yeşilçam TV gibi şifreli bazı kanallarda geceyarısından sonra gösterim şansı bulabildiği için neredeyse hiç kimsenin “Kara Kentin Çocukları”ndan haberi yok! Üstelik film kulaktan kulağa şeklinde ünlenerek bir kült mertebesine ulaşmış durumda… Sözlükler ve Youtube gibi platformlarda insanlar filmi umutsuzca aramaya devam ediyorlar. Bu açıdan bakınca filmin kaderi öyküsündeki kimselerin izleyemediği ama herkesin bir şekilde haberdar olduğu “Yeraltı Özgür TV”ye benziyor ve bu da zaten güzel olan bir yemeğe muhteşem bir sos ilave edilmişcesine tat katıyor.

Çekim öncesi “Kara Kentin Piçleri” olarak  duyurulan fakat fazla sert bir isim olduğu için adı “Kara Kentin Çocukları”  olarak değiştirilen  gerçekten kara, dehşetli ve güçlü bir film… Filmin atmosferi o kadar güçlü ve karanlık ki bundan daha iyisi ancak Alex Proyas’ın “The Crow”unda görülebilir. Bir şekilde tüm Öteki Sinemacıların görmesi gereken bir yapım ama bulmak ve izlemek gerçekten çok zor. Yerli gerilimleri sayarken adı hiç bir şekilde geçmeyen bu talihsiz film Sinematürk adlı indeks sitesinde de “macera, duygusal, dram” sınıflandırılması ile sunuluyor! Kendi sinemamıza olan ilgisizliğimiz affedilecek gibi değil gerçekten.

Doğal olarak soracaksınız; Peki, sen nasıl buldun bu filmi? diye… Bunun için Divx Planet’in kayıp film avcısı üyesi fwwm‘e teşekkür ederim. “Biri beni Gözlüyor” adlı  “The Shining” replikası Türk filmini de onun sayesinde izlemiştim. İzlediğim halinin berbat bir VHS transferi olduğunu ama piyasada bulunabilen tek kopya olduğu için yine de şükrederek seyrettiğimi belirtmek isterim.

Yeşilçam’ın unutulmuş bir hazinesini daha birlikte keşfetmiş olduk. Yeni bir “Ahanda böyle bir film varmış!”ta buluşmak üzere İyi Pazarlar efendim…

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

3 Haziran 199 tarihli Radikal gazetesinin çekimlerden hemen önce filmle ilgili yaptığı haber:

Orhan Oğuz, 2000’li yıllara damga vuracağına inandığı filmi ‘Kara Kentin Piçleri’nin çekimlerine başladı. Film, öfkesini barlarda boşaltan, yaşadığı topluma bir anlam veremeyen günümüz gençliğini anlatıyor.

SEMA ULUDAĞ http://www.radikal.com.tr/1999/06/03/kultur/bin.html

blank Çok değil, 10 yıl önce Amerikan filmlerinden izlerdik onları. Deri mont ve pantolonları, uzun saçları, abartılı makyajlarıyla rock ve tekno barları dolduruyorlardı. Başkaldırılarının kime karşı olduğu tam olarak belli olmasa da asiydiler; ailelerine, topluma ve bir türlü anlam veremedikleri değer yargılarınaydı belki de öfkeleri. ‘Looser’dılar, hiçbir şeyi umursamayan, yitik ve kaybolmuş. Bir süre sonra yanı başımızda bulduk onları, farklı davranıyor, farklı giyiniyor, farklı konuşuyorlardı. Hiç bir zaman ‘neden böyleler’ diye düşünme gereği bile duymadan yargıladığımız bu gençlerin fiziksel varlıklarına öyle çabuk alıştık ki, çoğu zaman yanımızdan geçtikleri halde onları görmez olduk…

Yönetmen Orhan Oğuz, kamerasını işte bu gençlerin bulunduğu yerlere, onların ruh haline yöneltiyor ‘Kara Kentin Piçleri’ adlı yeni filminde. Biz de film ekibini Beyoğlu’nun arka sokaklarında, bir bar sahnesini çekerken yakaladık. “5-6 yıldır kafamda uçuşan bir düşünceydi. Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki tekno ve rocker barları ve oraya gidenleri izledim. Filmdeki diyalogların çoğunu onların konuşmalarından aldım. Tamamen gerçek bir hayat tarzını anlatmayı amaçlıyorum. Bu tipleri çok iyi tanıyor, çocukları iyi biliyorum” diyor Oğuz, senaryosunu da yazdığı ‘Kara Kentin Piçleri’ hakkında. Mayıs ayı sonunda çekimlerine başlanan filmde Nilüfer Açıkalın, Peker Açıkalın ve Toprak Sergen başrolleri paylaşıyor. Filmin süpervizörlüğünü ‘Ağır Roman’ın yazarı Metin Kaçan yapıyor.

Dar bir bütçe
Altı yıllık gözlemini iki ay gibi kısa bir sürede kâğıda aktarmış Oğuz. ‘Manisa Tarzanı’nın ardından sinema filmi için kamera arkasına geçmeyen yönetmen, yazdığı senaryodan öylesine etkilenmiş ki, parası olmadığı halde çekimlere başlamış: “Sponsor arayarak vakit kaybetmek istemedim. Oyuncuların çoğu para talep etmedi. Vakıf ve çeşitli kuruluşlar çekim yapabilmemiz için bize film verdi. Yönetmen arkadaşlarımız ve yakın çevremiz de maddi yardımda bulundu. Ama ne olursa olsun teknik kaliteden ödün vermiyoruz.” Çekimler bitip film vizyona girmeden önce Orhan Oğuz sponsorların kapısını çalacağını ve yaptığı çalışmayı göstererek kendisine yardım etmelerini talep edeceğini de belirtiyor.

Başrol oyuncuları arasında bulunan Toprak Sergen’in, çekimler sırasında oldukça rahat olduğu görülüyor. “Bu benim ilk sinema filmim. Bir dönem ben de o insanların arasında yaşadım. ‘Looser’dım yani. Senaryonun bütünü benim ilgimi çekti ve teklifi kabul ettim” diyen genç sanatçı, filmde Nilüfer Açıkalın’ın eşi Kürşat rolünde.

‘Kara Kentin Piçleri’, bir gençlik filmi. Ancak Orhan Oğuz ebebeylerin de ilgi göstereceği kanaatinde, “Herkes seyredecek bu filmi. Ama anne ve babalar ayrı, çocuklar ayrı izleyecek. Çünkü onları anlatıyor. Bence ‘Kara Kentin Piçleri’ 2000’li yılların filmi olacak.”[/box]

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

10 Comments Bir yanıt yazın

  1. ”şablon disko çocukları değil de gerçekten ” böyleleri de var” dedirtecek kadar sağlam karakterler”

    bu cümle ilgimi çekti hemen

  2. Bayıldım valla süper bir ekleme oldu siteye teşekkürler Murat. Aslında oyuncu ekibine ulaşabildiklerimizle bu film hakkında röportajımsı bir şey yapsak mı?

  3. merhaba bu filmi aradım ama bulamadım elinizde mevcutsa paylaşabilirmisiniz.

  4. filmi yıllardır arayan arkadaşlar için gayet izlenebilir bir ripi nette mevcut aramalarında yarar var

  5. Film kobrofililer için çekilmiş gibi.. Rezalet…

  6. Orhan oğuz senarist eşi nuray oğuz öldüğünden beri dibi gördü en iyi işleri eşinin yazdıklarıydı en son arka sokaklarda dublajlı dizi yönetiyordu eksi bir filmi son filmiydi ama hiç bir yerde bulunmuyor bu filmi ile 1988 yapımı tarık akanın başrol oynadığı üçüncü göz filmi kült film olmaya adaylar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Pulgasari (1985)

Zorla kaçırılan Güney Koreli yönetmenin çektiği Kuzey Kore yapımı Godzilla
blank

Beowulf (2008) ve 3D Sinemanın Geleceği

Anglo-Saxon kültürünün ilk destanı Beowulf çeşitli şairler tarafından yazılarak son