Kara Sokaklarda Gezinen Lanet: Blaxploitation Korku Filmleri

30 Kasım 2024

Blaxploitation Cinema: The Essential Reference Guide : Howard, Josiah: Amazon.com.tr: Kitap1970’lerin başında, sinema dünyasında bambaşka bir enerji patladı. Siyahilerin hikayelerini, mücadelelerini, tarzlarını ve müziklerini beyazperdeye taşıyan Blaxploitation akımı, Hollywood’un steril sahnelerine sokakların çarpıcı gerçekliğini getirdi.

Sert bakışlı anti-kahramanlar, funky müzikler, abartılı moda anlayışı ve yüksek oktanlı aksiyon sahneleriyle bu filmler, bir dönemin öfkesini, isyanını ve dayanışmasını beyazperdeye taşıdı. Ancak bu hareketin sadece suç, aksiyon ve melodram türlerinde kalmadığını, korku sinemasına da cesurca adım attığını söylemek lazım. Hazırsanız, Blade ve Candyman’in köklerini aramaya çıkıyoruz. Korkunun gölgesi Blaxploitation’dan nasıl geçti, birlikte bakalım.

Blaxploitation’ın Doğuşu ve Bir Alt Tür Olarak Korku

Blaxploitation, siyahi izleyicilerin ilgisini çekmek amacıyla 1970’lerin başında ortaya çıktı. Bu filmler, dönemin ekonomik sıkıntılarından ve toplumsal hareketlerinden doğan bir öfkeyle yoğrulmuştu.

blankKahramanlar artık yalnızca suçlularla savaşan polisler ya da mafyayı alaşağı eden gangsterler değil, aynı zamanda doğaüstü yaratıklara meydan okuyan karakterlerdi. Korku sineması, bu hareketin çatısı altında, siyahi mitolojilere, kültürel korkulara ve sosyal mesajlara odaklanan bir platforma dönüştü.

İşte bu dönemde, geleneksel korku hikayeleri siyahilerin perspektifinden anlatılmaya başlandı. Vampirler, zombi istilaları ya da büyüyle ilgili hikayeler, Batı merkezli beyaz bakış açısını bir kenara bırakıp Afro-Amerikan kültürünün derinliklerine indi. Bu filmlerin bazıları, klasik korku ikonlarını alıp siyahi bir dokunuşla yeniden yorumladı. İşte böylece “Blacula” gibi yapımlar ortaya çıktı.

Blacula (1972): Vampir Efsanesi Harlem’de

1972 yapımı Blacula, Blaxploitation korku filmlerinin en bilinen örneği. Dracula’nın lanetini Afrika’ya kadar taşıyan bu hikaye, aslında fazlasıyla politik bir alt metne sahip. Filmin başında, 18. yüzyılda bir Afrika prensi olan Mamuwalde, köleliğe karşı çıkmak için Transilvanya’ya gider. Ancak Dracula’nın lanetiyle vampir olur ve 1970’lerde Harlem’de uyanır. Kulağa saçma mı geliyor? Aslında bu absürtlüğün altında, siyahilerin tarih boyunca maruz kaldığı baskılara ve kimlik arayışına dair oldukça güçlü bir alt metin yatıyor.

blank

Blacula, hem korku unsurlarını hem de Blaxploitation’ın tipik özelliklerini taşır. Funk müziklerle süslenmiş bir atmosfer, dönemin modasına uygun göz kamaştırıcı kıyafetler ve Harlem sokaklarının enerjisi, filmin unutulmaz bir deneyim sunmasını sağlar. Ayrıca William Marshall’ın güçlü oyunculuğu, Blacula’yı sadece bir korku filmi olmaktan çıkarıp sinema tarihine kazandırır.

Sugar Hill (1974)

1974 yapımı Sugar Hill, Blaxploitation korku sinemasının en parlak mücevherlerinden biri. Her şeyden önce, bu film tipik zombi hikayelerini bir kenara bırakıp, Afro-Amerikan kültüründen ve voodoo mitolojisinden beslenen, oldukça farklı ve özgün bir korku filmi olarak öne çıkıyor.

Sugar Hill’deki zombiler, tipik Romero tarzı bilinçsiz, kontrolsüz yaratıklar değildir. Voodoo büyüsüyle hayata dönen bu ölüler, Sugar’ın emirlerini harfiyen yerine getirir. Görsel olarak da oldukça etkileyici bir şekilde tasarlanmışlardır; gözlerinde öbür dünyayı yansıtan, metalik altın renkli bir parıltı vardır. Bu zombiler, sadece korkutucu değil, aynı zamanda filmin mistik ve büyüleyici atmosferine katkıda bulunacak şekilde tasarlanmıştır.

blank

Film, zombi mitolojisini Afro-Amerikan kültürüne özgü bir şekilde yeniden yorumlar. Batılı korku sinemasının zombi kavramını, Haiti voodoo kültürünün derinliklerine inerek özgün bir perspektifle sunar. Bu zombiler, modern kapitalizmin sembolü haline gelmiş mafya üyelerine karşı adaletin aracı olarak kullanılır. Bir bakıma, ölüler, Sugar’ın intikam yolculuğunda onun savaşçıları haline gelir.

Filmde, voodoo mitolojisinin önemli figürlerinden biri olan Baron Samedi, hikayenin merkezinde yer alır. Don Pedro Colley’nin canlandırdığı Baron Samedi, tam anlamıyla bir sahne hırsızı. Klasik bir kötü adam ya da korku figürü gibi değil, daha çok eğlenceli, çılgın ve karizmatik bir tanrı olarak tasvir edilmiştir. Onun varlığı, filmin atmosferini hem ürkütücü hem de keyifli kılar.

blankBlaxploitation filmlerinde güçlü kadın karakterler sıkça yer alsa da, Sugar Hill’in Diana “Sugar” Hill karakteri ayrı bir yere sahiptir. Sugar, tipik bir “kurtarılmayı bekleyen kadın” karakter olmaktan çok uzaktır. Kendisi, intikamını almak için cesurca harekete geçen, güçlü ve zeki bir kadın kahramandır.

 Günümüzde bile Sugar Hill, unutulmaz atmosferi, güçlü mesajları ve benzersiz korku unsurlarıyla izlenmeyi hak eden bir yapım. Eğer Afro-Amerikan kültürüne özgü bir korku hikayesi arıyorsanız, Sugar Hill, sizi voodoo’nun karanlık ve büyüleyici dünyasında eşsiz bir yolculuğa çıkaracak. Bu film, yalnızca bir intikam hikayesi değil; aynı zamanda bir dönemin isyanını ve özgünlüğünü yansıtan güçlü bir sanat eseri.

Dr. Black, Mr. Hyde (1976)

1976 yapımı Dr. Black, Mr. Hyde, Blaxploitation sinemasının korku türündeki en dikkat çekici örneklerinden biridir. Yönetmen William Crain, klasik Dr. Jekyll and Mr. Hyde hikayesini alıp, Afro-Amerikan kültürü ve 1970’lerin toplumsal dinamikleriyle yeniden şekillendirir. Film, sadece bir korku hikayesi değil, aynı zamanda ırkçılık, sağlık eşitsizlikleri ve bilim etiği üzerine derin bir alegori sunar.

blank

 

Film, Los Angeles’ın güneyindeki fakir bir siyahi mahallede geçer. Başkarakterimiz Dr. Henry Pride (Bernie Casey), kanser tedavisi için deneysel bir ilaç geliştiren başarılı bir doktordur. Ancak bu ilacı üzerinde denediğinde, beyaz bir canavara dönüşür ve Los Angeles’ın gece hayatında bir dizi cinayet işler. Bu dönüşüm, yalnızca fiziksel bir değişim değil; aynı zamanda içsel bir çatışmayı ve toplumsal bir metaforu da temsil eder.

blankDr. Pride’ın beyaz bir adama dönüşmesi, özellikle 1970’lerdeki ırkçılık ve siyahilerin toplumdaki yerlerine dair keskin bir eleştiridir. Film, “beyazlaşma” temasını ele alarak, siyahilerin toplumda kabul görmek için kimliklerinden ödün vermek zorunda kalma baskısını yansıtır. Dr. Pride, bilimdeki başarılarına rağmen, toplumun onu hala dışladığını fark eder. Ancak beyaz bir canavar haline geldiğinde, bir “tehdit” olarak algılanır ve toplumun önyargıları, onu tamamen yalnızlığa iter.

Görsel anlamda film, 70’lerin tipik Blaxploitation estetiğini taşır. Funk müzikler, Los Angeles’ın karanlık ve enerjik atmosferi ve Bernie Casey’nin etkileyici performansı, filmi unutulmaz kılar. Dr. Black, Mr. Hyde, klasik bir hikayeyi toplumsal eleştirilerle zenginleştirerek, Blaxploitation korku sinemasının güçlü bir örneği haline gelir.

J.D.’s Revenge (1976)

1976 yapımı J.D.’s Revenge, Blaxploitation korku sinemasının en etkileyici yapımlarından biri. Film, doğaüstü unsurları siyahilerin kültürel ve tarihi travmalarıyla harmanlayan bir hikaye sunar. New Orleans’ta geçen filmde, genç bir hukuk öğrencisi olan Isaac, hipnoz sırasında 1940’larda öldürülmüş gangster J.D. Walker’ın ruhu tarafından ele geçirilir. J.D.’nin intikamını almak için Isaac’in bedenini kullandığı bu hikaye, hem ruhani bir korku hem de siyahilerin geçmişteki öfke ve travmalarına dair güçlü bir metafor sunar.

blank

Film, New Orleans’ın büyülü atmosferini ve voodoo etkilerini sonuna kadar kullanır. Isaac’in giderek değişen davranışları ve J.D.’nin öfkesinin modern dünyadaki yankıları, izleyiciyi hem korkutur hem de düşündürür.

Abby (1974)

William Girdler’ın yönettiği Abby, Blaxploitation korkusunun The Exorcist ile flört ettiği bir yapımdır. Film, Afrika kökenli bir tanrının lanetiyle ele geçirilen Abby Collins adındaki bir kadını konu alır. Abby’nin lanet sonrası davranışları, siyahilerin kendi kültürel ve dini geçmişleriyle modern yaşam arasında yaşadığı çatışmaları temsil eder.

blank

Filmin en dikkat çekici yanı, tamamen The Exorcist’in formülüne dayanması ama bunu siyahi bir bağlama oturtmasıdır. Düşük bütçeli olmasına rağmen, Abby dönemin Blaxploitation hayranları arasında kendine özgü bir yer edinmiştir. Hatta Warner Bros., The Exorcist’e olan benzerliği nedeniyle filmin dağıtımını durdurmak için dava açmıştır.

Ganja & Hess (1973)

Bill Gunn’ın yazıp yönettiği Ganja & Hess, yalnızca Blaxploitation korku sineması için değil, genel anlamda bağımsız sinema için de oldukça önemli bir yapımdır. Bu film, sıradan bir korku hikayesi değil; mistik, sanatsal ve oldukça derin bir vampir anlatısıdır. Dr. Hess Green, Afrika kökenli antik bir hançerle yaralandıktan sonra bir vampir haline gelir. Ancak bu vampir hikayesi, kan arzusunun ötesine geçerek ırk, bağımlılık ve ölümle ilgili felsefi bir sorgulama sunar.

blank

Film, Blaxploitation türüne meydan okurcasına, hareketin tipik dinamiklerinden uzak bir anlatıya sahiptir. Funky müzikler ve abartılı aksiyon sahneleri yerine, yavaş ilerleyen, düşünceli bir atmosfer ve son derece katmanlı karakterler sunar. Ganja & Hess, modern Afro-Amerikan sineması için kült bir klasik haline gelmiştir ve Spike Lee’nin Da Sweet Blood of Jesus filmiyle yeniden yorumlanmıştır.

The House on Skull Mountain (1974)

The House on Skull Mountain, tipik bir perili ev hikayesi gibi görünse de Afro-Amerikan kültürüne dair derinlikli bir hikaye sunar. Aile reisi Pauline Christophe öldüğünde, varislerini Louisiana’daki evine davet eder. Ancak, varisler kısa süre sonra birer birer gizemli ölümlere kurban gitmeye başlar. Hikaye, voodoo ritüelleri ve aile sırlarıyla dolu bir atmosfer yaratır.

blank

Filmin en dikkat çekici yanı, perili ev temasını Afro-Amerikan kültürü ve gelenekleriyle harmanlamasıdır. Yavaş yavaş gerilimin yükseldiği bu hikaye, Blaxploitation korku sinemasının daha az bilinen ama etkileyici bir örneği olarak öne çıkar.

The Beast Must Die (1974)

Amicus Productions tarafından yapılan The Beast Must Die, Blaxploitation’ın korku sinemasını İngiliz stiliyle buluşturan eşsiz bir yapımdır. Film, bir “who-done-it” gizemiyle kurtadam hikayesini birleştirir. Siyahi bir milyoner olan Tom Newcliffe, malikanesinde bir grup insanı toplar ve içlerinden birinin kurtadam olduğunu iddia eder. Hikaye boyunca, izleyiciye “kurtadamın kim olduğunu tahmin etme” fırsatı tanıyan etkileşimli bir bölüm de yer alır.

blank

Calvin Lockhart’ın başrolde olduğu bu film, Blaxploitation’ın sınırlarını genişlettiği bir örnektir. Geleneksel bir İngiliz korku hikayesini, Afro-Amerikan bir kahraman ve Blaxploitation dinamikleriyle yeniden yorumlar.

Blaxploitation’ın Korku Türüne Mirası

Blaxploitation korku filmleri, korku türüne ve Afro-Amerikan sinemasına eşsiz bir miras bıraktı. Bu filmler, siyahi izleyicilere korkunun merkezinde olma fırsatı tanırken, aynı zamanda beyazperdede temsilin ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Ayrıca Blade ve Candyman gibi karakterlerin yükselişi, Blaxploitation korku sinemasının kültürel etkisinin bir kanıtı olarak görülebilir.

blankBlaxploitation akımı her ne kadar 80’lerde zayıflamış olsa da, bu dönemde üretilen filmler hala hayranlıkla izleniyor. Blaxploitation korku filmleri, yalnızca kendi dönemlerinde değil, sonrasında da korku türünü etkiledi. Blade gibi süper kahraman filmleri, Candyman gibi psikolojik korkular, bu türün mirasından izler taşıyor. Özellikle Afro-Amerikan kültürünün merkezde olduğu hikayeler, bu mirası günümüze taşıyarak sinemada yeni bir temsil anlayışı yarattı.

Eğer 1970’lerin funky müzikleri, Harlem sokakları ve voodoo büyüleriyle dolu korku hikayelerine dalmak istiyorsanız, Blacula’dan başlayarak bu filmleri keşfedin. Çünkü korku sadece korkutmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal yaraları, öfkeyi ve dayanışmayı beyazperdede yansıtmanın en güçlü yollarından biridir. Unutmayın, Blaxploitation yalnızca bir sinema akımı değil; aynı zamanda bir başkaldırı, bir hikaye anlatımı devrimidir.

Yerli film afişleri Kazım Mumcu arşivinden alınmıştır.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Okurlarımız Seçti: 2013’ün En Korkunç 5 Filmi

Geçtiğimiz günlerde bir okur anketi yaptık, ülkemizde bu yıl gösterime
blank

Bünyede Antidepresan Etkisi Yapacak 10 Türk Filmi

Her şeye rağmen umut kavramını ön plana çıkaran, sinemamızın antidepresan