Gece iki sularında evin telefonu çalıyordu. Eşim “Kim bu saatte arayan?” derken teli uyku sersemliği ile açtım. “Hi Masis!” “Hi Kristofer, hi da Türkiye’de saat kaç biliyor musun?” “Kusura bakma dostum, eline düştüm. Buradakiler Dark Knight‘ın Türkiye gişesinden mutsuz, hani dedim sizin sitede bi tanıtımını yapsan gişe artar diyorum.” “Ya kriscim gözümsün, canımsın ama biliyorsun bizimki öteki-sinema, gişe canavarı filmleri tanıtmak değil amaç.” dedim sinirli bir ses tonuyla, “Öyle ama daha önce Batman külliyatı yapmıştın bunu da yap işte üzme beni. Şimdi hesabına bir milyon dolar gönderiyorum.” “Ha şunu baştan desene, Ferrari’yi değişme zamanı gelmişti.” Telefonu kapatıp hemen sinemadan vcd çekim konusunda Korsan VCD’nin Spielberg’i sayılan Koreli arkadaşım Chow Yung Cat’e mail attım. Gerek kamera açıları gerekse filmin önemli sahnelerinde kullandığı zoom teknikleri ile kendine özel bir tarz edinmiş bu korsan arkadaş sabaha rapid linkini vermişti filmin…(Why so serious?)
Evet sonunda Dark Knight’ı seyredebildim. Biraz rüzgarın dinip objektifliğimi kaybetmeden izlemek istedim filmi. Ledger’ın acısını kalbime gömüp, sinemanın yolunu tuttum. Nolan’ın ilk Batman’ini sevmiş, önceki Batman’lerin de çocukluktan beri hayranı olan biri olarak gittim, tabii ki Batman&Robin hariç.
Kara Şövalye’de maceramıza iki önemli düşman katılıyor, Joker ve Two-Face. Ancak tabi asıl meselemiz Joker üzerine. Heath Ledger‘ın yarattığı Joker, Jack Nicholson’ınkine göre çok daha Anarşist ve düzen karşıtı. Batman’in Gotham’ı adam etmesinden bıkan mafya Joker’i onu yok etmesi için tutar. Ancak ele avuca sığmayan Joker, Batman’in gizli kişiliğini ortaya çıkarmak için çok ileri gidecek ve şehirde kimsenin istemediği bir kaos yaratacaktır. Batman’in dostu polis şefi Gordon ve savcı Harvey Dent ne pahasına olursa olsun şehirlerini kurtarmak için el birliği ile savaşa girişirler. Ancak kaybedecekleri şeyler düşündüklerinden çok fazladır.
Kara şovalye, Nolan’ın Batman Begins ile küllerinden dirilttiği dostumuzun hala söyleyeceği yeni şeyler olduğunu göstermeye çalışıyor. Ancak yeni serinin ilk filmine göre bir adım ileri gidemiyor. Evet bu sefer maliyet artmış, oyuncu kadrosu üst düzeyde tutulmuş, ancak senaryo çok fazla dağılmış. Özellikle son otuz dakika, sürekli ha bitti ha bitecek derken, yeni yeni olaylar ile Batman’i ordan oraya koşturmaktan ibaret. Filmin sonunda Batman’in suç mahallinden koşarak uzaklaşması ise ayrı bir komiklik.
Filmde o kadar çok anlamsız olay var ki, nereden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. Bir yıkım bitiyor başka biri başlıyor. Seyrederken bir süre sonra rahatsızlık veren bir anarşi şehre hüküm sürüyor. Belki de anlatılmak istenen bu anarşinin, kaosun nelere kadir olduğu. Ama bunu bile anlatmaktan aciz bir film. Özellikle sonlarda Joker’in insan psikolojisi üzerine yaptığı bir test var. filmi seyretmeyenler bu paragrafı atlasın lütfen, filmin psikolojisinin gişe için nasıl bozulduğunu anlatmak için yazmam gerek.
İki ayrı gemiye bomba yerleştirilmiş, ve patlatacak düzenek diğer gemide. Bir gemide suçlular var diğerinde ise sivil halk. Eğer birbirlerini patlatmazlarsa joker iki gemiyi de patlatacak. İki taraf da hadi patlat diye yetkililere bağırırken yeşil yol filminden fırlamış bir siyah yarma tetiği alıp “senin yapamadığını ben yaparım.” diyor, tam o sırada karşı gemide de sivillerden biri benzer bir olayla tetiği eline alıyor. Tekrar suçlumuza döndüğümüzde anne şefkati görmediği belli olan bu kardeş tetiği denize atıp yerine geçiyor. İşte tam bu sahnede bence olması gereken suçluların bulunduğu geminin patlaması. Böylece aslında gerçekte kötülerin çok kötü, iyilerin de çok iyi olamayacağı anlatılabilir. Ancak senaryo burada çark edip Joker’e ağzının payını vermek istiyor. Sivil gemisindeki halk da tetiği çekemiyor ve Batman Joker’e “işte istediğin gibi değiliz biz mutlu bir aileyiz” dersini verebiliyor. Ancak öbür taraftan şehrin beyaz şövalyesi Harvy Dent çoktan elini kana bulamış yeni hedefler peşinde koşuyor. Bence bu bölümde büyük bir yanlışa girilmiş ve film önemli bir mevzuya girecekken cesaretini kaybetmiş. Neyse psikolojik boyutu geçelim. Sonuçta bir gişe filmi ve kimse sivillerin bir anda şeytana dönüşmesini görmek istemez.
Batman’de beni geren başka bir nokta da Christian Bale’in sadece bir kaç sahnede görünüyor olması. İlk filmde o kadar psikolojisini irdelediğimiz Bruce Wayne sanki hiç yok. Ayrıca Batman olduğunda da sigaradan gırtlak kanserine tutulmuş gibi konuşması bir süre sonra kulakları tırmalıyor.
Kara Şövalye’de atlanan başka bir nokta da Gotham’ın karanlık atmosferi. Nolan iki filmdir Tim Burton’ın yarattığı Gotham görselliğinden çok uzakta. Bu filmde de neredeyse tüm olaylar gündüz vakti gerçekleşiyor. Ortada karanlık Gotham’dan bir iz yok.
Tabii ki en büyük güzellik de Joker. Bu rol Ledger’a bir oscar heykelciği getirir mi bilemiyorum ancak ölümü filmin gişesini tetiklediğini söyleyebilirim. Bu konuda acımasız olacağım evet. Ne kadar filmin pazarlamasında Ledger’ın ölümü ile Joker’den Two-Face üzerine oynanmaya başlanmış olsa da herkesi üzen bu zamansız ölüm Batman’in bu yeni macerasına gişe olarak dönüyor. Her ölüm belki zamansızdır ancak Heath Ledger’ı yıllar sonra James Dean gibi bir idol olacağı da ortada. Bu yüzden onu bu son büyük rolünde görmek için sinemada yerini almış seyirci sayısını da yadsımamak lazım. Ancak yarattığı karakterin ne kadar özgün olduğu da tartışılır. The Crow’dan fazlaca esinlenildiğini düşünmekte haksız mıyım? Bazı sahnelerde sanki karşımda Brandon Lee vardı. İki oyuncunun da sonlarının birbirine yakın olması ise düşündürücü.
Batman her zamanki gibi bir süper kahraman filmi değil ancak bu sefer Joker’in başına açtığı dertler bitmek bilmiyor. İnsan bir süre sonra baymaya başlıyor. Neden bu filmin Imdb’de Baba’nın üstüne çıktığını sorarsanız cevabı bir üst paragrafta zaten. Batman Forever da zamanında büyük bir gişe başarısı kazanmış eleştirmenlerden olumlu yorumlar almıştı. Ancak şimdi Val Kilmer’ın Batman olduğunu hatırlayan dahi yok.
Hala çizgi roman çevrimlerinde en iyi film Hulk. Batman serilerinden ise en iyisi Tim Burton’ın ilk Batman’i. İlkler hep akılda kalır ne de olsa.
dogru duzgun bir ek$ın sahnesi bile yok.
batman begins’den beri ne degisti nolan efendi?
Yorumların ve eleştirilerin bir kısmına katıldım.
Bence film iyi bir film idi. Ama resmen kötü bir Batman filmi idi. Tim Burton’ın Batman’lerinin atmosferi ve başarısından çok çok uzak olduğu gibi ne yazık ki Begins’te olan atmosfer dahi yoktu.
Aksiyon sahneleri gerçekten Transformers vari idi. Batman’in kolunun bacağının etrafta sallanmasından başka bir şey yoktu.
Gotham’dan bahsetmek bir Burton’ın Gotham’ına hakaret olur.
Filmin ismi yanlış olmuş “The Bright Day Knight” olsa daha iyi gidecekmiş.
Ha bu arada en iyi Batman filmi bence Return’s. Karlar altında ki sadece gece yaşayan Gotham, bize gerçekten insan olmadığına inandıran müthiş De Vito, 2 ayrı karakterde inanılmaz seksi Pfeiffer, kaymaklı ekmek kadayıfı gerçek kötü adam Walken ve tabiki tip olarak bu kadar uzak olsada sanki Bruce Wayne’in çizgi romandan çıkmış mimiklerine ve sesine sahip Keaton.
Evet Hulk’ta en iyi 3-4 uyarlamadn biri en iyisine psikolojik durumum karar veriyor. :)
eleştirmen arkadaşın istedigi fantastik tim burton filmi türü,modası geçmiş bir super hero filmi degil chris nolanınki.
sanırım eleştiren arkadaş gerçeklikten hoşlanmayıp,işin felsefesiyle derinligiyle ugraşmayıp sadece olayı atmosferde ve gotiklikte arıyor.ayrıca neredeyse tüm olaylar gündüz gerçekleşiyor diyor. cenaze sahnesinden başka sabah gerçekleşen hangi sahne var? araba kovalamacası,son bina,hong kong,otopark sahnesi, karakol sahnesi,hepsi gece…
ayrıca sonda batmanin koşarak uzaklaşmasna deginmiş.neyle uzaklaşıcak yaralı bir şekilde uçarak mı? motoksiletine dogru yaralı bir şekilde polislerden koşarak uzaklaşıyordu.
Filmin şimdiye kadarki en iyi Batman filmi olduğunu düşünüyorum.İllaki Burton ile karşılaştırılacaksa Burton’u geçmiş değil yerle bir etmiştir.Yazının sonundaki Hulk yorumu (Bu konuda acımasız olacağım evet) komiktir.
3 ve 4 numaralı arkadaşlar yani “the dark knight” ve “umut” a kesinlikle katılıyorum.arkadaşlar film 10 üzerinden en az 8.5 luk bir filmdir.her türlü her konuya her tarafa cevabını fazlasıyla veren bir filmdir.batman in filmin son saniyelerine doğru elini artık taşın altına sokmaya karar vermesiyle ve de dark knight olmasını kabul etmesiyle batman artık batman olmuştur.bunun neresini anlamadınız ya da neresi size hoş gelmedi..filmde altyazılar fazla uzundu da siz konudan kopup sağa sola mı baktınızda filmi beğenmediniz (sağ sol derken koltuklar ve yer gösterici abi ya da köşede duran “exit” yazısından bahsediyorum).tim burton ın batman joker yorumu daha güzel diyen arkadaşlara buradan sesleniyorum..tabii ki de görüşlerinize saygım var.bir insan bir filmi sever ya da sevmez.ama şunu da unutmayın biz tim burton ın batman ini izlediğimizde çocuktuk ergendik.ben son filmi izledikten sonra eve gelip tim burton un joker ini bir daha izledim (en son parlement sinema kulübünde interstar da izlemiştim) ve nolan ın çektiği bu son filmin tamamiyle 10 numara bir iş olduğunu bir daha farkettim.tim burton da bir üstattır eyvallah ama 15 sene önceki gibi bir tat yakalamak istiyorsanız ve sizi tatmin etmesini istiyorsanız nolan a batman e joker e harvey dent e değil de zamana kızın.
Arkadaşlar değerli yorumlarınız için teşekkürler. Yazı genelinde filme sinir olmuş bir eleştirmen gibi duruyorum evet ama ben daha umutluydum bu filmden, sadece bir polisiye bulunca karşımda üzüldüm ve buna göre eleştrimi yaptım. beğenen olur, beğenmeyen olur ancak birbirimize saygılı olalım.
Filmin gerçekliği ile ilgili tabi ki sorunum var, bu bir ÇR uyarlaması, niye gerçeklik aransın ki böyle bir filmde. Pazarlanma stratejisi yanlış, gelmiş geçmiş en iyi film mi şimdi bu ?
Sataşmalarınıza ise cevap vermeyeceğim, isterseniz mail atın ordan konuşuruz, siteyi bu şekilde kirletmeye gerek yok.
nedendir anlamıyorum arkadaşlar bende izledim filmi ama sizin kadar farklı şeyler göremedim insan tabi gelmiş geçmiş en iyi batman en iyi sinema filmine gidiceğini düşünerek girince filme tamamen hayal kırıklığı ile ayrılıyor ordan.
Şimdiye kadar hiçbir filmi izlemeden, o filmin “gelmiş geçmiş en iyi sinema filmi” olduğunu düşünerek (IMDb skorları ne olursa olsun) sinemaya gitmedim. Açıkçası IMDb skorlarının insanlarda bu şekilde beklentiler yaratması film adına negatif bir olgu ve bunun bir pazarlama aracı olarak kullanıldığını düşünmüyorum (filmin de böyle bir iddiası yok zaten, herhangi bir yerde “tüm zamanların en iyi filmini çektik” tarzı bir açıklama gördünüz mü?).
Ne yazık ki yazarın/ eleştirmenin değerli görüşlerine katılamayacağım. The Dark Knight bana göre çizgi roman uyarlamalarına yeni bir standart getirmiş. Artık süper kahramanı tanımak (giriş), daha sonra bir problem ile karşılaşmasını görmek (gelişme/düğüm) ve sorunu çözmesini izlemek (sonuç) bu türü sevenler için yeterli olmayacaktır. Nolan’ın Joker ve Harvey Dent üzerinden yaptığı gibi belirli ve kendi içerisinde tutarlı mesajlar içeren çizgi roman uyarlamaları tatminkar bulunacaktır bundan sonra.
Filmde gündüz geçen birçok sahne olmasının rahatsız edici olmasını anlayamıyorum. Eğer bir banka soygunu gerçekleştirmek istiyorsanız, bunu binanın içine girmenin çok zor olduğu gece saatleri yerine bankanın kapılarının ardına kadar açık olduğu gündüz vakti yapmak ve yönetmen açısından da bu şekilde göstermek daha doğru değil midir? Keza cenaze sahnesi. Bir filmi eleştirirken bu yönlerin ön plana çıkarılması hatalı bir düşünce.
Batman’in sesini niye değiştirdiğini düşündünüz mü? Birincisi kimliğinin gizli kalması için tabi ki. İkinci sebep ise korkutucu ve rahatsız edici olmak, ki kostümünden kullandığı araçlara kadar çoğu şey suçluları korkutmak üzerine kurulu. Kadife sesli bir Batman’in o kostüm içerisinde sırıtacağını düşünüyorum açıkçası.
Batman’in koşarak uzaklaşması kısmını yukarıda bir arkadaş yorumlamış zaten, Batpod’a koşarken ne yapmasını bekliyordunuz ki? Aynı zamanda arkada dış sesin söylediği metinle de son derece uyumlu bir sahne olmuş bence (…we have to chase him, because he can take it).
Eleştiriye eleştiri yeterli sanırım, aslında niyetim bu değildi, ancak filme gitmeyenleri yanlış yönlendireceğini düşündüğüm için bu yazıya biraz tepkili bir cevap vermek zorunda kaldım. Tavsiyem bu filmi sinemada izleme fırsatını kaçırmayın. İstanbul’da ve Ankara’da yaşayanların IMAX ekranlarında izleme şansının olması resmen bir ayrıcalık. Ben, biri AFM IMAX’te olmak üzere, filmi 3 defa izlemiş biri olarak, özellikle aksiyon sahnelerinde (girişteki soygun sahnesi mesela) dev ekranın farkını hissedeceğinizi söyleyebilirim.
Sevgili Samwise bu filmi 3 kere üst üste seyredecek kadar nasıl dayandın bilemiyorum. Bana bir kere seyretmek yetti. Değerli eleştrilerin için teşekkürler. Ancak dediklerimin hala arkasındayım. Abartılacak kadar iyi bir film olduğunu düşünmüyorum.
Film her yerde olduğu gibi bu sitede de tartışmalara yol açmış. Filmi bende şu ana kadar 1 kez sinemada olmak üzere 3 kere izledim. Ve her seferinde ayrı bir tat aldım. Kanımca gelmiş geçmiş en iyi film olduğu iddiası yada zamanında Imdb’de 1. sıraya yükselmesi (ki şu an bakıldığında 7.sırada olduğu görülebilir. Dahada düşermi bilemiyorum.) Dark Knight dahil hiç bir filmin öyle olduğunu kanıtlamaz. Ama Christopher Nolan Batman filmlerine yeni bir tarz getirmiş ve tabiiki Tim Burton’un ve Joel Schumacher’in çektiklerinden farklı bir tarz oluşmuştur. Ben, Batman Begins’le başlayan bu tarzı Dark Knight’ta dahil olmak üzere sevdim. Genel kanı olan Joker’in efsane olmasında Heath Ledger performansının yanı sıra agzından çıkan her cümlenin çok etkili replikler olması olarak görüyorum. Sanki senaryodaki bütün vurucu cümleler onun için yazılmış ve Heath Ledger’da role ruhunu katarak Joker’i yeniden yaratmış. Bunu filmin afişlerine ve soundtrack albümündeki şarkı isimlerine bakarakta görebiliriz. Devam filminide bildiğim kadarıyla aynı yönetmen çekecek. Umarım güzel bir devam filmi olur.
Ne demişler; İyi filmlerin, iyi kahramanları değil iyi kötü adamları vardır. (Ya da dememişler de ben uydurmuş olabilirim.)
Iyiki varsın öteki sinema! masis üşenmez’e kesinlikle katılıyorum, film hakkındaki düşüncelerini aynen paylaşıyorum. Batman begins’ten sonra büyük bir hayalkırıklığı olmuştu benim için. Sonuçta beğenenlerin de zaman içinde daha soğukkanlı bir değerlendirme yaparlarsa zayıf noktaları göreceğinden eminim. Batman’e karşı zaaflarınız yoksa görmeniz lazım çünkü gözden kaçacak gibi değiller.
Bunu seven bunu da sevdi: https://www.otekisinema.com/batman-kara-sovalye-uzerine-fikir-yurutmeler/
Filmle ilgili tartışmalar bir kenara ben filmde hastanede geçen ve Joker’in Harvey Two-Face’e söylediği şu sözleri çok seviyorum. Türkçe olarak yazacağım.
-Planı olan bir adam gibi mi duruyorum? Benim ne olduğumu biliyor musun? Ben arabaları kovalayan bir köpek gibiyim. (Like a Dog Chasing Cars) Yakalasam bile ne yapacağımı bilemem. Ben sadece yapıyorum. Çetenin planları var, polislerin planları var. Gordon’un planları var. Hepsi üçkağıtçı. Bu üçkağıtçılar, kendi dünyalarını kontrol etmeye çalışıyorlar. Ben öyle değilim. Ben o entrikacılara kontrol etme çabalarının, ne kadar zavallıcı olduğunu göstermeye çalışıyorum…
(Bir sahne sonrasında) Biliyor musun ne fark ettim? Kimse, işler plana göre yürüdüğünde paniklemiyor. Plan ne kadar korkunç olsa bile. Eğer basına yarın bir çete üyesi öldürülecek ya da kamyon dolusu asker havaya uçacak desem, kimse panik yapmaz. Çünkü hepsi planın bir parçası. Ama, küçük yaşlı bir vali ölecek dediğimde o zaman herkes aklını kaçırıyor! Seni anarşi ile tanıştırayım. Birazcık üst mertebeleri kızdır. Sonra ortalığı kaos sarsın. Ben bir kaos ajanıyım. (I am a agent of chaos) Kaos hakkındaki şeyi biliyor musun? Adil…
Joker’in aforizmalarından bir kuple okudunuz. Şimdi, milyon dolarlık popüler bir sinema örneği olmasına rağmen filmdeki kötü karakteri bu tarz akılcı repliklerle sunmak eminim her sinemacının cesaret edemeyeceği bir şey. Nolan’ın Batman’ini sırf bu yüzden ayrı bir yerde ele alabiliriz bence. Tim Burton’un Joker’i de etkileyicidir karizmatiktir ama bu derece akılcı konuşmalar yapmaz ve izleyende empati oluşturmaz. O sadece delidir. Nolan’ın filmindeki Ledger’ın canlandırdığı Joker ise deliliğin ardında bir zekaya sahiptir. Sırf soundtrack’inde bulunan şarkıların adlarıyla bile bu filmin Batman değil Joker filmi olduğu açıkça görülebilir.
3. filmi “The Dark Knight Rises” anons edilmişken filmi bir daha hatırlayıp yorumlamak istedim…
Çok yazıldı çizildi The Dark Night ve Nolan hakkında sanıyorum izleyiciyi ikiye böldü (her ne kadar genel kitle beğense de filmi)
Ama Haklılık Payları Yüksekti…Ben kendimce bir Nolan tarifi yapmak istiyorum izninizle;
– Kendisi “mükemmeliyetçi” bir ağabeyimiz ve hata payını hem görsel hem de metinsel anlamda sıfıra indirgeme derdinde. Bu güzel bir şey çünkü izleyicinin kafasını mümkün mertebe diri tutuyor…El attığı her konuyu açıklama niyetinde ve detayları kesinlikle es geçmiyor. Bu perdede bulmaca görme derdinde olanlar için bulunmaz bir fırsat…
– Nolan’ı sevmeyenlerin de kendilerine göre sebepleri var ve bu sebeplerde de haklılar. Çünkü bu “kafa açma” derdi, ne ile karşılaşacağını ön görebilen izleyici için bir noktadan sonra sıkıcılık arz edebiliyor. Her şeyi “gerçekçilik” temeline oturtma derdinde olan Nolan’ın bu tutumu, beyazperde de gerçeğin dışına taşan ve her şeyi gündelik mantığa sığdırma derdinde olmayan bir sinema örneği arayanlar için çekilmez olabiliyor.
– Son tahlilde Nolan, bir zanaatkardan ziyade bilim adamı mantığıyla yaklaşıyor olaya ve bu durum sevenini de sevmeyenini de haklı çıkaracak bir fikir ayrılığına sebebiuet veriyor…
– Benim görüşüm nedir? Ben şahsen Nolan’ın bu aşırı açıklayıcı tarzını seviyorum…Hemen hemen her filminde bu tavır var ve her birinin ayrı bir yeri var diyebilirim…Diğer taraftan beni asla sıkmayan, boğmayan bir Nolan filmi izledim mi sorusuna cevabım da “hayır” Sanırım bu da ayrı bir paradoks :)