Kategori III nedir?
Kategoriler Hong Kong’da yayınlanan filmlerin yaş sınırıdır. Kategori I herkesin izleyebileceği filmlerdir. Kategori IIA 12 yaş sınırıyken, Kategori IIB 15 yaş sınırıdır. Kategori III*** yani Cat III ise 18 yaşın altındakilerin kesinlikle izleyemeyeceği filmlerdir. En azından sinemada izleyemeyeceği diyelim çünkü Asya ülkelerinin korsan film piyasası artık uluslararası şebeke haline gelmiş bir durum olduğundan isteyen herkes sokaktaki tezgahlardan istediği filmi edinebilmektedir.
Bir filmin Kategori III kapsamına girebilmesi için içeriğinde küfür, şiddet veya cinsellik olması gerekmektedir. Bazı insanlar Kategori III’ün sadece seks filmleri olduğunu zannetmektedir. Kategori III aslında Hong Kong sinemasının bel kemiğidir. Bir altyapıdır, oyunculardan yönetmenlere, sinema endüstrisinde yer alan herkes önce Kategori III filmlerinde mesleklerini icra ederek pişerler ve sonra ana akım filmlere geçerler.
Kategori III sınıflandırmasına ilk tabi tutulan film 1988 yılında yapılan ve şok edici bir film olan Men Behind the Sun’dır. Film gerçek olaylara dayandığı iddiası ile İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Japonların esir Çinliler ve Ruslar üzerinde yaptığı deneyleri ve bu deneyi yapan kişileri anlatmaktadır. Film zamanına göre öylesine şok ediciydi ki filmi sinemada sonuna kadar izleyebilenlerin sayısı azdı. Görüntüler arasında gerçekten yapılan bir çocuk otopsisi ve fareler tarafından yenilen bir kedi de vardı. Filmin yönetmeni Tun Fei Mou ise aslında bir korku filminden ziyade savaş karşıtı bir film yaptığını söyleyerek kendisini savundu. Aslında Tun Fei Mou istemeden bu filmle bir devrin kapısını aralamıştı. Film 1988 yılına kadar yayınlanan filmler arasında en çok izleneni olarak bir hasılat rekoru kırdı. Ve arkasından filmler çorap söküğü gibi gelmeye başladı. Amerikanların grindhouse sinema salonları gibi sadece Kategori III filmleri oynatan sinema salonları açılmaya başladı. Oynayan filmler ucuz ve samimi filmlerdi, sürekli izleyici bulmaları doğaldı. Sinemaya eğlenmek için gidenler ana akım filmlerini bırakıp hem çok daha eğlenceli olan, hem de insanların görmediği akıl dışı şeyler gösteren Kategori III filmlerini izlemeye başladılar. Hong Kong’da porno filmlerin yasak olduğunu da hesaba katınca türdeki filmlerde serbestçe kullanılan sevişme sahneleri de filme izleyici çeken etkenlerden biriydi. Diğer bir etken de aşırı şiddet kullanımıydı, bir John Woo ya da Ringo Lam filminde en vahşi sahneler fünye patlatılarak verilen vurulma sahneleriyken Kategori III’te uçlarda dolaşan abartı şiddet sahneleri vardı. Ayrıca yaş sınırının verdiği rahatlıkla yapılan cinsel içerikli şakalar ve kullanılan küfürler de filmlerin çekiciliğini arttıran bir faktördü.
Belirtmeden geçemeyeceğim, yukarıda benzetme yapmama rağmen Kategori III’ün Grindhouse ile arasındaki fark şuydu, Grindhouse filmleri belli sinemalar ve arabalı sinemalar için çekilen filmlerdi. Ve bunlar genellikle B filmlerdi. Kategori III ise bana daha bir yokluk içerisinde varlık gibi geliyor, belli başlı oyuncuları olan ve bu oyuncuların rol kabiliyetinin olduğu bir durum söz konusu. Uzatmadan bu oyunculara geçeyim.
OYUNCULAR
Kategori III oyuncuları genellikle endüstriye soft seks filmlerinde oynayarak girerler. Zaten kadın oyuncular için özellikler sırasıyla seks sahnelerinde oynayıp oynamayacağı, güzelliği ve rol kabiliyetidir. Rol yapabilen oyuncu bulmanın cüretkâr sahnelerde oynayacak oyuncu bulmaktan kolay olması da diğer ülke sinemalarıyla karşılaştırdığımızda ironik bir durum olarak göze çarpıyor. Genelde oyuncular belli başlıdır, biraz önce de söylediğim gibi önce soft seks filmleri, sonra daha büyük yapımlarda oynarlar. Büyük yapım derken yine kötünün iyisini kastediyorum. Eskiden genelde Kategori III filmlerine milyonluk bütçe ayrılmazdı fakat son 10 sene içerisinde Johnny To ve Ka-Fai Wai gibi yönetmenlerin senede üç-dört film çekmesi ve bu filmlerin çok azının “boş film” olması sayesinde yatırımlarının karşılığını almak isteyen yapımcılar filmlere daha büyük bütçeler ayırmaya başladılar. Büyük yapımlarda yer bulan oyuncular eğer daha şanslılarsa kapağı Hollywood’a atabiliyor. Mesela kariyerinin başlangıcında canlandırdığı ağır psikopat karakterleriyle tanınan Anthony Wong (bana göre kendisi Kevin Spacey’nin Hong Kong’lu halidir.) son 2 yılda ülkemize gösterime giren Hollywood filmlerinden Mumya 3 ve Painted Veil filmlerinde oynamıştır. Aynı şekilde yine psikopat rolleriyle tanınan Simon Yam’i Tomb Raider filminin ikincisinde izlemiştik. Zaten bu iki oyuncu son yıllarda çekilen büyük bütçeli Kategori III filmlerinde artık hep bir arada oynamaya başladılar çünkü Kategori III sinemasının akla gelen ilk iki oyuncusu bunlar. Hatta Anthony Wong’un lakaplarından birisi de “King of Kategori III”dir. Ek olarak tarih itibariyle 111 filmde oynamış olan Elvis Tsui kariyerine 13 yaşındayken başarısız Kung-fu filmlerinde oynayarak başlamış. Daha sonradan, önce Shaw Bros yapımı genellikle kara büyü temalı korku filmlerinde –ki bunlardan en önemlisi 1983 tarihli Boxer’s Omen’dir- ve sonra diğer oyuncular gibi soft seks filmlerinde oynamıştır. Ve Elvis Tsui uzun filmografisine rağmen şu anda 48 yaşında, yani ufak bir hesapla 13 yaşından beri senede ortalama 3 filmde oynadığını görüyoruz.
Yine Hong Kong’lu bir yönetmen olan Corey Yuen’in Transporter filmine baktığımızda filmde gözümüze çıtı pıtı bir Asyalı hatun takılıyor. Tayvan asıllı bu kızcağızın ismi Shu Qi. Ana akım sinema seyircisine tanıdık gelmese de kendisi 30’lu yaşlarına yeni girmiş olmasına rağmen 60’ın üzerinde filmde oynamış. Hatta bir rivayete göre Shu Qi’nin meşhur olma hikâyesi şöyledir; kendi çıplak resimlerini çekip koyduğu internet sitesine giren bir yapımcı Shu Qi ile irtibata geçer ve oyuncu olup olmadığını sormak ister. Qi tereddütsüz kabul eder. Ve tahmin edin oynadığı ilk filmlerin türü nedir?
Loletta Lee ise yine uzun filmografiye sahip bir oyuncu. Yine şu anda bulunduğu yere diğer oyuncularla aynı güzergâhdan gelmiş. Şimdi genellikle oynadığı filmler ise Triadlarla ilgili olan filmler. Oyuncular dendiğinde aklıma gelen ilk kişiler bunlar. Çekilmiş olan binlerce Kategori III filminin arasında az miktarda filmde oynamış cevherler de var, bir filmde oynayıp endüstriye veda edenler de.
FİLMLER
Film türleri aslında çok farklılıklar gösterebiliyor. Soft seks filmleri, korku filmleri, gerilim filmleri, aksiyon filmleri ve bu türlerin birleşmesinden elde edilen filmler. Mesela 1999 yapımı olan Erotic Nightmare filmi adı gibi bir film. Filmin ilk yarısı sürekli bir iş adamının (tabii ki yine Anthony Wong) gördüğü rüyalar üzerine kurulu. Rüyalarında türlü kadınlarla beraber oluyor. Filmin ilk yarısı adının ilk yarısı gibi erotik bir şekilde geçerken ikinci yarısı (aslında üçte biri demek daha doğru olur) kabusa dönüşüyor. İzlemeyenler için filmi bozmamak için anlatmıyorum. Saf tür filmlerine baktığımızda ise seks filmleri genelde sıkıcı ve yapay oluyor. Zaten ne oyuncular ne yönetmen ne de senarist filmin gelişimi için bir çaba sarfetmiyor. İzleyici filme cinsellik görmek için gidiyor, limitli bir şekilde istediğini alarak çıkıyor. Konu mu? Bazı filmlerde konunun doğaçlama geliştiğini bile düşünebilirsiniz.
Korku filmleri ise genelde istismar sinemasına sokabileceğimiz filmler. Tabii Kategori III sıfatını hak etmek için belli başlı kriterler olduğundan çok uçarı şeyler görmeniz mümkün. Genellikle yamyamlık, ölüsevicilik, nadiren de olsa hayvan istismarı ve çocuk ölümleri, kanlı tecavüzler ve kan. Bol bol kan. Bazen yiyeceğiniz yemekten bile soğutabilen filmlerle karşılaşabilirsiniz.
Aksiyon filmleri ise Triadlar üzerine kurulu. Hazır tekrar lafı geçmişken bilmeyenler için, Japonya’da Yakuza ne ise Çin ve Hong Kong’da Triad odur. Kategori III kapsamına girmelerinin sebebi ise gençlerin çeteciliğe özenmemesi.
Kişisel tavsiyelerime geçmeden evvel yine belirtmekte fayda var, binlerce Kategori III filmi çekilmiş. Birazdan sayacağım filmler bu geniş yelpaze içerisinde izlediğim devede kulak oranındaki filmler arasında aklımda kalanlardır.
Untold Story: Anthony Wong’un en psikopat iki halinden birini görebileceğiniz bu film gerçek olaylardan esinlenerek yazılmış. Filmin hemen başında iki tane çocuk kumsalda kopmuş bir kol bulurlar. İpuçları polisi bir restoran sahibine götürür. Filmde polisler genellikle komedi unsuru olarak kullanılmış. Zaten filmi kötü karakterin perspektifinden izliyoruz, geri kalan herkes, her şey detay. Filmi zayıf mideli ve hassas kişilere tavsiye etmiyorum, gerçekten çoğu bünye için ağır gelebilecek sahneler içeriyor. Ama böyle hasta bir film sayesinde Anthony Wong, ömür boyu başarı ödülü almış.
Ebola Syndrome: Anthony Wong’un diğer en psikopat hali. Burada yine pislik bir adamı canlandırıyor, adam o kadar kötü ki bütün dünyaya Ebola mikrobunu bulaştırıyor ama kendisi etkilenmiyor. Yine hassas midelilere tavsiye etmeyeceğim bir film. Ebola Syndrome mu yoksa Untold Story mi daha iyi diye sorarsanız verecek cevap bulamam. İkisi de evladım gibidir.
Man Behind the Sun: İzlerken boğulabileceğiniz, ciddi sadist bir film. İkinci Dünya Savaşı’nda Japon esir kampında tutulan Çinlilere yapılanlar anlatılıyor. Ve yine “gerçek olaylardan alıntıdır” ibaresi. Film genelde deney adı altında yapılan işkenceler ve şok edici görüntülerden oluşuyor. Deneyde yeni bir biyolojik silah test ediliyor. Filmde sağlam diyaloglar da var ama filmi izledikten sonra aklınızda kalacak olan en son şey filmdeki diyaloglar. Hala gerçek mi sahte mi olduğu tartışılan “fareler tarafından canlı canlı yenilen kedi” sahnesi bile ürpertici. Gerçek otopsi sahneleri de cabası. Cannibal Holocaust’un Hong Kong versiyonu diyebiliriz. Fakat sonradan çekilen 3 adet devam filmi ilkinin yanına bile yaklaşamıyor.
Story of Ricky: Her ne kadar dövüş filmi olarak geçse de içeriği daha çok gore ve istemdışı yapılmış komediden oluşan bir film. Ne anlatsam boş, anlamanız için izlemeniz gerekiyor.
Run and Kill: Simon Yam’in yaralı suratlı bir psikopatı canlandırdığı şiddetli bir film. Bir tüpçü karısını başka bir adamla yatakta yakalar, özür dileyip evden çıkar ve ölesiye sarhoş olur. Sarhoşken bilinçsizce bir seri katil kiralar ve karısıyla aşığının ölmesine sebebiyet verir. İşler gittikçe sarpa sarar, bize de ekran başında tırnaklarımızı kemirmek kalır.
Red to Kill: Kırmızı giyen kadınlara musallat olan bir tecavüzcü ve zihinsel engelli bir kızı anlatan film kulağa saçma gelse de kategorinin izlediğim en iyi filmlerinden biri. Vahşi bir film fakat bir Ebola Syndrome, bir Untold Story beklemeyin.
Dr. Lamb: Yine Simon Yam’in oynadığı seri katil içerikli bir film. Psikopat bir taksi şoförü yağmurlu gecelerde arabasına binen kadınları öldürmektedir. Untold Story’den bir sene önce çıkmasına ve hemen hemen geri dönüşler içeren aynı şema üzerine kurulu olmasına rağmen Untold Story’nin gölgesinde kalmış bir film. Yine de seveni çok.
Bunlara ek olarak önerebileceğim biraz daha yumuşak olan ve genellikle Cat II kapsamına giren filmler de var. Yine Anthony Wong’un başrolde oynadığı ve Veronica Yip’in kabusu olduğu “Three Days of a Blind Girl”, Hong Kong’daki taksi şoförlerini bizdeki minibüs şoförlerinden daha manyak gösteren “Taxi Hunter”, Johnny To’nun muhteşem aksiyon filmi “Running Out of Time”, karmaşık yapısından dolayı birden fazla izlediğim ve çok sevdiğim “Mad Detective” ve Simon Yam’ın harika olduğu hafif gerilim soslu drama Scarred Memory aklıma ilk gelen filmler.
Daha fazla film yorumu için şu siteye bakmanızı tavsiye ederim: http://crudedude.net/cat3/
Site İngilizcedir.
Bir sitede Hong Kong’da Kategori III kapsamında gösterime giren yerli ve yabancı filmlerin hâsılat rekorlarını buldum. Karşılaştırma açısından Amerikan filmlerini de koyuyorum. Hâsılatlar Hong Kong doları bazındadır. Üşenmeyip araştırdım, 10,6 HK$ 1 Euro’ya bedelmiş.
LUST, CAUTION (2007) – HK$48.77 milyon
BASIC INSTINCT (1992) – HK$27.79 milyon
SHOWGIRLS (1995) – HK$18.91 milyon
SEX AND ZEN (1991) – HK$18.42 milyon
THE TRAGIC FANTASY-TIGER OF WANCHAI (1994) – HK$11.06 milyon
EROTIC GHOST STORY II (1991) – HK$11.03 milyon
SENTENCED TO DEATH (1989) – HK$10.80 milyon
SLIVER (1993) – HK$10.73 milyon
TWENTY SOMETHING (1994) – HK$10.46 milyon
TEMPTATION SUMMARY (1990) – HK$10.44 milyon
A CHINESE TORTURE CHAMBER STORY (1994) – HK$10.40 milyon
CASINO (1998) – HK$10.30 milyon
PRETTY WOMAN (1991) – HK$10.26 milyon
HONG KONG GIGOLO (1990) – HK$10.24 milyon
ELECTION (2005) – HK15.89 milyon
SEX AND THE CITY (2008) – HK$15.87 milyon
YOUNG AND DANGEROUS 4 (1997) – HK$15.79 milyon
THE UNTOLD STORY (1993) – HK$15.76 milyon
THE PASSION OF THE CHRIST (2005) – HK$15.46 milyon
THE LOVER (1992) – HK$14.87 milyon
TRIADS–THE INSIDE STORY (1989) – HK$14.03 milyon
RAPED BY AN ANGEL (1993) – HK$13.75 milyon
TAKE ME (1991) – HK$13.61 milyon
TRIAD ELECTION (2006) – HK$13.57 milyon
DAUGHTER OF DARKNESS (1993) – HK$13.27 milyon
DR.LAMB (1992) – HK$12.75 milyon
AMERICAN BEAUTY (2000) – HK$12.54 milyon
CRAZY LOVE (1993) – HK$12.31 milyon
QUEEN OF TEMPLE STREET (1990) – HK$11.82 milyon
VIVA EROTICA (1996) – HK$11.61 milyon
EROTIC GHOST STORY (1990) – HK$11.28 milyon
MAD DETECTIVE (2007) – HK$11.09 milyon
MEN BEHIND THE SUN (1988) – HK$11.09 milyon
Mevzu bahis siteye şuradan ulaşabilirsiniz: Variety Asia Online
Son söz olarak; Kategori III artık bir yaş sınırından ziyade tür kapsamına girmiş durumda. 1990’larda çekilmiş seks filmi haricinde herhangi bir Kategori III filmini izlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Temel özellikleri aynı olan bu filmler hala dünyada para kazanma değil de eğlenme ekseni etrafında dönen filmlerin varlığını ve hayal gücü kuvvetli insanların da sektörde imkânsızlıklara ve kısıtlamalara rağmen bir şeyler başarabildiğini gösteriyor.
*** Yazıdaki Kategori III, ecnebi kaynaklarda CAT III diye geçer. Ama yazıda o şekilde değil de Türkçe haliyle kullandım. Saygılar…
tesekkurler, cok keyifli bir yazi olmus…
Untold Story
Story of Ricky
Ebola Syndrome soke olarak izledigim filmler
Red to Kill, Dr. Lamb ve Men Behind Sun’i da izleyecegim kesin
Man Behind the Sun (1988) filminin konu ettiği Unit 731 ile ilgili bir belgesel izledim geçen gün: Philosophy of a Knife (2008). Dört saatten biraz daha fazla süren Rus yapımı belgesel, çok fazla kanıt sunamasalar da Unit 731 ve orada insan üzerinde yapılan işkenceden beter deneyler hakkında. Belgeselde birçok deney canlandırılmış. Yukarıdaki yazıda konu edilen filmlerin birçoğundan çok daha sert ve rahatsız edici olduğunu söyleyebilirim. Cannibal Holocaust’tan (1980) bu yana bu kadar rahatsız edici görüntüler izlememiştim.
Gercek vahset ve kurgu vahset arasinda cok kalin bir cizgi var benim icin. Bir filmde ne kadar felaket gorursem o kadar mutlu oluyorum kendim de anlayamadigim bir sekilde. Ancak gercek hayatta birriin baska savunmasiz birine fiske vurdugunu gorsem icimde bir firtina kopuyor.
Bu Men Behind The Sun filmini ayri biryere koymak lazim onun icin diye dusunuyorum. Her turlu vahset filmi ok, ama isin icine gercek bir olayin uzerinden yaratilan vahset ve dehset unsuru girdiginde bir adim geri atiyorum.
Siz ne dusunuyorsunuz bu konuda?
Sanırım bunu açıklamak biraz zor. Gerçek hayatta ufak bir şiddet eyleminde rahatsız olmama veya küçücük bir yaraya bakamamama rağmen filmlerdeki vahşet genelde bir tatmin duygusu yaşamama neden oluyor.
İşin kötü yanı ne kadar vahşi görüntüler izlersek izleyelim daha fazlasını istiyoruz. Uyuşturucu gibi bir etkisi var gitgide daha aşırı olsun, daha fazla olsun… Yıllar önce hiçbir şey gösterilmeden sadece duvara sıçrayan kan görüntüsüyle dahi korkarken şimdi paramparça olan vücutları mısır yiyerek izliyoruz
temizkan: haklısın, vahşet filmlerini izlememiz çıtayı yükseltmemize ve hep fazlasını aramamıza neden oluyor, şiddet görüntülerine karşı bağışıklık kazanıyoruz sanki zamanla. Çok fazla korku filmi izlemeyen birisinin basit bir korku filminde korkması ve bizim aynı filmden etkilenmememiz gibi bir örnek vereyim en basitinden. :)
canevrenol: Men Behind the Sun kesinlikle ayrı bir yeri hakediyor. Aslında mesajı olan istismar filmlerinden pek hazzetmiyorum. Mesela Cannibal Holocaust’un sırf medeniyetteki insan mı daha vahşi yoksa doğanın ortasında medeniyetten uzak olanlar mı daha vahşi gibi bir mesajı olmasına rağmen filmdeki hayvan kesme sahneleri aslında filmin cevabını veriyor. Ve bir film çekmek asla bir hayvanı öldürmek için geçerli bir sebep değil. Men Behind the Sun’da da aynı durum söz konusu, insanları şok etmek için bu tür şeylere gerek olmadığını düşünüyorum. Belki yönetmen filmi sert yaparsa propagandanın da o kaar iyi yayılacağını düşünmüştür. Bilemedim…
Dr. Lamb de Untold Story gibi bir filmdir, fakat Dr. Lamb’de Anthony Wong faktörü olmadığından Untold Story’yi tercih ederim. Söylediklerine ek olarak eğer izlemediysen Run and Kill’i de izlemeni tavsiye ederim.
kizilca: Philosophy of a Knife’ı izlemedim fakat film hakkında okuduğum yorumlar hep aynı şeyi söylüyor, filmin gereğinden çok daha fazla uzatılmış olduğu. Evin ücra köşelerinde duruyor, bir ara göz atmak lazım aslında. :) Men Behind the Sun’ı izledin mi?
Bir de yıllar sonra Cat III ratingi alan filmler var ki onlar da dillere destandır.
Centipede Horror, Devil Fetus, Boxer’s Omen gibi…
Özellikle Centipede Horror’un IMDB boardundaki yorumları okumanızı tavsiye ederim. Bir yıldır hala kabus gördüğünü söyleyen, filmi izlerken ekrana bakamayan ve filmden fena şekilde etkilenen insanların yazdığı yorumlar var.
http://www.imdb.com/title/tt0096467/usercomments
men behind the sun filmini indirdim fakat video ile aynı klasör içinde çıkan fotoğraflar filmi tamamen gölgede bırakacak cinsten
‘Man Behind the Sun’ı bir kaç yıl önce indirmiştim. Fakat açıkcası ben bu tarz görsel şokları sevemiyorum. Bu film İstismar sinemasının sınırlarını hızla geçerek tam bir ‘porno’ gösterisine dönüşüyor. Özellikle küçük çocuğa otopsi yapılan sahnede ‘Bu kadarı benim için bile fazla’ deyip kapattım ve filmi hemen sildim.
Can’ın ‘Sandık’ filminde de bir çocuğa yönelik şiddet var ama bunun bir ‘efekt’ olduğunu algıladığımız için seyrederken bu tarz bir şok etkisi yaratmıyor. (Gerçi 1 yaşında bebeği olan bir arkadaşım ‘Sandık’ı izledikten sonra sapsarı olup tuvalete kaçtı :) )
Bu arada ‘Man Behind the Sun’ sonradan bir seriye dönüşmüş…Bu seriye ait toplam 4 film çekilmiş.
Hei tai yang 731 (1988)
aka “Man Behind the Sun”
aka “Men Behind the Sun”
Hei tai yang 731 xu ji zhi sha ren gong chang (1992)
aka “Man Behind the Sun 2: Laboratory of the Devil”
Hei tai yang 731 si wang lie che (1994)
aka “Men Behind the Sun 3: A Narrow Escape”
Hei tai yang: Nan Jing da tu sha (1995)
aka “Men Behind the Sun 4”
insanlara uygulanan şiddetin ne olursa olsun sahte olduğunu biliyorsunuz ama farelerin kediyi yediği sahne tamamen gerçekti ve bence filmi dayanılmaz kılan tek sahneydi. bu arada filmin isminin ne kadar sanatsal olduğunu bilmem farkettiniz mi?
the sun diye kastettiği japonya bayrağı değil mi?
Evet “Sun” derken tam olarak Japon İmparatorluğunun bayrağından bahsediyor.
o şimdi asker…