Suspiria, orijinal filmle alakasız şekilde başlayıp gelişen ve bambaşka bir finalle biten bir yapım. Niyet neydi bilmiyorum ama akıbet pek iyi olmamış.
The Lodgers gotik korku sinemasında dahi tempoya alışmış seyirci için sıkıcı bir izlek olabilir ancak gizem hikayelerine meraklı ve sabırlı seyirci için oldukça keyifli bir deneyim, neredeyse bir ödül. Epey sömürülmüş bir alanda dahi orijinal fikirlerin çıkabileceğinin ispatı.
Bir ev ve içindeki kötülüğün insanları terörize etme çabası... Daha önce de buna benzer işleri sinemada gördük, o yüzden filmin bize yeni bir şeyler, etkileyici bir görsellik sunması gerekiyor. Peki, Michael ve Peter Spierig kardeşlerin yönettiği, Helen Mirren ve Jason Clarke’ın başrolleri paylaştığı film
Deccal 2, ışığı-kamerası ve benim ilk filmde de çok beğendiğim sanat yönetmenliğiyle şık bir film. Birkaç dua ve çarpılma sekanslarından ibaret değil...
Hikayenin lokomotifi Pegg’in performansından ziyade Mills’in öykü anlatımı olsa da, izlerken “daha iyi ihtimalleri düşünebilmek” adına bile dikkate değer A Fantastic Fear Of Everything.
Gençlik, güzellik ve sonsuzluk… Ruhunu şeytana satman için yeter miydi? İnsanlar sağduyudan ölürler Dorian, birden kaybedilen bir an. Hayat bir andır. Sonrası yoktur. Bu nedenle hayatını daima en güçlü alevlerle yak…